Gazetede başlığı okuyunca
"Adnan Ağabey şimdi mezarında dönüyordur" dedim..
Adnan Ağabey dediğim, Adnan Hunca.. Çok yakınımdı. Hatta, dedelerimiz büyük Çerkes Göçü ile Kafkasya'dan gelen Ubıh kabilesinden olduklarından, mutlak ama mutlak bir hısımlık da vardı aramızda..
Beni bulan, çağıran, anlatan Adnan Ağabey'in kendisiydi. Belgrad Ormanları'nın kenarındaki atölyesinde erkek kozmetik sanayisi kurmuştu.
"Hunca" markasıyla müthiş şeyler üretir, ilk ürünleri de mutlak bana verirdi.
Yıllarca
"Hunca" koktum.
Hayatta işi kadar hatta daha fazla sevdiği de Galatasaray'dı. Vasiyet etmişti.
Mezarının üzerine sarı kırmızı çiçekler ekilecek ve hep bakımlı olacaklardı.
Çocuklarını da Galatasaraylı olarak yetiştirdi tabii..
İşte son zamanlarda adını
"Galatasaray Başkan Adayları" arasında duyduğunuz
Tuncer Hunca, o Adnan Ağabey'in doğumdan Galatasaraylı oğlu..
Ve o Tuncer geçen hafta hiç ama hiç beklemediğim bir şey yaptı.. Bana
"Adnan Ağbi mezarında dönmüştür" dedirten şey.
Başkan adaylığından feragat etti.
Tamam.. Aday olması doğru değildi zaten.
Galatasaray'ın hiç içinde olmamıştı ki, bu çok kritik dönemde hem de başkanı olsun..
"Hatasını anladı" dememe fırsat bırakmadan, çok daha müthiş bir hata yaptı..
"Eşref Hamamcıoğlu lehine çekiliyorum" dedi..
Eşref Hamamcıoğlu, senelerden beri bu kulübü el altından, ama elini asla taşın altına koymadan yönetmek peşindeki İnan Kıraç'ın has adamı.. İnan Kıraç, Galatasaray'ın dünyada benzeri olmayan ve kıskançlıklar yaratan Ada'sını, adını bu köşede yazmaktan utandığım adama peşkeş çeken adam..
Arkadaşlar çünkü.. Ada'ya çöreklenen ve adını da değiştirip "Suada" yapan bu adamdan kurtulmak yıllar yıllar sürdü. Mahkemeler uzadıkça uzadı.. İşin içine rüşvet iddiaları ve davaları girdi.
Hâlâ ve hâlâ iş bitmiş değil..
Bu davalar süresince, Ada'nın durumunu Divan'da konuşmak isteyen ve işin içyüzünü en iyi bilenlere, Divan Başkanı Eşref Hamamcıoğlu söz vermedi. Pazarlık etti..
"Kürsüye çıkacaksan, Ada konuşmak yok" dedi.
Çünkü Eşref, İnan Kıraç'ın adamıydı ve ondan talimat almıştı.
Mustafa Cengiz Kongre kararını açıklayınca, İnan Kıraç Eşref'e
"Aday ol" dedi.
İşte Adnan Ağbi'nin oğlu Tuncer, bu Eşref lehine adaylığı bıraktı iyi mi?.
"Ada'yı satan, yarın Galatasaray'ın kendisini de satar" diye düşündü mü
acaba, Tuncer?.
*
Bir yandan yaşam mücadelesi veren Başkan Mustafa Cengiz, "Bu kulübü yönetmeye layık bir aday çıkmazsa, yeniden aday olacağım" demişti.
Dün akşam Işın Çelebi'nin aday olduğu haberi geldi.
İşte Galatasaray'ın başına geçmeye layık bir isim, Mustafa kardeşim..
Deneyimli bir yönetici.. Adnan Polat'ın asbaşkanıydı. Devlette çok başarılı bakanlık hizmeti de var. İki tarafta da saygın bir isim bıraktı..
Ben Işın Çelebi'yi yürekten desteklerim. Sen de destekle Mustafa.. Kendini, aileni, sağlığını düşünürsen, iç rahatlığı ile kenara çekilebilirsin artık!.
***
ZEYNEP'İN YAZILARI, KİTAP OLDU!..
