Şunu anlayalım artık...
Eğer tavır koymaz, direnmezsek...
Kâbus gibi bir gelecek öyle uzakta falan değil, burnumuzun dibinde...
***
Dünyanın kayan şirazesine akıl ermiyor.
Düne kadar
"Yok artık!" denilen şeyler, hızla normalleştiriliyor
ve kılımız kıpırdamıyor.
Mesela şu sıralarda Amerikan kamuoyu
"trans çocuklar" tartışmasına odaklanmış durumda...
Cinsiyet değiştirmek için kliniklerde sıraya giren, hormon tedavileri görmeye başlayan 8 yaşlarında çocuklar var...
Beyaz Saray, trans çocukları destekliyor, Cumhuriyetçiler şaşkın...
TRT'nin Washington'daki başarılı muhabiri
Yunus Paksoy geçen gün şöyle yazıyordu:
"Şaka gibi! 18 yaşına kadar oy veremiyorsun, 21 yaşına kadar bir gram alkol alamıyorsun ama 7 yaşında trans olduğuna karar verebiliyorsun..."
***
Yeni kuşakların önce trans kimliğe yönlendirilmesi ve daha sonra toplumun
"cinsiyetsizleştirilmesi" hedefine doğru ilerleyen küresel proje karşısında bizim halimize gelince...
Sanki bütün bunlar başka bir planette yaşanıyormuş gibi davranarak
kendimizi bunlardan koruyabilir
miyiz?
Tam bu soruyu ve benzerlerini aklımdan geçirirken öğretmen bir ahbabım mesaj attı: "O kadar çok kız olmak istiyorum diyen erkek ve açık açık davranışlarını erkek gibi kodlayan kız öğrenci var ki... Ama bütün bunları ne okulda, ne de dışarıda hak ettiği gibi
konuşamıyoruz!"
***
Son on yılda
sportif yürüyüş ve koşu ayakkabıları gündelik tercihimiz olup çıktı.
Doğrusu, ben de pandeminin başından beri
"sneaker"larımı ayağımdan çıkarmadım. Böyle de gider...
Ama ne yalan söylemeli, 2022 yılı bu keyfimize darbe vurdu; Adidas, Nike, Puma gibi markaların ürünleri artık ateş pahası.
Yerli ve ucuz ürünlere gelince...
Çoğu markalarını yıprattı, tasarımda kolaycılığı seçti.
Peki dayanıklılar mı? Sayılmaz.
Oysa
şimdi sektörün önünde büyük bir fırsat var; iyi değerlendirmeliler.
***
Youtube'da çok vakit geçirdiğimi yazmıştım ya...
Kimi genç okurlarım sevip düzenli takip ettiğim bir
"youtuber" olup olmadığını soruyorlar.
Vloglara ve kişilere göre değil,
kafamdaki meselelere göre Youtube'da dolaşıyorum.
Ama
Nurgül Akdoğan'ın köydeki çiftliklerinde inekleri, keçileri, atlarıyla çektiği videoları kaçırmadan izlediğimi itiraf edeyim.