31 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarını doğru okuma zorunluluğu bütün siyasi partiler için gerekli.
AK Parti'nin yaptığı ilk analizler muhasebede isabet edildiğini gösteriyor.
Ancak asıl kritik husus muhasebenin sonucunda
toparlanma ve yenilenme için hangi somut adımların atılacağı, bunların zamanlaması ve iletişim yönetimi.
Bir yandan hızlı hareket ederek teşkilat ve tabanda küskünlüklere, dağılmaya sebebiyet verilmemeli.
Diğer yandan değişimin ertelenmesinin seçmenin verdiği tepkinin kemikleşmesiyle sonuçlanması riski var.
Dünkü yazımda belirttiğim gibi
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi tecrübesi ve dehası bu sentezlemeyi suhuletle yapma noktasında AK Parti için büyük bir avantaj.
AK Parti yerel seçimlerde birinci parti olmadığını önümüzdeki dört yıl unutmadan siyaset yapmak durumunda.
***
Yerel seçimlerde birinci parti konumuna gelmeyi en iyi analiz etmesi gereken elbette CHP.
Milli gelirin yüzde 73.5'inin CHP'nin belediyeleri kazandığı illerde elde edildiği göz önünde bulundurulursa bu belediyelerin performansı 2028 seçimlerini belirleyecek.
Yine bu dört yıl CHP'nin yerelde birinci parti olarak nasıl bir siyaset yapacağı da önemli olacak.
CHP Genel Başkanı ile İBB Başkanı İmamoğlu'nun ilk açıklamaları, bu partinin yerel seçimleri kazanmanın rehavetine kapılmaması gerektiğinin farkında olduğunu gösteriyor.
Özel'in "Bu sonuçlar bizi kibirlendirmeyecek" cümlesi buna bir örnek.
Ya da İmamoğlu'nun CHP'de "değişimin devam etmesi" gerektiğini söylemesi de diğer bir örnek.
Ancak CHP'nin Mayıs 2023 seçimlerinden görülen
ideoloji, kimlik ve hatta parti liderliği alanındaki krizlerinin 31 Mart başarısı ile çözüldüğü söylenemez.
***
Ayrıca Özel'in seçim akşamı konuşmasında Türkiye İttifakı'na fazla anlam yüklediği görülmekte:
"Siyasi partilerle değil Türkiye'nin demokratları ile büyük bir birlikteliği kuran Türkiye ittifakı kazanmıştır."
CHP'nin tabanda ittifak kurma iddiası partilere rağmen midir?
İyi Parti'nin hür ve müstakil siyaset iddiasına rağmen bir kısım seçmeninin CHP'li adaylara oy vermesini engelleyemediği ortada.
Ancak genel seçimlerde aynı olgunun yaşanıp yaşanmayacağını bilmiyoruz.
Yine DEM Parti'nin stratejik oy kullanan seçmeninin İstanbul başta olmak üzere bazı yerlerde CHP'li adaylara oy vermesi "taban ittifakı" mıdır?
Bence CHP,
taban ittifakını sağladığına pek
güvenmemeli.
CHP'lilerin "sosyal demokratlardan, liberallerden, muhafazakârlardan, Kürtlerden, milliyetçilerden oluşan tabandaki buluşma" şeklinde tarif ettikleri Türkiye ittifakı önümüzdeki dönemde ciddi meydan okumalara tabi olacak.
En çok da kendine
ideolojik ve siyasi alan açmak isteyecek DEM Parti
tarafından bu meydan
okuma üretilecek.
CHP, 6'lı Masa ittifakının yerine koyulan bu
muğlak ve içi boş söylemin içini doldurmak zorunda ve bunu Kürt milliyetçilerine, Türk milliyetçilerine ve sol siyasete hitap ederek aynı anda yapmak durumunda.
AK Parti'nin kendi tepkili muhafazakâr seçmenine yeniden ulaşması durumunda CHP'nin bazı dini sembolleri kullanması yeterli değil.
CHP öğrenme ve değişim sürecinde ancak başardık diyerek taleplerini çoğaltacak sert çekirdeğini yönetebilecek mi?
***
Özel'in katılmadığım seçim sonucu okumalarından birisi de seçmenin "halkçı CHP belediyeciliğini benimsediği" iddiası.
AK Parti'den öğrenilen
sosyal belediyecilik ve
halkla iletişim uygulamaları dışında etkili bir hizmet tecrübesi ortada görünmüyor.
Zaten seçmen CHP belediyeciliğini değil
ekonominin sorunlarını değerlendirmesinin odağına koydu. Asıl zor soru şu:
Özel, İmamoğlu ve Yavaş'ın aynı anda güçlendiği CHP nasıl bir CHP'dir?
İmamoğlu ve Yavaş yeni bir CHP getiriyor.
Bu yeni CHP'yi ideolojik tabanı ve teşkilatı kendi gerçek CHP'leri olarak görecek mi?
CHP, işte tüm bunları
DEM Parti'nin olası iddialı siyasetinin yükleriyle birlikte cevaplayabilir mi?