EKREM KIZILTAŞ

Neye niyet, neye kısmet!..

Sonbahar kendisini iyiden iyiye belli etmeye başlayınca, Bahar Kıraathanesinin erkencileri bahçe yerine içerideki bir masada toplanmaya başlamıştı. Son gelen Selim'e çayını veren İhsan, daha evvel eğitim konusunda uzun bir sohbetini dinledikleri Halil beyin de kendilerine katılacağını söyledi.

Biraz sonra gelen bir arabadan Halil beyle beraber köyden tanıdıkları Hadi ve Oğuzhan da indi. Misafirlerin getirdiği simitler eşliğinde çaylar yudumlanmaya başlandığında, Halil beyin gelişinden memnun olduğu anlaşılan Selim, Halil beye dönerek sordu:

- Hocam, şu başörtüsü meselesini külliyen halletmek niyetiyle verilen kanun teklifi konusunda ne düşünüyorsunuz?.. Nereye geldiğini ve ne ile karşılaşacağını bilen Halil bey, gülümseyerek cevapladı:

- Valla, öncelikle samimiyetsiz bulduğumu söylemem gerek... Öğretmenlik mesleğinde geçen 45 yıl boyunca yaşadıklarım sebebiyle de, bu sözü bilerek söylüyorum… Başörtüsü meselesi nerdeyse benimle yaşıttır. Konuyla ilgili ilk meşhur olay, 1967'de Ankara İlahiyat Fakültesinde yaşanmış olsa da, bundan önce yaşananlar da vardır. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin 1964'deki mezuniyet töreninde, okulu birincilikle bitiren Doktor Gülsen Ataseven'in konuşmasına başörtülü olduğu için izin verilmemesi, bunlar arasındadır…

- Ankara İlahiyat'ta neler yaşanmıştı hocam?

- Derslere başörtüsüyle giren Ankara İlahiyat talebelerinden Hatice Babacan'ın, İslam Tarihi Profesörü Neşet Çağatay tarafından '19 yıldır biz ilâhiyata başörtülü birini sokmadıklarını' söyleyerek dersten çıkarılmasıyla başlayan bir olaylar zinciri. Birçok gelişmeler yaşanır ve Babacan okuldan uzaklaştırılır. Ancak, öğrenciler arkadaşlarına sahip çıkıp boykot yapınca konu kamuya mal olur ve ciddi tepkiler oluşur. Neticede yasakçı hocalar ve idareciler de Ankara İlahiyat'ı terk etmeye mecbur kalırlar… Bir an sessizleşen Halil bey, konuşmasını sürdürdü:

- 1965'de, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın, 'sokaklardaki kapalı hanımların öncüleri cezalarını göreceklerdir" sözü üzerine, Yeni İstiklal Gazetesinde: 'Cumhurbaşkanı Allah'tan ve milletten özür dilemelidir' şeklinde bir yazı kaleme alan rahmetli Şule Yüksel Şenler, 9 ay hapisle cezalandırıldı. İki ay sonra cezası Cumhurbaşkanı tarafından affedilse de affı kabul etmeyen Şenler, yedi ay hapis yattı. Mart 1973'de Ankara Barosu'nun Avukat Emine Aykenar'ı başörtülü olduğu için barodan ihracı ve Ekim 1977'de İzmit Kız İmam Hatip okulunda 215 kız öğrenci hakkında, derslere başörtülü girdikleri için disiplin soruşturması açılması da, önemli olaylardan… İhsan, mırıldandı:

- Neler de yaşanmış!.. Halil bey devam etti:

- 12 Eylül sonrası başörtüsü ile ilgili mevzi yasaklar söz konusuydu. Rahmetli Turgut Özal Başbakan iken başörtüsü meselesinin halli için çeşitli girişimlerde bulundu. Ancak bunlardan bazılarını Cumhurbaşkanı Kenan Evren veto ederken, bazıları da Anayasa Mahkemesi ya da Danıştay'dan döndü… Ancak CHP zihniyeti, yasakların destekçisi olma özelliğini her zaman sürdürdü. Özal'ın yasakları engellemek için yaptıklarını tesirsiz kılmak için epey uğraştılar… Oğuz, söz alarak sordu:

- YÖK Kanunu'nda serbestliği amir bir madde vardı diye biliyorum…

- Evet, YÖK Kanunu Ek 17. Madde. Özal'ın Cumhurbaşkanlığı döneminde, 25 Ekim 1990'de kabul edilen bu kanun maddesi şöyleydi: "Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile Yüksek Öğretim kurumlarında kılık kıyafet serbesttir."

