Erdoğan ve Putin'in liderlik inisiyatifleriyle ulaşılan İdlib mutabakatı dünya başkentlerinde memnuniyetle karşılandı. Rus-Esed güçlerinin İdlib operasyonundan vazgeçmesi beklenmiyordu. Mutabakatla insani bir felaket ve yeni bir mülteci akını önlendi. Bunun Türkiye'nin diplomatik bir başarısı olduğu aşikâr.
Ancak duyulan memnuniyet hızla yerini uluslararası medyada bu mutabakat "kimeyaradı? Ayakta kalırmı?" ya da "nihai mi geçicimi?" sorgulamasına bıraktı. Zira 15 Ekim'e kadar silahsızlandırılması planlanan 15-20 km'lik bölgedeki HTŞ ve diğer radikal grupların tasfiyeye direnme ihtimali üzerinde duruluyor. Nitekim HYŞ temsilcileri "Silahı teslim etmeyiisteyen kim olursa olsun düşmandır. Silahı bırakmak dineihanettir" açıklamalarında bulundular. Yine de zihinler Putin'in Erdoğan'ın önerisini neden kabul ettiği ile meşgul. Verilen kestirme cevap ise Putin'in "Türkiye'yiRusya'ya bağlamak veNATO'nun altını oymak" için tampon bölge kurulmasını kabul ettiği yönünde.
Kuşkusuz İdlib mutabakatı öncelikle Türkiye ve Rusya'nın lehine. Ankara ılımlı muhaliflerin Astana sürecinin getirdiği dört çatışmasızlık bölgesinden en sonuncusu ve toplanma yeri olan İdlib'de kalabilmelerini temin etti. Mülteci akınını önlediği gibi, Şam ve Tahran'ın tüm muhaliflerinden kurtulma politikasını durdurdu. Moskova ise Ankara ile gittikçe genişleyen işbirliği trendini pekiştirmekle kalmadı. Uluslararası kamuoyundaki baskıdan ve daha önemlisi Washington'ın İdlib'de "kimyasal silah kullanımı" iddiasıyla bir oldubitti yapması ihtimalinden kurtuldu.
Zaten çok zorlu geçecek operasyonun hedefi olan radikal grupların tasfiyesi konusunda Ankara'nın diplomatik-askeri desteğini aldı. Bu yaklaşım ile Moskova hem muhaliflere etkisi olan tek ülke Türkiye'yi denklemde tutabiliyor. Hem de İran'ı Suriye'de dengeleyebiliyor. Tahran ve Şam'ın mutabakat masasında olmaması kritik bir husus. Asıl patron Moskova, bu iki başkenti kenarda tutarak bu mutabakatın gereğini üstlendi. Bilindiği üzere Suriye iç savaşının en güçlü aktörü olarak Rusya, uzun süredir İsrail ile İran'ı aynı anda dengeleme çabası içinde. Son düşürülen Rus uçağı bu dengelemenin ne kadar riskli olduğunu da gösterdi. Ve giderek bu dengeyi tutturabilmek zorlaşabilir. Bu açıdan da Türkiye-Rusya işbirliğinin devamı elzem. Mutabakatın Tahran'ın Ankara karşısında elini zayıflattığını söyleyebiliriz. Tahran, ABD'nin "sınırlandırma"politikasına rağmenAnkara ile beklenen işbirliğini kurmuyor. Zirve'yi haber vermeden canlı yayımlamak gibi Acem taktiklerine devam ediyor. Gerçi bu neticede Erdoğan'ın işine yaradı. İdlib konusundaki samimiyetini ve yürüttüğü zorlu müzakereyi dünya kamuoyuna gösterdi. Tahran, Ankara ile bölgesel konuların hepsini içerecek bir paketle anlaşma yapma niyetinde. İçinde Suriye, Irak, PKK ve ABD ambargosu olacak şekilde bir müzakere arayışında. İdlib mutabakatı ile bir pazarlık alanında (muhalifler) pozisyon kaybına uğradı.
***
İdlib mutabakatının sahada uygulanmasında yaşanacak zorluklar bir yana İdlib sonrası açısından da büyük önemi var. Rusya ve Türkiye bu mutabakatı gerçekleştirebilirse Suriye'deki işbirliklerine stratejik bir eşiği atlatmış olur. Muhaliflerin Türkiye koruması altında meşru aktörler olarak tutulması Suriye iç savaşının denklemini yeni bir evreye taşır.
Moskova ve Ankara ihtilaflarını yönetebildiği gibi hem YPG'nin varlığı hem de Şii milislerin sınırlandırılması konularında yeni bir işbirliği fırsatı yakalar. Tel Rıfat'ta YPG'ye müsaade eden Moskova'nın önümüzdeki dönemde bu örgütün ABD'ye tam angajmanını görmesi ve Ankara ile yeni bir pazarlığı yapması muhtemel.
Erdoğan ile Putin'in baş başa görüşmesinde İdlib sonrası Suriye denklemini düşünmeden, konuşmadan İdlib mutabakatına vardıklarını sanmıyorum. Velhasıl, iki lider İdlib'de yeni bir stratejik eşiği aşmak üzere.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.