30 Ağustos Zafer Bayramı'nın 100. yıldönümünü büyük bir coşkuyla kutladık. Külliye'deki kutlama çok sayıda sembol ile donatılmıştı. Programın çerçevesi bir yüzyıl sonra Cumhuriyetimizin ulaştığı güce ve birlikteliğe işaret ediyordu. Azerbaycan, Libya, Katar, Somali ve Bosna Hersek'te barışı temin için çalışan Türk askerinin kutlamalara görüntülü bağlanması Türkiye'nin uluslararası sistemdeki yeni ve etkin rolünü gösteriyordu.
Millî Mücadele'yi gerçekleştiren Türk milletinin ülkesinin etrafındaki bölgelere istikrar ve güvenlik taşıyan bir güce dönüştüğü anlatılıyordu. Külliye'nin bahçesindeki Kuran-ı Kerim tilaveti, Türk bayrağı, Mustafa Kemal fotoğrafı, 16 grup sanatçının çaldığı marşlar ve mehter hep birlikte sahiplendiğimiz ortak değerleri ve sembolleri temsi ediyordu. Osmanlı- Cumhuriyet sürekliliğini kuran bu semboller aynı zamanda AK Parti iktidarında Türk modernleşmesindeki tartışmaların bir sentezine ulaştığımızın da göstergesidir.
***
Muhalefetin yirmi yıllık bir iktidarı kıyasıya eleştirmesini anlıyorum. Ancak 100. yıl kutlamaları sırasında billurlaşan bu ortak zemini görmezden gelerek her geçen gün Türkiye'nin
"İslamcı-faşist" ya da
"şeriat yönetimine" gittiğini iddia edenleri anlamıyorum. Dindarların taleplerinin karşılanması, seküler yaşamın derinleşmesini ve çeşitlenmesini engellemedi. Son yirmi yılda Türk modernleşme tecrübesinin kimlik taleplerini karşılama performansı zenginleşti. Türk toplumunun yeni sosyolojisi bunun en önemli göstergesidir. Bütün gençlik çalışmaları kapsayıcı politika ve söylemin önemine işaret etmektedir. İktidara muhalefet yapacağım derken dindar-muhafazakâr kesimlerin demokratik taleplerinin hayata geçirilmesini aşırı suçlamalarla karşılayanlar rövanşist bir öfkeyi biriktirmektedirler. Demokratik kazanımların kaybedilmesi kaygısını besleyen de bu öfkenin saklanamaz yansımalarıdır. Cumhuriyet tarihini
"ilerici laikler ile gerici İslamcıların mücadelesi" şeklinde görenler ve AK Parti'yi de
"gericiliğin aktörü" olarak sunanlar CHP'nin medyasında ağırlık taşımaktadır. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun helalleşme söyleminin sahiciliğini tüketen işte bu öfkenin saklanmayan tezahürleridir. Abartılı suçlamalar Türk modernleşmesinin toplu kazanımlarını gölgelemektedir.
***
30 Ağustos kutlamaları sırasında liderlerin provokasyon uyarıları dikkat çekti. Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim döneminde kardeşliğimize yönelik provokasyonların arttığından bahsetti:
"Sandıktan çıkamayacak olanlar umutlarını bayat senaryolarına bağlamış durumdalar." Ve ekledi:
"Sevgili gençler, lütfen şehitliklere gidin, bu milletin bağımsızlığını nasıl kazandığını öğrenin." Sonra Kılıçdaroğlu gençlere seslenerek
"Gelecek aylarda her türlü provokasyona maruz kalacağız" açıklaması yaptı. SP Genel Başkanı Karamollaoğlu, seçimlere giderken
"cami cemaatine saldırılar olabilir" görüşünü seslendirdi. En son MHP Genel Başkanı Bahçeli sosyal medya bağlamında
"provokasyon" uyarısı yaptı. 30 Ağustos'un 100. yıldönümünde siyaset kurumundan gelen bu uyarılar hem içeriden hem de dışarıdan gelebilecek provokasyonlara işaret ediyor. Türkiye'nin kritik 2023 seçimlerini dış aktörlerin de gözlediği açık. Bu seçimleri dış müdahaleyi engelleyen bir ortamda gerçekleştirmeliyiz. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını karşılayacak onurlu tutum budur. Provokasyon uyarılarını bu siyasi bilinç ve iradenin yansıması olarak değerlendirelim. Boykot çağrıları, sert dille ötekileştirme veya pozitif görünümlü kutuplaştırma ile ortak zemini tahrip etmeyelim.