"Kitabım çıktı" dedi Zeynep!. Bir seneden beri köşemde ara ara yazılarını okuduğunuz, 10 parmağında 10 marifetli genç kız.. Sevgili arkadaşlarım Neco (Özyılmazel) ve Oya'nın (Germen) kızları olarak kucağımıza doğdular desem yeridir, kardeşi Ayşe ile birlikte. Neco iki miniği sık sık Gelişim Yayınları'na getirirdi. Erkekçe'deki odam tıklım tıklım dolardı. Gelişimdeki bütün kızlar, dünya tatlısı o iki minik kız, Zeynep ile Ayşe'yi mıncıklamak için koşarlardı. Öyle sevimli, öyle sevilen iki kardeşti onlar..
Zeynep çok renkli büyüdü. Önce fotoğrafa merak sardı. Eğitimini yaptı kamera kullanmanın.. Sonra babasının yoluna, müziğe merak sardı. Zor bir dalda, cazda yükseldi. Çok iyi mekânlarda iş yapmaya başladı. Koşarak gittim, dinlemeye..
Sonra.. Sonra pandemi.. İşler bıçak gibi kesildi.. Zeynep, Karaköy'deki evine kapandı. Öndeki evlerin çatılarını ve o çatıların arasından denizi gören pencerenin önü, günün en çok vakit geçirdiği yeri olmaya başladı ve o pencereden bakan, bakarken düşünen kız yazmaya başladı..
"Ne dersin Hıncal Ağbi" diye yazdıklarını da bana yollamaya..
Ne dediğimi biliyorsunuz..
O pencere önündeki Zeynep imzalı, Zeynep fotoğraflarını ve Zeynep imzalı yazıları o kadar, ama o kadar sevdim ki, köşeme almaya başladım..
Bizim Neco ile Oya'nın kızlarının on parmağında on marifet vardı gerçekten.
Bir sene geçti, pandemide..
Pencere önünde bir sene.. Ve o pencere önünde çekilen fotoğraflar ve yazılarla 1 sene..
Ve Zeynep heyecanla aradı..
"Hıncal Ağbi, benim yazılar ve fotoğraflar kitap oluyor.." Ondan çok ben heyecanlandım ve gün saymaya başladım..
Sonunda geldi..
Kitabın kapağının fotoğrafı ve tanıtım yazıları..
*
16 Mart 2020 öğleden sonrasında Bodrum seyahatinden döndüğümde başladığım ve 14 gün süreceğini sandığım bu süreçte, 1 yıldan fazla süreyi geride bıraktığıma bazen inanmakta zorluk çekiyorum.
21. günden itibaren yazmaya başladığım yazılarımı bu kitapta bir araya getirirken tekrar okuduğumda, ilk günlerimi hatırlıyor ve gülümsemeden edemiyorum.
Her şey o kadar değişti ki...
Ben o kadar değiştim ki...
Evet, yazı yazmak bana çok iyi geldi. Her gün aksatmadan çektiğim
"Onbir Kahvesi" fotoğrafları kendimi bırakmama izin vermedi.
Ama ne yazı yazarken ne de fotoğraf çekerken hedefim bu kitap değildi. Ben, bana iyi gelen şeylerin peşinden gittim. Bundan sonra da öyle yapmak niyetindeyim...
Ve işte bu kitabın sayfalarında son 1 senedir küçücük bir stüdyo dairede yalnız kalan, hayatını sahneye çıkarak kazanan bir müzisyen olarak mesleğini yapma imkânı da bulamayan, buna rağmen zor günlerinde yine sanata, yazıya, şiire, fotoğrafa tutunan ve tek derdi kendi olmak olan genç bir kadının hikâyesini bulacaksınız.
Benim hikâyemi...
Eşlik eder misiniz?
Kitabım
"Beklenmeyen(e) Yazılar" bu akşam ilknokta.com 'da, birkaç gün içinde
de tüm kitap satış yerlerinde ön satışa çıkıyor.
Başta yazılarımı kendi köşesinde yayınlayarak bana cesaret veren, her zaman bana, benden çok inanan Hıncal Uluç olmak üzere;
Sonsuz teşekkürler...
Beklenmeyen(e) Yazılar Müptela Yayınları Yayın Yönetmeni ve Yayına Hazırlayan: Ayşen Bozkuş
*
Kitabın arka kapağında da şunları okuyacaksınız..
