Öldü. Elbette kazık kakacak değildi.
Yaşı seksen dört olmuştu.
Aslında,
Abdullah Gül cumhurbaşkanı olduğunda onun da işi bitmişti.
Çünkü bütün varlığını, bütün çabasını
Gül'ün seçilememesi üzerine yatırmıştı.
Tanıdığım çok kişi böyle
"işi bittikten" sonra da bir süre yaşamayı sürdürüyor...
Aslında şu ünlü
"367 safsatasından" birkaç yıl önce
emekli de olmuştu...
Ama susamadı. Kendini alamadı.
Abdullah Gül'ün aday olmaması ve seçilmemesi için tuttu bir safsata uydurdu:
Meclis'te 367 katılım.
367 oy değil de, 367 katılım...
Muhalefet bunun üzerine balıklama atladı.
Dönemin Genelkurmay'ı da destek verdi.
Anayasa Mahkemesi de.
***
Bürokrasinin son çırpınışlarıydı.
Bürokrasi, iktidara şiddetle karşıydı.
Seçim kazanamıyordu...
Ancak böyle numaralar çevirerek engellemeye çalışıyor ama hiçbirini de tutturamıyordu.
1950'den beri bu böyleydi.
İki defa (1971 ve 1980) sopayla kazanmış ama bir daha da tutturamamıştı.
Çünkü karşısında artık
"şapkasını alıp kaçan" bir halk lideri yoktu.
Sonunda,
Abdullah Gül cumhurbaşkanı oldu. Sonra
da
Tayyip Erdoğan.
Bundan sonra nasıl engelleyecekler?
Seçim kazanırlarsa.
Ama seçim kazanırlarsa bu hem PKK'nın hem de FETÖ'nün
"rahat nefes almasını" sağlayacaktır...
Bürokrasi bunu görüyor mu? Kabul ediyor mu?
Halkın iktidarından kurtulmak uğruna memleketi mi yakacaktır?
Vebali çok ama çok ağır olur.
Madem öyle, bir de askere sorun bakalım.
Bir de üst mahkemelere sorun.
Muhalif basına sormasanız da olur.
***
Sabih Kanadoğlu'na Allah rahmet eylesin.
Nereye gitti bilemem, Allah bilir.
Çok var öyleleri, az kaldılar.
Birer ikişer gidiyorlar.
Bakalım
"halk-bürokrasi kavgası" önümüzdeki yıllarda
ne şekil alacaktır?