Zamanın bereketsiz mi yoksa bereketli mi olduğu, tartışmalı bir konu. Eğer herhangi bir probleminiz yoksa, vaktin nasıl akıp gittiğini anlayamazsınız bile. Ancak herhangi bir sıkıntınız varsa, dakikaları hatta saniyeleri saymaya başlayabilirsiniz... Kadir Mısıroğlu ağabey, 1980'de Sebil'de çalıştığım sıralarda 'zamanın bereketsizliğinden' şikayet eden birisine şunları söylemişti: "Zamanınbereketsizliğindenşikayetetme. Benim gibi sıkıyönetimzindanlarına düşmüş olsaydın,zamanın ne kadar bereketliolduğunu ve aslında ne kadaryavaş geçtiğini çok iyi anlardın!.."Bu söz, o günden beri kulağıma küpeolmuştur... Hasan Karakaya'yı Rahmet-iRahman'a uğurlayalı bir yıl olmuş.
Bir açıdan bakıldığında, daha dünmüş gibi... Cumhurbaşkanımızla birlikte Riyad'dan Mekke-i Mükerreme'ye geçip, gece yarısından sabaha kadar umremizi yapmış, ardından vasıl olduğumuz Medine-i Münevvere'de Mescid-i Nebi'yi ziyaret ederek, hakikaten bereketli vakitler geçirmiştik.
Ekipteki arkadaşlarla beraber çorba içmek için gittiğimiz lokantadan otele dönüşte rahatsızlanmıştı Karakaya.
Ve önce Cumhurbaşkanımızın doktorlarının, ardından da Hastanedekilerin bütün çabalarına rağmen kaybetmiştik kendisini.
30 Aralık 2015'i 31 Aralık'a bağlayan gecenin ilerleyen saatlerinde, Başta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, heyette bulunanların yaşadığı çaresizlik anlatılmaz boyutlardaydı. Daha bir ikisaat evvel beraber yürüdüğümüz,konuştuğumuz, ibadet ettiğimizHasan Karakaya, yoktu artık...
Hasan Karakaya'nın Rasulullah Efendimiz'in mescidinde kıldığı namazların ardından, O'nun mekanına çok kısa bir mesafede hayatını kaybetmiş olması, belki de en önemli tesellimiz.
Cenazesinin Cennet-i Baki Mezarlığı yerine Türkiye'ye getirilip Edirnekapı Şehitliği'ne defnedilmesi, şartların gerektirdiği bir haldi. Ama "Melekler,her akşam dünyanın çeşitliyerlerinden Cennet-i Baki'yebeyaz develerle cenazelergetirirler ve yine her akşamoradan çeşitli yerlere siyahdevelerle cenazeler götürürler." Sözünü de unutmamak gerek...
İş inada bindi...
Gerek Mekke ve gerekse Medine'den zihnimde kalan en önemli ayrıntı, Hasan Karakaya'nın olağanüstü ibadet gayreti idi... Mübarek yerlerde olduğumuzdan mı yoksa başka bir sebepten mi bilinmez, hiç durmadan nafile namazlar kılmaya gayret ediyordu...
Hatta bir ara Hasan Karakayanerede diye soran arkadaşlara 'işinada bindi, namaz kılıyor' şeklindeşaka yapma ihtiyacı hissetmiştim.
Evet, Hasan Karakaya'sız bir yılı geride bıraktık. Bir yönüyle ne kadar da hızlı geçmiş bir yıl. Ama o bir yılda, Türkiye ve dünyada yaşanan olayların çokluğuna bakıldığında sanki çok uzun bir zaman geçmiş gibi.
Bu sürede birçok kişi gibi benim zihnimi de 'Hasan Karakaya sağolsaydı, bu durumda ne derdi' yada 'Hasan sağ olsaydı, şimdi neyapardı' sorularının meşgul ettiğini belirtmek gerek. 2016 yılı boyunca gerçekleşengüzel gelişmeler karşısında nasılsevinir, neler yazardı; yine aynı yılyaşadığımız üzücü olaylara nasıltepkiler verirdi Hasan Karakaya,meraka değer bir konu... Hele de 15Temmuz!..
Son olarak üzerinde durulması gereken bir husus, belki içimizden bazılarının da rahatsız olduğu Hasan Karakaya'nın üslubu meselesi...
Vefatının ardından sosyal medyada yazılıp çizilenler üzerine, o üsluba da ihtiyaç olduğunu anlamış olduğum itiraf etmek durumundayım...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.