İsteriz ki...
Bayramı nostaljik klişelere gömülmeden
merhamet, kurbiyet, adalet, zarafet ve neşe içinde geçirelim...
İsteriz ki...
Rutin kabalıklarımız, gitgide ruhlarımızı saran kayıtsızlıklarımız ve
güncelin patırtısı geride kalsın, bayram ruhu etrafı sarsın...
Zor diyeceksiniz...
Doğru, zor.
Lakin madem istiyoruz, kolaylaşabilir.
***
Ne zaman ki bayram nostaljileri esir alıyor bizleri,
"bugün" ellerimizin arasından kayıp gidiyor.
Ama ne yalan söylemeli...
Geçmiş bayramların güzel anılarını geri çağırmak da bayramlara dahildir.
***
Zihinlerimiz saldırı altında...
Gelenek, renksizleştiriliyor, düzleştiriliyor; bildiklerimiz unutturuluyor...
Malum, çok uzun bir zamandır popüler kültür yoluyla ve çalışma düzeninin desteğiyle "bayram" kavramı da genel geçer bir
"hediyeleşme ve tatil günü"ne çevrilmeye çalışılıyor.
Oysa
Ramazan Bayramı, ramazansız düşünülemez.
Bu bayram, ramazanı
"yaşayıp" tamamlamış olmanın sevinç ve tebrik
günüdür.
***
Medarı maişet motorunun köleleri olduğumuzu biliyoruz ama üzerinde
durmak istemiyoruz.
Günümüz hayatının başat düzeninin
"çalışma hayatı takvimi" olduğunu biliyoruz ama bununla hesaplaşmaktan kaçıyoruz.
Sonra üç gün tatil olsa,
nereye kaçacağımızı bilemez hale geliyoruz.
Oysa belki de manevi dünyamızın bayramlarında tam da olduğumuz yerde kalmamız gerekiyor...
Oraya buraya koşuşturmadan idrak etmemiz gereken bir sevinç var.
***
Bayramların neşesini çocuklar taşıyor.
Okul düzeninde alabildiğine hırpalanan çocuklar...
Evdeki patırtı, okuldaki kalp kırıklıkları, ödevler, notlar, çekişmeler derken...
Onların
"bayram"ı başka...
İşin tatil yanı anlamlıysa eğer, onlar için anlamlı.
Üstüne bir de bayramlıklar ve hediyeler...
Ama şu kesin:
Gerçek hediye, dolu dolu sevgi ve şefkattir; gerçek hediye,
aile içinde sükûnet, saygı ve sevinç
ortamıdır.
***
Sevgili okurlarım, bayramınızı tebrik ediyorum.