İkinci Mehmed, İstanbul'un fethi için çok iyi hazırlık yapmıştı. Kuşatma sırasında gerek şehri daha iyi sıkıştırmak, gerekse İstanbul'a yardım gelmesini engellemek için donanmanın oynayacağı büyük rolün farkına varmış ve birçok yeni gemi inşa ettirmişti. Kaptanıderya
Baltaoğlu Süleyman Bey, savaş ve nakliye gemilerinden oluşan irili ufaklı sayısı 400'e varan Osmanlı donanmasıyla kuşatmaya katıldı.
Baltaoğlu komutasındaki Osmanlı donanması, dışarıdan yardım gelmesini engellemek ve Haliç'e girmekle görevlendirildi. 9 Nisan'da Osmanlı donanması Haliç'e gerilen zinciri geçmeye teşebbüs etti, ancak başarısız oldu.
Baltaoğlu, 18 Nisan'da başta Büyükada olmak üzere bütün adaları fethetti.
Fatih, İstanbul'a giriyor.
MORAL BOZAN MAĞLUBİYET
20 Nisan 1453 sabahı İstanbul'a yiyecek ve yardım getiren üç Ceneviz ve bir Bizans gemisi şehrin önlerinde göründü. İyice yaklaştıkları bir sırada rüzgâr ansızın durdu. Gemiler denizin ortasında kalakalınca Osmanlı donanması dört gemiyi kuşattı. Yedikule önlerindeki mücadele saatlerce sürdü. Rüzgârın çıkmasıyla birlikte kürekli Osmanlı gemilerini kolayca yaran yüksek bordolu Ceneviz gemileri Haliç'e girdi.
İkinci Mehmed, Osmanlı donanması ile düşman gemilerinin mücadelesini Zeytinburnu önlerinde atının üzerinde takip etmişti. Düşman donanmasının kuşatmayı yarması üzerine çok sinirlenip atını denize sürdü.
Mücadelede
Baltaoğlu Süleyman Bey de yaralanmıştı.
Baltaoğlu'nun
bütün gayretlerine rağmen düşman
gemilerinin İstanbul'a yardım ulaştırması
Osmanlı ordusunda morallerin bozulmasına
yol açtı. Bu durum Bizanslılar arasında büyük bir
sevinç, Osmanlı ordusunda ise büyük bir hüsran
duygusu doğurdu. Osmanlı ordusu arasında
bölünmeye sebep oldu.
Dönemin kaynaklarının ifadesiyle asker
"fırka fırka" (parça parça) olup, bu olay ehl-i İslam arasında bıkkınlık ve perişanlık duygusunun yayılmasına sebep oldu. Veziriazam
Çandarlı Halil Paşa'nın başını çektiği fethe muhalif grup, kuşatmanın derhal kaldırılması gerektiğini daha yüksek sesle dile getirmeye başladı.
Fatih atını denize sürüyor.
BAŞARIZ OLANLAR AZLEDİLDİ
Orduda muhasarayı başarısızlığa uğratabilecek büyük bir moral bozukluğu oluşmuştu.
Fatih bu yeni gelişme karşısında ne yapacağına dair tereddüde düştü. Nasıl hareket etmesi gerektiğine dair hocası
Akşemseddin'in fikirlerini sordu. Sultana bir mektup yazan
Akşemseddin asla tereddüt etmemesi, tereddüt ederse askerin moralinin daha da bozulacağını ve düşman donanmasının geçmesinde kusuru bulunanların vakit geçirilmeden cezalandırılmasını söyledi.
Akşemseddin'in uyarılarından sonra genç sultan, düşman gemilerinin İstanbul'a ulaşmasında ihmali olanları sert bir şekilde cezalandırmaya başladı.
İkinci Mehmed, ertesi gün surların önündeki karargâhından ayrılarak donanmanın bulunduğu Beşiktaş'a geldi. Donanma komutanına karşı öfkeyle doluydu. Kaptanıderyayı çağırıp,
"İslam dinine ihanet ettin ve efendin olan bana ihanet ettin, emrinde onca gemi varken, denizin orta yerinde kalakalmış dört Hıristiyan gemisiyle savaşmak çok kolayken onları neden ele geçiremedin? Onları ele geçiremezsen, Haliç'teki donanmayı zaptetmeyi nasıl umarsın?" diye
bağırdı.
Baltaoğlu, sultana
"Sultanım, basiret gözünüzle bakarsanız, kalbiniz olup biteni tasdik edecektir. Yalvarırım bana karşı öfkeye kapılmayın. Gördüğünüz üzere sadece benim kadırgamda, Hıristiyanlarla çarpışırken 115 Müslüman şehit düştü" dedi. Ancak
Fatih başarısızlığı
affetmedi. Tarihçi
Dukas'a göre
Baltaoğlu dört kişi tarafından
padişahın önünde
yere yatırıldı.
İkinci Mehmed, elindeki altın asayla
Süleyman Bey'e
101 defa vurdu.
İkinci Mehmed, Kaptanıderya
Baltaoğlu Süleyman Bey'in
idam emrini verdiyse
de bazı devlet
adamlarının
araya girmesiyle
idamdan vazgeçti
ve görevinden
azletti. Yeni kaptanıderya
olarak
da
Çelebi Mehmed dönemi denizcilerinden şehit
Çavlı Bey'in oğlu
Hamza Bey'i tayin etti.
Deniz savaşı.
ASKERİN MANEVİYATI YÜKSELDİ
Baltaoğlu'nun azlinin ardından başarısızlığın izlerini silecek ve askerin maneviyatını yükseltecek tedbirler alındı. Çok önceden hazırlanmış plan hemen uygulamaya konuldu. Donanmaya ait bir kısım gemiler karadan çekilerek Haliç'e indirildi. 70 kadar geminin Haliç'te ansızın görülmesi önceki başarısızlığın üstünü örttüğü gibi, askerin maneviyatını da yükseltti. Bizans'ta ise büyük bir şaşkınlık ve hayal kırıklığına yol açtı.
