Cumhuriyetçi başkan aday adayı Trump dünyayı korkutan "İslam karşıtı" söylemleriyle adaylığa doğru yürürken Başkan Obama dış politika performansının savunusu ile meşgul. The Atlantic dergisine verdiği röportajda geriye bırakacağı mirasın temel konularına dair değerlendirmelerde bulundu. Ortadoğu politikasında eleştirildiği alanlar olan İsrail -Filistin barış süreci ve Suriye kriziyle ilgili söyledikleri öne çıktı.
Obama, Türkiye, İsrail ve Ürdün gibi müttefikleriyle yaşadığı "hayal kırıklıklarına" vurgu yaptı. Arap isyanlarını yönetmede kendisi bir "hayal kırıklığı olan" Obama, Ortadoğu'da yapamadıklarını ABD'nin bölgedeki müttefiklerinin liderlerinin "fevriliklerine" bağlayarak açıklamayı tercih etti.
Halbuki Obama'nın kendi Ortadoğu karnesinde İran nükleer anlaşması bir artı iken Rusya'ya açtığı geniş alan büyük bir eksi olarak duruyor. Zira Suriye iç savaşına Rusya'nın müdahalesi Ortadoğu'daki bölgesel güçlerin ikili ilişkilerini yeni bir düzleme geçirdi.
Özellikle Rus uçağının düşmesinden sonra Moskova-Ankara hattında esen soğuk rüzgârlar sebebiyle bu düzlem oldukça dinamik ve değişken. Öncelikle, her ülke Rusya'nın bölgede güçlü bir aktör olarak var olmak istediğini görmüş durumda. Bu varlık sadece Rusya'nın Suriye ateşkesinde ABD ile oynadığı ortak rolle ilgili değil. İran, Suudi Arabistan, İsrail ve Türkiye'nin ikili ilişkilerinin mahiyeti de Rusya'nın manevralarına açık. Ürdün gibi nispeten daha küçük ülkelerin Rus nüfuzuna kapılması ise daha da kolay. Rusya'nın bölgedeki yeni manevraları bölgesel güçlerin ikili ilişkilerini daha karmaşık hale getiriyor. Türkiye -İsrail ilişkileri buna en iyi örnek durumunda.
Geçen yılın aralık ayında Türkiye -İsrail arasında ilişkilerin normalleşmeye çok yakın olduğu haberleri gündeme geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan "bölgenin gerçeği" olarak "her iki ülkenin birbirine olan ihtiyacından" bahsetti. Mavi Marmara saldırısı ile ilgili özür dileyen İsrail'in diğer iki şart olan "tazminat" ve "Gazze ablukasının" Türkiye üzerinden kaldırılması konusuna olumlu baktığı konuşuldu. Ancak Türkiye -İsrail ilişkilerinde beklenen yumuşama bir türlü gerçekleşmedi.
ABD Başkan Yardımcısı Biden'in geçtiğimiz günlerde Netanyahu'yu arayarak "Erdoğan'ın Mavi Marmara krizini çözecek uzlaşma anlaşmasının mümkün olan en kısa sürede tamamlanması konusunda istekli" olduğu haberi Haaretz gazetesinde yer aldı. Bu haber ABD'nin de Türkiye -İsrail ilişkilerinin normalleşmesi için çaba sarf ettiğini düşündürüyorsa da konu çetrefilli. Netanyahu'nun Hamas'ın İstanbul'daki merkezinin kapatılmasını anlaşmanın önündeki "kırmızı çizgi" olarak görmesi İsrail cenahındaki dirence işaret ediyor.
Doğalgaz ihracı gibi somut çıkarlar söz konusu iken İsrail neden isteksiz? Bu sorununu cevabı için Moskova'ya bakmak gerekir. Uçağının düşürülmesinden sonra Türkiye'ye karşı bir tür "soğuk savaş" mücadelesi yürüten Rusya'nın son manevraları, İsrail'in isteksizliğinin ana sebebi. ABD'nin İran ile nükleer anlaşmaya varmasından İsrail'in duyduğu rahatsızlığı bilen Rusya, Hizbullah konusunda Tel Aviv'e havuç uzatıyor. Suriye'de Tahran'la yakın işbirliğine rağmen Moskova, Hizbullah konvoylarının İsrail uçaklarınca vurulmasına ses çıkarmadığı gibi İran'a S-300 hava savunma füzelerini vermekten de vazgeçti.
Bunun sebebini Ben Caspit'in Al Monitor'daki yazısında bulmak mümkün. İran'ın daha önce Rusya'dan aldığı SA-22 hava füzelerini Hizbullah'a transfer ettiğinin tespit edilmiş olması. Caspit'in belirttiği gibi İsrail "bir dilemma" ile karşı karşıya: Bir yandan Türkiye ile yakınlaşarak bölgesel güvenlik konularında yeni bir ilişki düzlemine geçmek istiyor. Diğer yandan Rusya'yı İran ve Hizbullah'dan mümkün olduğunca uzaklaştırmak istiyor.
Obama'nın geriye bıraktığı Ortadoğu, bölgesel güçlerin yeni denklemlerini aradıkları bir akışkanlık ve sürprizlerle dolu olmaya bir süre daha devam edecek.