İkinci Meşrutiyet'ten sonra ibadetin Türkçeleştirilmesi gündeme geldiyse de uygulama alanına inmemişti. Ziya Gökalp, 1918'de yazdığı
"Vatan" şiirinde, ezanın ve Kuran'ın Türkçe okunmasını gündeme getirmişti. TDV İslam Ansiklopedisi'nin "Ezan" maddesinde Türkçe ezan meselesi teferruatlı olarak anlatılır.
TÜRKÇE'Sİ KABUL GÖRMEDİ
Cumhuriyet'in ilanından sonra ibadetin Türkçeleştirilmesi için birkaç teşebbüs yapıldı, ancak halktan gelen tepkiler üzerine vazgeçildi. Fakat bu yöndeki çalışmalar devam etti. Özellikle
İsmail Hakkı Baltacıoğlu ve
Reşit Galip bu konuda faaliyet gösterdiler.
Daha sonraki yıllarda uygun ortam meydana gelince, ibadetin Türkçeleştirilmesine ezandan başlandı. 1932'de Eğitim Bakanı
Reşit Galip ile
Hasan Cemil Çambel'in yönetimi altında Dolmabahçe Sarayı'nda devrin meşhur dokuz hafızının katılımıyla ezan Türkçeleştirildi. Çeviride tereddüt edilen yerler
Atatürk'e sorulmuştu. Türkçe ezanın bestesi için de konservatuvar üyesi
İhsan Bey görevlendirilmişti.
1932 yılı ramazanında 29 Ocak 1932'de Türkçe ezan, ilk kez
Hafız Rıfat tarafından Fatih Camii minaresinden seslendirildi. Bu bir başlangıçtı. Ardından Türkiye'nin her yerinde Türkçe ezan okutulmasına çalışıldı. Fakat Türkçe ezan kabul görmedi.
Adnan Menderes ve Celal Bayar.
1 Şubat 1933'te Bursa Ulu Cami'de
Topal Halil adında halktan biri Arapça ezan okuyunca tutuklanmak
istendi, halk ise durumu protesto etti. Bunun
üzerine
Atatürk bizzat duruma el koydu. Türkçe ezan
meselesine karışan 19 kişi Çorum'da yargılandıktan
sonra hapis ve sürgün cezasına çarptırıldı. Ezanın
Türkçe okunması yönündeki denetimler sıkılaştırıldı.
İsmet Paşa Cumhurbaşkanı olduktan sonra Arapça ezan denetimlerini yakından takip etti. Bu dönemde ezanın Arapça okunması bir suç değildi. Ancak ezanın Türkçe okunması kararına uymayan görevliler, Türk Ceza Kanunu'nun 526. maddesine göre
"yetkili mercilerin kamu düzenini sağlamaya yönelik emrine aykırılık" suçunu işlemiş sayılıp cezalandırıldılar. 1941'de 526. maddeye Arapça ezan okuyanların hapis ve para cezası alacağı hükmü eklendi. Arapça ezan okumak artık kanunlara girmiş bir suçtu.
Tokat Milletvekili Ahmet Gürkan.
Bütün cezalara rağmen bu durumu kabullenmeyen din görevlileri pasif direnişe geçerek farklı yöntemler geliştirdiler. Türkçe ezanı çocuklara ve meczuplara okuttular. Ezanın Türkçe'sini yüksek sesle okuduktan sonra alçak sesle Arapça'sını da tekrar ettiler.
İbadetin Türkçeleştirilmesi Cumhuriyet döneminde yapılan inkılaplar içerisinde halkın kabul etmediği ve tepki gösterdiği bir uygulama oldu. Bütün polisiye tedbirlere rağmen birçok yerde Arapça ezanlar okunmaya devam etti. Halk Partisi hükümeti ise bu konuda taviz vermeden Arapça ezan okuyanlara hapis ve para cezaların verdirip, Arapça ezan okuyanların bir kısmını akıl hastanelerine göndertti.
Kanun teklifiyle ilgili gazete haberi.
EZAN ASLİ DİLİNE ÇEVRİLDİ
1950 seçimlerinde Demokrat Parti'nin iktidara gelmesinin hemen ardından ilk gündem maddesini
"Arapça ezan okuma yasağının kaldırılması" oluşturdu. 31 Mayıs 1950'de Tokat Milletvekili
Ahmet Gürkan, 2 Haziran 1950'de Kayseri Milletvekili
İsmail Berkok ve 13 arkadaşı, 14 Haziran 1950'de Başbakan
Adnan Menderes hükümetince TBMM'ye bu konuda çeşitli kanun teklifleri sunuldu. Meclis'e sunulan tekliflerin gerekçesinde, ceza kanununa hüküm konulmasının din ve vicdan hürriyetine baskı sayıldığı belirtilmişti.
