"Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" ilkesinden yola
çıkan Cumhuriyetimiz ilk yüzyılını
tamamladı. İkinci yüzyılına ise
"Türkiye Yüzyılı vizyonu" ile giriyor. Osmanlı devletinin
bakiyesi üzerine, zor bir coğrafyada
kurulan Cumhuriyet'in ilk yüzyılında milletimiz
tarafından büyük bir aidiyet ve milli
gururla sahiplenilmesi mutluluk vericidir.
Bu itibarla
kimi muhalif yorumcuların sürekli sıcak tuttukları "Cumhuriyet'in tehlikede olduğu" argümanının bir karşılığı bulunmamaktadır. Türk milleti
ülkemizin geleceğini belirlemede kendi iradesini
gerçekleştirmeyi bütünüyle benimsemiştir.
Hâkimiyetini hiçbir zümre, grup veya
sınıfın eline bırakmayacağını çok kez göstermiştir.
Demokrasi tarihimize bakanlar bunu
yakından görecektir.
***
Haklı bir gururu yaşarken elbette hepimizin olan Türkiye Cumhuriyeti'nin nice yüzyıllarca refah içerisinde devam etmesi için geçtiğimiz yüzyılındaki başarılarını ve çözülmesi gereken sorunlarını rasyonel bir zeminde değerlendirebilmeliyiz. Bu da bizi Cumhuriyet'in yapısı hakkındaki bitmek bilmez siyasi-ideolojik tartışmaya götürür. 1950'de çok partili hayata geçişle birlikte Tek Parti döneminin radikal reformlarından uzaklaşıldığını ve böylece Cumhuriyet'in tehlikede olduğunu iddia eden Kemalist kesimlerin Cumhuriyet algısı
"korku" üzerine oturuyor. Kastettiğim ülkemizin çevresindeki iç savaş ve terör örgütlerinin toprak bütünlüğümüze yönelik tehditleri değil. Son otuz yılda Ortadoğu'da yaşananlar, Irak ve Suriye'nin hâli ve PKK terör örgütünün bazı müttefiklerimiz tarafından desteklenmesi elbette
"beka" meselesini tümüyle bir kenara bırakmamızı engellemekte.
***
Demokrat Parti dönemi ile başlayan ve AK Parti iktidarı ile zirveye çıkan Kemalist
"korku", kendini ülkenin sahibi ilan eden vesayetçi bürokrasinin ayrıcalığını kaybetme korkusudur. Hatta bu korkunun Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kesintisiz yirmi bir yıllık iktidarında yaşanan dönüşüm sebebiyle derin bir öfkeye döndüğü de söylenebilir. Çağın ve demokrasinin gerekleri olarak tasfiye edilen
"laikçi politikalar" Cumhuriyet'in kaybı değildir. Normalleşmedir, kapsayıcılıktır. Demokratikleşme sayesinde Cumhuriyet rejiminin geniş halk kesimleri tarafından benimsenmesidir. İslami, Kürt ve Alevi kimliğe dair demokratik taleplerin karşılanması tam da budur. Kuşkusuz Cumhuriyet'in ortak iyisini ve ülkülerini belirleme iradesi millete ve seçtiklerine aittir.
***
Yüz yıl sonra bile Osmanlı Devleti ile Cumhuriyet arasında süreklilik bağları kurulmasını korku ile karşılamak en hafif hâliyle özgüvensizliktir. Güçlü bir milli devlet olarak ikinci yüzyılına giren Cumhuriyetimizin Türkiye Yüzyılı vizyonunu öne çıkarması Osmanlı-Türk modernleşmesinin sürekliliğini temin etmektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, büyük bir sivilleşme, kalkınma, demokratikleşme ve bağımsızlık hamlesi ile Cumhuriyet'in mirasını ileriye taşıma ve yeni bir sıçramayı gerçekleştirme amacındadır. Kimi yabancı basının ve bazı eski model pozitivist-Jakoben aydınların Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhurbaşkanı Erdoğan dönemlerini birbirine zıt şekilde görmek istemeleri, modernleşme tarihimizi okuyamama hastalığı ile malul.
"Türkiye Yüzyılı" vizyonu çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkma arayışının güncel versiyonudur. Cumhuriyet'in yüzüncü yılının kutlanması üzerindeki polemikler de ideolojik.
Yüzüncü yılı uzun konuşmalarla anlatmak yerine TCG Anadolu ile, TOGG ile, Kaan ile ve Bayraktar TB3 ile kutlamanın daha anlamlı olduğu açık.
Cumhuriyetimizin yüzüncü yaşı kutlu olsun.
Nice yüzyıllara.