Yunan Kraliyet ailesinden Prens Michel De Grece Sultan Abdülhamid Han'ın vatan hainleri tarafından tahtından indirilmesine çok seviniyor ancak acı bir itirafta da bulunuyordu. Bakın ne diyordu Yunan Prensi; "Genç yaşta tahta çıktığı zaman öylesine mücadele eder, öylesine saldırılara göğüs gerer ve öylesine vuruşur ki sonunda Avrupa devletleri tahtta Sultan Abdülhamid bulunduğu müddetçe Osmanlı Devleti'ni yok edemeyeceklerini anlarlar. Onun için Sultan Abdülhamid'i devirmek için ellerinden geleni yaptılar ve tahttan indirdiler. Sultan Abdülhamid düşürülür düşürülmez İngiltere, petrol kuyularının üzerine atıldı."
Evet bundan 111 yıl önce gündem belliydi. Abdülhamid Han'ın kök söktürdüğü Batı, cihan imparatorundan nefret ediyordu. "Hasta" adam diyordu. Dışarıdan saldırıyor, içeriden devirmek için ne kadar hain varsa sahaya sürüyordu. Ve Başbakanlarıyla siyasileriyle açıklama yapıyorlardı o dönemde; "Bizim problemimiz Osmanlı halkı ile değil. Abdülhamid ile" diyerek. Öyle diye diye koca imparatorluğu ittihatçı hainlerin uşaklığı eşliğinde parçaladılar.
Bugün gelinen noktada da şimdi Fransa Cumhurbaşkanı Micron kafa çıkıyor "Sorunumuz Erdoğan ile, Türk halkıyla değil" diyordu. 111 yıl önce neyse bugün de oydu. Değişen bir şey yoktu. Hedefe aldıkları Erdoğan'ı da devirmek için sayısız girişimde bulundular, hep çuvalladılar. İngiltere Başbakanı William Gladstone Abdülhamid Han için "O, bastonunu Karadenize sokar, Akdenizi karıştırırdı" diyerek zekasının büyüklüğünü anlatıyordu. Bugün de Türkiye Karadeniz'e sondaj gemisi sokuyor, Akdeniz'e kadar her yer karışıyor. Yerli ve Milli kaynaklarla, Mavi Vatan'da tüm haklarına sahip çıkmak için Donanması ile diklenenleri rezil ediyor. Fransız gemisini elektro harp teknikleri ile kilitleyince Cumhurbaşkanları Micron kafa "Türkler gemimize saldırdı" diye iftira atacak kadar kendini basitleştiriyor. Türkiye Başkanı, o Fransa'nın Cumhurbaşkanını rezil rüsva edip "Gidicisin" diyerek kendi ülkesinde küçük düşürüyor, aşağılıyor.
Daha önce aldığı kararlar nedeniyle Macron'u "Sersem" diye eleştiren Fransız yayın organı Mediapart, Micron kafa Macron'u yerden yere vuruyor. "Yok mu bu serseme gerçekleri anlatacak birileri" diye çağrı yapıyor; "Türkiye, Akdeniz'de çok önemli bir güç… Ancak biz uzaklardan gelip, Türkiye'nin kıta sahanlığında söz sahibi olmak istiyoruz. Türkiye buna izin vermez. Hala bunu anlamayan Macron'a biri bunu net şekilde anlatmalı. Macron hata üstüne hata yapıyor. Fransız halkı Macron gibi düşünmüyor" diye haykırıyor.
Son ankette yüzde 18 oya düşen ve "Lider değil" denilerek gidiciliği kesinleşen "Sersem"e bir yumruk da Fransa'nın etkili gazetelerinden L'Opinion'dan geliyor. Gazetenin yazarı Merchet, "Anlamsız kararlar alıyor. Ne yaptığını kendi bile bilmiyor. Macron, yapacağın çok basit. Erdoğan'la gerilimi azaltacaksın. Yunanistan ve BAE ile ortak adım atmanın Fransa'ya bir getirisi yok. BAE, Macron üzerinden Fransa'yı kullanıyor. Ancak o bunun farkında bile değil. Sen, Yunanistan'la Türkiye arasında en fazla arabulucu olabilirsin. Bunu tercih etmedin ve taraf oldun, Türkiye'yi karşına aldın" diyerek Micron kafanın Fransa'yı içine attığı aşağılayıcı girdaba dikkat çekiyor. Cücük kadar BAE ve Yunanistan'ın bile Fransa'yı kullanır hale geldiğini haykırmak, hatırlatmak ve göstermek gururlu Fransızlar için en aşağılayıcı sözlerdir.
Peki bugün Fransa'nın bu aptalca durumlara nasıl düştüğü sorusunun cevabı ne olabilir. Cevabı da Avrupa Parlamentosu'nda Genel Kurul toplantısında konuşan AB Güvenlik ve Dış Politika Yüksek Temsilcisi Josep Borell'den geliyor. "Türkiye ile zıtlaşarak sorunlara çözüm bulunamayacağı açık. Eski imparatorlukların geri gelmeye başladı. Bunlardan üçü Rusya, Çin ve Türkiye. Bunlar küresel ve bölgesel yaklaşımlarla gelen eskinin büyük imparatorlukları. Bu durum bizim için yeni bir ortam sunuyor" diye nara atıyor.
Evet içimizdeki ittihatçı yani Batıcı, ülkesine Fransız kalanlara, devletine saldıranlara, görmeyenlere, duymayan sağırlara rağmen Mavi Vatan'ın zenginlikleri ve Türkiye'nin çıkarlarından tek kare ödün vermeyenler sayesinde İmparatorluk geri geliyor. Buna inanmayanların başına Josep Borrel kadar düşsün.