VESAYETÇİLER SALTANATI…
- Bu kanunun iptali için girişimler olmadı mı?.. Soruyu soran Selim'di.

- Olmaz mı. O zamanın CHP'si denilebilecek SHP, kanunun iptali için Anayasa mahkemesine dava açtı. Ancak AYM, her nasılsa kanunu iptal etmedi. Ve bu sayede başörtüsü yasakları hiç değilse bir süre gündemden kalktı. Ta ki 28 Şubat sürecine kadar… O dönemde neler yaşandığını hepimiz biliyoruz. Az önce bahsini ettiğimiz kanuna göre kılık kıyafet serbest olmasına rağmen, üniversitelerde ve imam hatipler de dahil olmak üzere bütün öğretim kurumlarında başörtüsü yasaklandı… Herhalde o dönemde yaşadıklarını hatırlayıp içlenen Halil bey, bir müddet sustuktan sonra devam etti:

- Adeta milletimizi devletiyle karşı karşıya getiren bir süreç yaşadığımız o sürecin etkilerini gidermek uzun bir zaman aldı biliyorsunuz. 2002'de başlayan AK Parti iktidarı ile bazı rahatlamalar yaşansa da meselenin tamamen halli yıllar aldı. Memleketin köşe başlarını tutan vesayet odakları, insanımızı devleti ile barıştıracak adımlar atılmasını sürekli olarak engelliyordu… AK Parti iktidarının elini kolunu bağlamaya çabalayan birtakım mihrakların, en samimi destekçisi de her zaman CHP oluyordu… Halil bey bir şey hatırlamıştı. Gülümseyerek anlatmaya başladı:

- 28 Subat sürecinde önce üniversitelerde, ardından lise ve imam hatiplerde başörtüsü yasağı başlamıştı, malum. O dönemde, 'kızları rehabilite ederek başörtülerini çıkarmaya ikna edeceğini' söyleyen Prof. Zekeriya Beyaz, Marmara İlahiyat'a dekan olmuştu… 2003'te Beyaz'la aynı TV programına katılan bir gazeteci arkadaş, 'rehabilitasyon nasıl gidiyor, kızları başlarını açmaya ikna edebildiniz mi?' diye sormuş. Arkadaşın anlattığına göre, Beyaz şöyle cevap vermiş: 'Kızlar başlarını açmıyor. Onları arka kapıdan okula alıyorum. Haftada en az bir kere de 1. Ordu komutanına gidip, onları alalım artık diye yalvarıyor ama ikna edemiyorum…' Selim dayanamayıp lafa karıştı:

- Bu da ne demek?.. Dekan, başörtüsü için neden rektöre ya da YÖK'e değil de ordu komutanına gidiyor ki?..

- İşte mesele de bu zaten. Beyaz'ın sözleri, yasağın nerelerden kaynaklandığını öğrenmek açısından çok önemli. O komutan da Çetin Doğan'dı bildiğim kadarıyla.

Mustafa, sordu:
- Ay ışığı, sarıkız, yakamoz, sakal, çarşaf diye başlayıp sonraları Ergenekon diye adlandırılan yapıların dertlerinden birisi de başörtüsüydü galiba…

- Maalesef. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na kadar yükselmiş birisinin notları vardı biliyorsunuz. Darbe diyerek yatıp darbe diyerek kalktığı anlaşılan bu kişinin ilahi okuyan küçük kızlarımızı dert ederken Deniz Kuvvetleri ile ilgili tek bir notunun bile bulunmaması, ibretliktir… AK Parti ve MHP'nin oylarıyla 2008'de başörtüsü meselesinin halli için gerçekleştirilen anayasa değişikliği de unutulmayacak olaylardan birisidir. Anayasa'nın 10'uncu ve 42. maddelerindeki değişiklikle başörtüsü yasağının kaldırılmasının o dönemin Hürriyet gazetesinde '411 el kaosa kalktı' şeklinde haberleştirilmesi, unutulamaz… Remzi, hatırlattı:

- Bu değişikliği CHP iptal ettirmişti galiba.

