Seçimlerden sonra verdiği ilk mülakatta Rusya Devlet Başkanı Putin, Rusya ve NATO arasında çatışma olup olmayacağı sorusuna verdiği cevapta bu tabiri kullandı. Modern dünyada her şeyin mümkün olduğundan bahisle Putin, bu çatışmanın
"tam kapsamlı bir Üçüncü Dünya Savaşı'nın bir adım ötede olmasına yol açacağını ama kimsenin bu konuyla ilgilenmediğini" söyledi. Putin, seçim öncesinde de ülkesinin
"teknik olarak nükleer bir savaşa hazır olduğunu" açıklamıştı.
Nükleer savaş tehdidini Rusya-Ukrayna savaşı boyunca belirli aralıklarla hatırlatan Putin'in en son bu tehdidi de
"Üçüncü Dünya Savaşı'na bir adım" tabirini kullanmasının da sebebi Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un 26 Şubat'ta NATO birliklerinin Ukrayna'ya gönderilme ihtimalinden bahsetmesi oldu. NATO, ABD, Almanya, İngiltere ve İtalya'dan bu görüşü desteklemediklerini belirten açıklamalar gelse de Macron, Rusya'yı hedef alan açıklamalarına devam etti. En son gündeme getirdiği hususlar
"Rus ordusunun Kiev veya Odessa'ya doğru harekete geçmesi halinde Fransız ordusunun doğrudan müdahalede bulunmak zorunda kalabileceği" "
Rusya'nın hasım olduğu" ve "
Kırım yeniden Ukrayna toprağı olmadan kalıcı barışın mümkün olmadığı" yönündeydi. İki gün önce Berlin'e giden Macron dönüşte verdiği mülakatta da
"bunu arzu etmiyorum ve bu konuda inisiyatif almayacağım ama belki bir noktada Rus kuvvetlerine karşı koyması için kara operasyonu yapılması gerekecek. Fransa'nın gücü, bunu yapabilmesidir" cümlesini sarf etti ve ekledi:
"Kendimizi korkutmamalıyız. Karşımızda büyük bir güç yok. Rusya nükleer silahlara sahip orta ölçekli bir güç."
***
Macron-Putin atışması Ukrayna'daki savaşın Avrupa'nın güvenlik algısını ne kadar köklü şekilde değiştirdiğini gösteriyor. Bu savaş ile Avrupa'daki barış odaklı güvenlik anlayışı ve Rusya'dan enerji tedariki odaklı ekonomi anlayışı çöktü. Avrupa güvenliğini ve enerjisini yeniden düşünmek zorunda.
Putin aksini söylese de birçok Avrupa ülkesinde Rusya'nın Ukrayna ötesinde de güvenliklerini tehdit etmeye devam edeceği görüşü hakim. Bu sebeple başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesi savunma harcamalarını artırmak zorunda hissediyor.
Kasım 2024 seçimlerinde Trump'ın yeniden başkan seçilme ihtimali ise Avrupa için tam bir kâbus senaryosu. Başkanlığı döneminde NATO'yu
"demode kurum" olarak gören Trump seçim kampanyalarında bile tehdit savurmaktan geri durmadı. NATO'ya borcunu ödemeyen üye ülkelere Rusya'nın saldırmasını teşvik edeceğini söyledi. Macron'un açıklamalarının arkasında Avrupa'nın savunmasında ülkesini öne çıkarma ve müttefiklerine güven verme niyeti var. Fransa'nın nükleer silahını da hatırlatarak elbette. Macron ısrarla Rusya'nın savaşı kazanmaması gerektiğini aksi takdirde Avrupa'nın kredibilitesinin sıfıra ineceğini söylüyor. Ancak bütün askeri yardımlara ve yaptırımlara rağmen Rusya Batı'nın istediği
"stratejik yenilgiden" çok uzakta. Ekonomisi de ayakta. Ukrayna'ya yeni ve daha güçlü silahlar verilmesi ya da asker gönderilmesi durumunda ise Putin'in bahsettiği NATO-Rusya çatışması (
Üçüncü Dünya Savaşı'na bir adım) ihtimali yükseliyor.
***
Putin-Macron atışmasında barış ihtimalinden de bahsedilmiyor değil. Macron, Rusya'ya bu yıl Paris'te düzenlenecek Olimpiyat Oyunları sırasında ateşkes yapılmasını teklif edeceklerini de söylüyor. Daha önce barıştan daha sık bahseden Putin ise bu ihtimale sorgulayıcı yaklaşıyor. Yeniden silahlanma için savaşa 1.5-2 yıl ara verilmesini istemediğini ancak ciddi barış görüşmelerinden yana olduğunu vurguluyor.
İki lider arasındaki atışma devam ederken nükleer savaş ihtimalinin bu kadar sık konuşulmasının dünya kamuoyuna verdiği rahatsızlık da sürecek. Rusya'nın nüfuzu sebebiyle Afrika'da birçok ülkeden çıkmak zorunda kalan Fransa, Rusya karşısında Avrupa'yı ortak bir siyasi pozisyona getirmeye çalışıyor. Ancak işi çok zor. Rusya ile çatışma ihtimali Avrupa başkentlerinin gözünü korkutuyor.
ABD seçimlerinin sonucu görülene kadar bir barış ihtimali de gözükmüyor.