Gemilerin Haliç'e indirilmesi harekâtını başarıyla icra eden
Hamza Bey, kuşatma sırasında Marmara surlarını baskı altında tuttu. Son hücumda Haliç'teki zinciri geçip askerleriyle birlikte şehre girmeyi başardı.
İkinci Mehmed, büyük olumsuz gelişmelere yol açabilecek ve ordunun motivasyonunu bozacak durum karşısında çok hızlı karar vererek başarısız olanları cezalandırıp, yeni hamleler yaparak Osmanlı ordusundaki moral bozukluğunu gidermişti. Hem ihmali olanların hızlıca cezalandırılması hem de kuşatmaya muhalif olanların baskı altına alınarak yeni planların hayata geçirilmesi Osmanlı ordusunda moralin düzelmesini ve motivasyonun artmasını sağladı. Fethin kapılarını açtı.
Zonaro'nun fırçasından Fatih'in atını denize sürmesi.
'ŞİMDİ YUMUŞAKLIK VE MERHAMET ZAMANI DEĞİL'
Akşemseddin, manevi kişiliğiyle fetih fikrinin oluşumunda ve hayata geçirilmesinde etkili olan şahsiyetlerin başında gelir. Onun Fatih'e yol göstericiliğini ve fetihteki rolünü yansıtan olaylardan biri de 20-21 Nisan 1453'te sultana yazdığı mektuptur.
Ordunun ruh hâlini ve olumsuzlukları vaktinde teşhis eden Akşemseddin, Sultan II. Mehmed'e sert ifadelerle dolu bir mektup yazarak, sert tedbirler almaktan kaçınmamasını istedi. İstanbul kuşatmasının dönüm noktası olan mektupta Akşemseddin şunları yazmıştı:
"Şerefli zatınıza arzım şudur ki, bu hadise gemi ehlinden oldu. Kalbime büyük kırıklık ve üzüntü getirdi. Bir fırsat görünüyordu. Fakat bu hadise o fırsatı ortadan kaldırdı. Yeni gelişmeler oldu. Birincisi, kâfirler rahatladı, sevince boğuldu, moral buldu. İkincisi, sizin görüşünüzün eksik, hükmünüzün ve kararlarınızın isabetsiz, sözünüzün tesirsiz olduğu görüşü kuvvet kazandı. Üçüncüsü, dualarımızın kabul olmadığı, müjdemizin geçersiz olduğu ifade edilir oldu. Bu bakımdan bu hadise, bunun gibi pek çok mahzurlar doğurdu.
Şimdi yumuşaklık ve merhamet gerekmez. Bu hususta kusuru görülenler, fethe muhalif olanlar tespit edilip bunlar görevden azil dahil gereken en şiddetli cezayla cezalandırılmalıdır. Eğer bunlar yapılmazsa kaleye yeni bir hücuma kalkışıldığında, hendeklerin doldurulmasına karar verildiğinde gevşeklik gösterilecektir. Bilirsiniz, bunlar zordan anlayan Müslüman'dır. Allah için canını, başını ortaya koyan azdır. Meğer bir ganimet göreler, canlarını dünya için ateşe atarlar. Şimdi sizin yapmanız gereken bütün gücünüzle, fiilen, emirle, hükümlerinizle, sözünüzle işe sarılmanız, gayret göstermenizdir. Bu tür görevler, gerektiğinde merhameti ve yumuşaklığı az, şiddet kullanabilecek, zora başvurabilecek kimselere verilmelidir. Bu hem geçmişteki uygulamalara hem de dine uygundur. Allah şöyle buyuruyor: 'Ey şanlı Peygamber! Kâfirlerle, münafıklarla sonuna kadar savaş ve onlara karşı sert ol, yumuşak davranma. Onların varacakları yer cehennemdir ki, orası varılacak ne kötü yerdir.'
Akşemseddin'in mektubu.
'İŞLERİNİ SIKI TUT'
Bir acayip hâl oldu. Üzgün bir hâlde otururken, sâdâtın büyüğü Câfer-i Sâdık'ın işareti üzerine Kuran-ı Kerim üzerinde mütalaada bulunurken şu ayete rastladım: 'Allah münafıklara ve kâfirlere ebedi olarak cehennem ateşini vaat etti. O, onlara yeter. Allah onları rahmetinin sahasından uzaklaştırdı. Onlar için devamlı azap vardır.' Bu ayete göre, bu işte gayret sarf etmeyenler de senin emrine uymayanlar da Müslüman değildir. Bunlar münafık hükmünde olup kâfirlerle cehennemde beraber olacaklardır.
İşlerini daha sıkı tutmandan ve sert davranmandan başka çare olmadığı anlaşıldı. Sonuçta, Allah'ın yardımıyla biz buradan utanan ve gücenen değil, ferahlayan, mansur (yardım edilen) ve muzaffer olarak dönen oluruz. Şimdi, 'Kul tedbiri alır, takdiri Allah'a bırakır' hükmü her zaman geçerlidir. Neticede başarı Allah'tandır. Ama elden gelen bütün gayret sarf edilmelidir. Allah Resulü ve ashabının sünneti de budur. Hüzünlü bir hâlde iken biraz Kuran okuyup yattığımda, birtakım lütuflara, müjdelere mazhar oldum ve teselli buldum. Bu söylediklerim sana boş söz gibi gelmesin. Gereğini yapasın. Söylediklerim tamamen sizi sevdiğimizdendir."