Artık öyle mi, böyle mi diye kafa patlatmanın gereği yok! Anlamayan kalmamıştır diye umuyorum.
Apaçık çünkü...
Neden mi söz ediyorum?
Şundan...
Mesele Erdoğan nefreti, hükümet ve AK Parti karşıtlığı değilmiş meğer...
Farklı siyasal ve sosyal duruşların ifadesi falan hiç değilmiş...
Mesele içimizdeki geniş bir kesimin
apaçık Türkiye düşmanı olmalarıymış..
***
Yerli otomobil, Kanal İstanbul ama daha önemlisi; Doğu Akdeniz, Mavi Vatan, Libya konusundaki tartışmalara ve çevrenizdeki "muhalif"
tayfaya dikkatli gözlerle bakın...
Sözlerine iyice kulak verin...
Hatta, evet hatta o küçümseyen mimiklerini ve jestlerini gözlemleyin...
Ne demek istediğimi kavrayacaksınız...
Hani hepsinin ayılıp bayıldığı şair var ya, onun dizeleriyle anlatayım...
Onlar...
"
Serpilip gelişen hayatın düşmanı..."
Onlar...
"Sana düşman, bana düşman, düşünen insana düşman/Vatan ki, bu insanların evidir sevgilim,
onlar vatana düşman."
***
Kabul edelim ki,
ürkütücü bir noktadayız...
Kendimizi aldatmayalım; siyasal muhalefet bilinciyle üretilmiş ciddi itirazlar yok ortada...
Pervasız bir nefret var...
Alçakça aşağılama var...
Türkiye'den nefret ediyorlar.
Kendi geleceklerine burun kıvıracak kadar ezikler.
Her fırsatta ülkesini aşağılıyorlar.
***
Bu durumun sosyal/kültürel dinamiklerini daha sonra analiz ederiz ama şunu bilelim...
Karşımızdaki tablo alıştığımız kalıp yargı ve kanaatlerimizin ötesine geçti.
Yani olay Kemalizm ile Batıcı burjuva eğitim değerlerinin ürünü malum kafanın çok ötesine geçti.
Yeni bir şey bu...
Bu çağda
bize özel kurgulanmış bir tezgahın ürünü...
Bir tür
viral zehirlenme sanki...
Toplumun geleneksel yükünü taşıyan kesimlerin gençlerinde dahi yayılan pervasız, küstah bir "
ruh ecnebiliği"nden söz ediyorum...
***
İşte bu yüzden muhalefet cephesinden gelen itirazları ve saçmalamaları
hafife alıp dalga geçmek lüksüne sahip değiliz.
Yıllardır söylemekten tükendim.
"Doğu Akdeniz'de ne işimiz var?" demek komik değildir.
Yapmamız gereken
safları sıklaştırmak ve hep yazdığım gibi agah kalarak
ülkeyi savunmaktır.