İngiltere merkezli uluslararası yardım kuruluşu Oxfam'ın son raporuna göre dünyanın en zengin 2.153 kişisine ait servet, 4,6 milyar kişinin toplam servetinden daha fazlaydı. Batı'dan doğuya gittiler, soykırımla sömürdüler ve zengin oldular.
Sevgili Ergün Diler ve 30'u aşkın gazeteci ile dünyanın en fakir ülkelerinden Mali ve Moritanya'ya geçtik. 30'u aşkın gazeteciyle başkentlerde otobüslerden indik. Bizden başka beyaz yoktu. Tüm araçlar klakson çalıp, camlarını açıyor, "Türkiye... Erdoğan" diye bağırıyordu. Türk olduğumuzu belirten en küçük imada dahi bulunmamıştık. Ancak o gün Erdoğan'ın ziyaretinden haberleri vardı. Başkentte dolaşan bizden başka beyaz bulunmadığına göre olsa olsa Türk olabilirdik. Buna karar vermişlerdi. Bize sarılıyor, ağlıyor, "Türkiye" diye bağırıyorlardı. Gözlerimiz dolmuştu. İçimizde "Ne işimiz var Libya'da" diyenler dolaşırken Afrika'nın diğer ülkelerinde halklar bize "Nerede kaldınız" diyordu büyük sitemle.
Biraz sohbet ettik dünyayı çok yakından takip eden biriyle. ABD'nin, Ortadoğu ve Afrika'da sınırlarının değişeceğini öngördüğü 22 ülkenin içinde BAE, S.Arabistan, Mısır ve İsrail gibi ülkelerin Libya'da karşımıza çıkmasına gülüyordu. "Parçalanacak ülkelerin Hafter'i desteklemesinin ne kıymeti harbiyesi olabilirki" diyordu.
Türkiye'nin Küresel Güç olma noktasında iki önemli ayağı olduğunu söylüyordu. Bunlar dünyadaki Türk ve müslüman nüfusuydu. Hindistan'da 200 milyon müslüman vardı. Çin'de 132 milyon ile İslam birinci dindi. Rusya'da ise 3. sırada olan müslümanlar hızla çoğalıyordu. Malezya, Endonezya, Pakistan gibi güçlü müslüman ülkelerdeki Türkiye sevgisini de hatırlatıyordu. Avrupa'da da göçlerle birlikte müslüman nüfusla Türklerin sayısı hızla artıyordu.
Bu rakamları ve manzarayı özetleyen kişi Yeni dünya düzeninde Türkiye'nin yeryüzünde hem Türkler hem de müslümanlar üzerinde muazzam etkisi olacağını vurguluyordu. Bunun Ankara'ya büyük güç kazandıracağını söylüyordu.
Türkiye'nin kurulmakta olan yeni dünya düzeninde dış politikaya küresel anlamda kazandırdıkları vardı. Dünya 5'ten büyüktür.... Sömürü değil işbirliği... Adalet ve hakkaniyet... Zalimin değil mazlumun yanında olmak... Tüm bunlar Türkiye'ye, askeri ekonomik gücüne ilaveten "SOFT POWER" denilen yumuşak güç diplomasi avantajı da veriyordu. Şu anda bize karşı çıkan ülkelerin halkları bile Türkiye hayranıydı. Zalim liderler yok olduğunda, demokrasiye kavuştuklarında Türkiye'nin gönül coğrafyasında hem etkisi, hem nüfuzu, hem de işbirliği imkanları artacaktı. Bugün Ankara'ya karşı ittifak kuran ülkelerin neredeyse tamamı Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında sınırları ve yöneticileri değişecek ülkelerdi. Yeni dünya düzeninde önümüzdeki 25 yıl içinde Türkiye lehine muazzam değişiklikler olacaktı. Ankara en belirleyici küresel güçlerden biri olacaktı.
Bu analizleri yapan kişi Amerika'lıydı. Pentagon'a da Beyazsaray'a da giren bir kişiydi. "Tüm bu anlattıklarım sizin için hayal değil. Yeter ki içeriden gol yemeyin" diyordu.
Keşke... Ah keşke diyor insan... Bizi durdurmak isteyenlerin içimizde çektiği operasyonlara alet olanları, her büyük projeye karşı çıkanları, Batı ağzıyla konuşan muhalefetimizi, Kemal Bey'i, CHP'yi yönetenleri otobüslere doldursak... Pek gitmedikleri Afrika'dan başlayıp, Asya'ya, Kafkaslara, Balkanlara göndersek... İmamoğlu'na ben sponsor olsam, Kazakistan'a yollasak, Hazar denizi ile Karadeniz arasında düşünülen büyük kanal projesini inceletsek. Ne güzel olurdu. Bizde sadece Batı'ya gidenler, sadece "Batı" papağanı oluyor. O yüzden "Hayat bir kitaptır ve gezip görmeyenler hep aynı sayfayı okur." diyor St. Agustine... Libya'da ne işimiz var diyenlere "Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret etmedikçe insan, yeni okyanuslar keşfedemez." cevabı geliyor Andre Gide'den... Yıllardır sömürgeci Batı kapısında eşikte bekleyenlerimize "Seyahatin önündeki tek engel kapının eşiğidir." diyor Bosna Atasözü... Bizden olup da bize uzak olanlara hatırlatma yapıyor Andrew McCharty; "Ne kadar uzağa gidersem kendime o kadar çok yakınlaşıyorum."