Türkiye ekonomisi, 1970'li yıllardan bu yana yaşadığı küçük, orta ve büyük çaptaki ekonomik sıkışma ve krizlerden, her defasında bu sıkışma ve krizlerin gerekçelerini iyi okuyarak, iyi analiz ederek ve çoğu zaman uluslararası yatırımcıları ve uluslararası ekonomi çevrelerini şaşırtan, çoğunlukla hayran bırakan 'yeni bir hikâye' yazarak çıkmayı bildi. 1970'li yılların onca zorluğu sonrasında, 1980'ler de, Turgut Özal'la liderlik ettiği 'dışa açık büyüme modeli' ile, Türkiye ihracatı, dünya ekonomisindeki önemli küresel yatırımcıları çekmeyi, sermaye piyasasını öğrenerek çıktı.
KAYIP BİR DÖNEM
Üzücüdür ki, 1980 yıllarda yakalanan ivmeyi, tek parti iktidarıyla oluşan ekonomik ve siyasi istikrarı, 1990'lı yıllarda koalisyon hükümetleri, sık sık değişen hükümetler, yanlış ekonomi politikası tercihleri, kamu maliyesi ve finans alanındaki aşırı gevşek anlayış; ekonomik ve siyasi istikrarsızlığa bağlı olarak, sonu 1994 ve 2001 krizleriyle biten bir 'kayıp dönem' olarak geçirdik. Türk halkı, acıdır ki, iki kez 3000 dolar düzeyine yaklaşan kişi başına milli gelirde 1000 dolarlık fakirleşme yaşadı. Ülke ekonomisi 200 milyar dolarlık katma değer erimesine maruz kaldı.
SALDIRILAR ATLATILDI
18 yıllık AK Parti iktidarını geride bıraktığımız 2003-2020 döneminde, Türkiye, 1994 ve 2001 krizlerinin temel sebeplerini oluşturan kamu mali disiplini ve bankacılık sektörü disiplini alanlarında önemli reform ve dönüşümlere imza attı. Bu dönüşüm, beraberinde, Türkiye ekonomisinin 'bağışıklık sistemi'nin güçlenmesi ve küresel ekonomi-politik kriz ve dalgalanmalara karşı dayanıklılığın artması gibi pozitif sonuçlar getirdi. Bu sayede, 2008 küresel finans krizi bir yana, doğrudan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı ve ekibini hedef alan, Türkiye'nin 'Milli İrade'ye ve 'Milli Egemenlik'e dayalı siyasi dönüşüm sürecini durdurmaya, hatta ortadan kaldırmaya yönelik Gezi olayları, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz FETÖ hain darbe girişimi süreçlerinin Türkiye ekonomisine etkileri, hiç bir ülkenin kolay kolay başaramayacağı bir hız ve kapsamda bertaraf edildi.
TARİHİ BİR DÖNÜŞÜM
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğinde, Türkiye, gerek bölgesel ve küresel krizlerin, gerekse de Türkiye'ye yönelik 'açık' ve 'örtülü' saldırıların tümünden 'Milli ve Yerli Savunma Hamlesi', 'Milli ve Yerli Enerji Hamlesi', 'Milli ve Yerli Teknoloji Hamlesi' ile çıkabileceğini gösterdi. 15 Temmuz sonrasında, 'terörle mücadele' ve 'bölgesel enerji kaynaklarını sahiplenme' noktasında, Suriye, Irak ve Doğu Akdeniz'de ardı ardına başarılı operasyonlara imza attı. Bu noktada, Türkiye'nin bugün ve geleceği açısından en kritik dönüşüm olan 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi' ile, 2023, 2030, 2053 ve 2071'e doğru Türkiye'nin 'yeniden rotalanması' adına, tarihi bir dönüşüme 'Milli İrade'siyle imza attı.
ANA MOTOR ÖZEL SEKTÖR
Türkiye ekonomisinde 'yerli-milli' hammadde, makine teknolojilerine dayalı, tarım ve gıda üretiminde yeni proje ve hedeflerin devreye alındığı, reel sektör yatırımlarının finansmanında uzun vadeli ve düşük maliyetli yeni finansman modellerinin devreye girdiği; Türkiye ekonomisinin 'dışa bağımlılığı'nın hızla azalacağı; bu gelişmelerin Türkiye'nin cari açığı üzerinde ciddi manada azaltıcı etkilere sebep olduğu; artık, yüksek büyümenin 'yüksek cari açık' anlamına gelmeyeceği yeni bir 'rotalanma'dan söz ediyoruz. Kamu mali disiplininin ve bankacılık, finansal sistem disiplinin aynı dirayetle devam ettirileceği; Türkiye'nin büyüme ve kalkınmasının ana motor gücünün özel sektör yatırımlarına ve ihracata dayalı olacağı yeni bir 'rotalanma'.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.