Halk bu gelişmeler üzerine büyük bir heyecana kapılarak gelişmeler takip etmeye başlandı. Kahvelerde, çay bahçelerinde ezanın asli dilinde okunması meselesi konuşuldu. Sonunda Türkçe ezan meselesi 16 Haziran 1950'de Meclis gündemine geldi. TBMM'de oturum başkanlığı yapan
Hulusi Demirel, tasarının Meclis'te gündeme alınmasını da, ivedilikle görüşülmesini de ayrı ayrı oylattı. CHP'liler de tasarının gündeme alınmasını desteklediler. Tasarıyla ilgili konuşan CHP'liler, ezanın Türkçe okunmasının daha doğru olduğunu, ancak bu meseleyi politik bir tartışma konusu yapmayacaklarını söylediler. Daha sonra söz alan Demokrat Partili ve bağımsız milletvekilleri hararetli konuşmalar yaptılar.
Arapça ezan aleyhine cumhurbaşkanına yazılan bir mektup.
Kimse karşı çıkmayınca tasarının kabul edileceği beli olmuştu. Ancak bu defa da ne zaman yürürlüğe gireceği tartışılmaya başlandı. Sonunda bir milletvekili
"ceza hükmü kaldırıldığı için daha önce Arapça ezan okuyanların bile suçlu sayılmayacakları"nı ifade edince bu mesele de çözüldü. Ceza Kanunu'nun 526. maddesinde gerekli değişiklikler yapılmasıyla ramazan arifesinde ezanın Arapça okunması serbest bırakılmıştı. Teklif kabul edilince sonuç telsizle
Celal Bayar'a bildirildi.
Celal Bayar da onaylayınca yasak sona erdi.
Arapça ezanın serbest bırakıldığı her tarafa duyurulamadığı için İstanbul'da bile sabah ezanı bir yerde Türkçe başka bir yerde ise Arapça okunmuştu. Bunun üzerine İstanbul Müftülüğü bekçiler vasıtasıyla müezzinlere duyurdular. Başbakanlık durumu telgrafla vilayetlere bildirmişti. Başbakanlık müsteşarı da yazdığı bir yazıyla Anadolu Ajansı'ndan Arapça ezan ve kametin serbest olduğunu radyo ve ajansta yayınlamasını emretti.
Ramazan ayında minarelerden yükselen ezanlar büyük bir sevinçle karşılandı. Sabah ezanlarını dinlemek için camilerin etrafında toplanan halktan secdeye kapanıp yeri öpenler oldu. Türkiye'nin her tarafında kurbanlar kesildi. Hükümete ve Meclis'e tebrik ve teşekkür telgrafları gönderildi. Rahmetli
Adnan Menderes, ezanı asli diline döndürdüğü için ölümünden sonra da halk tarafından unutulmadı. O dönemi yaşayan insanlar,
Menderes'i her zaman büyük bir minnet ve şükranla andılar.
İsmet Paşa'nın Arapça ezanla ilgili bir emri.
TÜRKÇE EZAN
TANRI uludur.
Şüphesiz bilirim bildiririm
Tanrı'dan başka yoktur tapacak.
Şüphesiz bilirim bildiririm
Tanrı'nın elçisidir Muhammed.
Haydi namaza.
Haydi felaha.
Tanrı uludur.
Tanrıdan başka yoktur tapacak.
CHP'Lİ VEKİL: Arapça ezan irticadır
Halkın
büyük bir kısmının sevinçle karşıladığı ezanın aslına dönmesine bazı eski vekillerden tepkiler gelmişti. 2., 3., 4., 5. ve 6. dönem CHP milletvekili olan biri, Cumhurbaşkanı Celal Bayar'a şu mektubu göndermişti: "Yüksek bir huzura, Ezanın Türkçe okutturulma(ma) sı, aydınlar arasında iyi bir tesir bırakmamıştır. Bu bir gerilemedir. Atatürk'e aziz arkadaşlık yapmış olan büyük varlık buna engel olmalı idi.
Malumuâliniz tekkelerin kapanması bir tedbir-i ihtiyati idi; halbuki ezanın Türkçe okutturulması bir inkılaptı, Atatürk'ün yaptığı bir inkılaptı. Bunu tekrar Arapça'ya çevirmek, bir gerileme yani bir irtica olmaz mı? Din dili diye yeryüzünde bir şey yoktur ve olamaz, din dili sözü çok amiyane ve bilgisizce bir laftır. Özet olarak arz edeyim ki ezanın Türkçe okutturulma(ma)sı işi Demokrat lehine iyi bir hareket olmamıştır.
Sevgi ve saygı besleyenlerin birçoğunu endişeye düşürmüş, soğutmaya hatta yüz çevirmeye sebep olmuş olduğunu derin saygılarımla arz eylerim. Eski Urfa Milletvekili".