- Evet. CHP'nin o zamanki Grup Başkanvekilleri Kemal Kılıçdaroğlu, Hakkı Süha Okay ve Kemal Anadol'un yaptıkları iptal başvurusu üzerine, Anayasa ve kanunları hiçe sayan Anayasa Mahkemesi değişikliği iptal etti… Ak Parti'ye açılan kapatma davasında bu konu delil olarak da kullanıldı, malum... Vaktiyle sıkıntılar çekenlerden birisi olan Mustafa da kahırlanmıştı:

- Halil hocam, yaralarımızı deştin yine. Cumhurbaşkanımızın ekibiyle birlikte vesayetçilerin canına ot tıkamasıyla artık ülkemizde taşlar yerine oturdu hamdolsun. Cenab-ı Hakk, bizlere ve nesillerimize öyle kötü günler yaşatmasın inşallah…

KIYMET BİLMEK…
- Amin, Mustafa kardeşim.. Bunun için sahip olduklarımızın kıymetini bilmek ve bizi bunlardan mahrum bırakmak isteyenlere karşı verilen mücadeleye destek olmayı unutmamak gerek. Son girişim de bunlardan birisi bence… Halil bey saatine baktıktan sonra:

- Bu konu hakikaten ibretlik olaylarla dolu ve uzun… Biz şu kanun teklifine dönelim bence. Taslağın özeti şöyle: 'Kamu kurum ve kuruluşlarında ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında çalışan kadınlar, meslekleri gereği giyilmesi gerekli cübbe, önlük, üniforma vb. dışında kıyafete zorlanamaz'… Selim, sordu:

- İlk bakışta fena değil gibi. Ancak bunun dışında bir şey yok mu?.. Mesela öğrencilerle ilgili filan?.. Halil bey, gülümseyerek sözlerine devam etti:

- Bravo Selim! Meseleyi hemen anladın. Güya başörtüsü konusunda artık bir sıkıntı yaşanmaması için verildiği söylenen teklifte, başörtüsü yok. Sadece kamuda ya da bağlantılı yerlerde çalışan kadınlar zikredilirken, özel sektördekiler ve asıl önemlisi öğrencilerden hiç bahis yok... Selim, dayanamayıp kükredi:

- Vay uyanıklar vay!..

- Daha doğrusu kendilerini uyanık zannedenler. Herhangi bir derde derman olmayacak taslağın kanunlaşması halinde çıkabilecek problemler, ayrı bir mesele. Bu zihniyetin, 'meslekleri gereği giyilmesi gerekli cübbe, önlük, üniforma' sözlerinden, bu kıyafetleri giyenlerin başörtüsü takamayacakları hükmünü çıkarmaları uzak bir ihtimal değil… Mehmet, bir örnek vermek ihtiyacı hissetti:

-28 Şubat sürecinde, Anayasa'nın 24. Maddesindeki, 'ilk ve ortaöğretim kurumlarındaki zorunlu dersler dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır' şeklindeki özgürlük ibaresinden, çocuklarımıza Yaz Kur'an kursları yasağını çıkarabilen zihniyetten her şey beklenir…

- İyi ki hatırlattın, Mehmet kardeşim. CHP tarafından verilen kanun teklifinin iyi tarafı, bu konunun tamamen bittiği ve dolayısıyla bundan böyle sıkıntı yaşanmayacağı şeklindeki düşüncenin pek de doğru olmadığını göstermesi… Kanunen yasak olmamasına rağmen uzun yıllar boyunca başörtüsü yasağından çok çektik. Şu anda kavuştuğumuz rahatlığı da başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere yöneticilerimizin kararlı duruşlarına borçluyuz… Hadi, sordu:

- Bu, herhangi bir iktidar değişikliği halinde birilerinin yasakları tekrar canlandırabileceği manasına mı geliyor?..

- Maalesef. Önceki dönemlerdeki yasaklar hukuksuz bir şekilde uygulanıyordu çünkü. Yasak yanlıları bırakın kanunları, anayasayı çiğnemekten bile çekinmiyorlardı. İnsanların eğitim öğrenim özgürlüklerine mani olmak anayasal bir suçtur aslında. Ama hesap sorabilen çıkmadığı için yasakçılar borularını uzunca bir süre öttürebildi… Çayından bir yudum alan Halil bey, sözlerini sürdürdü:

- CHP'nin hangi niyetle olduğu kendilerince malum kanun teklifi, sadra şifa herhangi bir şey içermiyor. Kendi tabiriyle, pası gole çeviren Cumhurbaşkanımızın, 'samimi iseniz anayasa değişikliği yapalım' teklifine hayır dediler, malum. Ancak, Cumhurbaşkanımızın talimat verdiği ve başörtüsü konusunda ilerde herhangi bir sıkıntı yaşanmaması için gerekli değişiklik çalışmalarına başlandığı müjdesini de almış olduk böylelikle… Selim gülerek:

- Milletimizi kandırmaya çalışanlar unutamayacakları bir gol yediler desene, hem de doksandan!.. Halil bey, gülüşmeler arasında konuşmayı bitirdi:

- Eee, neye niyet neye kısmet!..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.