"Beklenmeyen(e) Yazılar'da Zeynep Özyılmazel bu yüzyıla damgasını vuran beklenmeyen pandemi döneminde tarihe iz bırakacak öz hesaplaşmalarıyla dolu yazılar kaleme almıştır. Süreçte hayatı dinleyip mesajını anlamaya çalışmış, değişmiş, dönüşmüş ve bunu tüm çıplaklığı ile de bizimle paylaşmıştır.
Sayfalarında bazen kendisine, bazen hayata, bazen de o beklenmeyen kişiye seslenmiştir.
Günü, gündemi, dünyayı ve kendisini, değişen ruh hâlini, kalbini sözcüklerle ifade etmekle kalmamış, bunlara fotoğraflarla da ruh vermiştir. Üstelik bu kadar da değil!
Her yazının sonundaki günün şiiri, günün şarkısı seçkilerini de sayfalar arasından duyacaksınız.
Sözcüklerin taşıyabildiklerini, kadraja sığanlarla yüreğe sığmayanları bir araya getirip harmanlayan Özyılmazel, sadece kendi ruhunu değil, okuyanın ruhunu da sanatla sarmaya teşvik ediyor. Dönemin hapsinde insanın ruhunun ilacının yine sanat olduğunu altını çize çize gösteriyor.
Sayfalarda her ne kadar Zeynep Özyılmazel güncesi olsa da bu kitapta bahsedilen aslında hepimizin hayatı.
Siz de kahveniz eşliğinde okuyacağınız satırlarda, 'İşte bu benim hayatım' diyeceksiniz..."
***
VE DE ÖMÜR GEDİK!..
Salı günü, dün okuduğunuz "O bir çığlık Tarkan!.. Bir çığlık" başlıklı yazımı yazıp yukarı çıktım ve günlük gazeteleri okumaya başladım. Hürriyet Kelebek ekine gelince, ilk sayfada bir anons bana "Sen de mi Brütüs" dedirtti. Ömür Gedik'in son sayfadaki yazısı anons ediliyordu.
"Tarkan doğru olanı yaptı!."
Bre aman!. Yıldız Tilbe'nin bir yıldır işsiz ve aç müzisyenler için açılan "Challenge/Meydan Okuma" kampanyasına katılmayı reddeden Tarkan neyi doğru yapmıştı acaba, merak ettim.
Saldırdım son sayfaya.. Ömür'ün yazısı vardı ama, Tarkan yoktu. Bir el son anda Ömür'ün yazısından Tarkan bölümünü çıkarmış, ama ilk sayfadaki anonsu unutmuştu.
Meraklı adamım. Yılmam.. Hemen dijital Hürriyet'i, Ömür Gedik yazılarını tıkladım.. Orda aynen duruyor. Yazılı Hürriyet'ten çıkarılmış, dijitalde kalmış.
Bu sabah baktım hâlâ duruyor.. Efendim Tarkan, Yıldız Tilbe'nin kampanyasına katılmayı "İşe yaramaz" diye reddetmiş.. Haklıymış Tarkan. Öyle diyor, Ömür..
"Aç müzisyenlere dikkat çekme çığlığı işe yaramıyorsa, senin önerin ne Tarkan" sorusu akla gelmiyor mu?. Susup çekilmek olur mu, Megastar!. Sen tek başına mı Megastar oldun?. Arkanda onlarca müzisyen çalmadı, bir o kadarı da vokal yapmadı, koro olmadı mı?.
Ya sen, "Tarkan haklı" diyen Ömür?. Sen de müzisyensin güya?. Ne zamandır söylemedin. Sevgilin Ferhat Göçer de öyle.. Ama sizin şeyiniz denk nasılsa..
Peki size çalanlar?. O sayede evlerine üç kuruş götürenler?. Onlar ne olacak?.. Ne yapıyorlar, hiç düşündünüz mü?.
Sırtlarına basıp yükseldiğiniz insanların ve ailelerinin şimdi aç oldukları hiç aklınıza geldi mi?.
"Tarkan doğru olanı yaptı.." Sen de doğru olanı yaptın Ömür!.
Gebersin müzisyenler, size ne?.
***
TEBESSÜM
ERKEKLER işlerine yarayacak 1 liralık bir mala 3 lira vermekten çekinmezler. Kadınlar işlerine yaramayacak 3 liralık bir mal, 1 liraya satılıyorsa, hemen alırlar.
***
SEVDİĞIM LAFLAR
"HİÇ kimse kendi el emeğinden daha hayırlı bir şey yememiştir." Hz. Muhammed