İki gazeteyi bir tesadüf arka arkaya okudum, çarşamba günü..
İlki Hürriyet'in eki Kelebek..
İki yakın dostum, ikisini de çok sevdiğim Hülya Avşar ve Kaya Çilingiroğlu'nun kızları Zehra, Arnavutköy sahilinde salına salına yürüyor. Allah öyle bir fizik vermiş ki, biri ayni sahilde, ayni yönde birkaç metre gerisinden yürüse, Hürriyet'in icad ettiği "Sosyal Medya Jürisi" kararı ile tutuklanır ve içeri atılırdı.
Resimde Zehra maskesiz.. Resim altında gazetecilere "Sahilde yürüdüğüm için mesafemi koruyorum. İnsanlardan uzağım. Kimseye yaklaşmıyorum" dediği yazılı..
"Maske Kuralı"nda, "Sahilde yürüyenler.. Dikkat edenler" diye bir ayrım mı var, Zehra?.
Sorarsan, maske takmayarak, bu pandemi diye gavurca adına bayıldığımız salgının yayılma hızının artmasına sebep olan herkes, ama herkesin kendince bir "Takmama mazereti" olmalı.. Oluyor da..
Oluyor ki, caddeler, sokaklar, alanlar maskesizlerle dolu ve salgının hızı azalacağına artıyor.
Bu hızlı yayılış yüzünden her gün binlerce insan, ilacı olmayan hastalığa yakalanıyor, yüzlercesi yoğun bakımlarda kıvranıyor, onlarcası ölüyor.
Salgına karşı insanlığın elindeki tek silah maske Zehra.. Mesafe de değil.. Tek bireysel silahımız Maske..
Diyelim sende koronavirüs var ve hiçbir belirti görmediğin için haberin yok.
Arnavutköy sahilinde yürürken diyelim önünde yürüyen bir yaşlı kadın aniden yere düştü. Sen de koştun yardıma tabii, refleks olarak..
..Ve o kadın on gün sonra Kovid'den öldü.
Senin haberin bile yok tabii. Tabii o kadının bulaştırdıklarından da.. Belki de bir hemşire, doktor gitti..
Ölen öldü.. Sen Arnavutköy sahilinde pervasız, salgını daha da yaymak, yenilerini öldürmek için yürüyüşlerine devam ediyorsun..
Ağır mı oldu?.
O zaman ikinci gazetede okuduklarımı dinle..
Gazete, dünyanın en saygın ve yaygın gazetesi The New York Times (NYT).. Okuduğum da, onun baş yazısı..
Anketlerde 10 puan geride olduğu rakibi Biden'a karşı, Başkan Trump "Kovid" kozunu kullanıyor. "Biden, özgürlüklerimizin kısıtlanmasından yana. Ona oy vermeyin" diyor.
Biden, pandemiyi önlemek için maske, mesafe ve hijyen kurallarına kesin uyulmasını istiyor.
Maske takmayan, bir de üstelik hastalığa yakalanıp, askeri hastanede tedavi edilen Trump, "Maske bir kişisel özgürlük konusudur.
İsteyen takar" diyor.
NYT, baş yazısını bu sebeple "Özgürlük" konusuna ayırmış.
"Trump ve yardımcısı Pence 'Mesele özgürlüktür.
Amerikan halkının özgürlüklerine saygı göstermektir' diyorlar" diye başlıyor yazı ve özetle şöyle devam ediyor.. Dikkatle oku Zehra..
*
"O zaman 'Özgürlük nedir' sorusuna bakalım..
Özgürlüğün tarifini hem de Trump gibi 'Liberal' düşünür, John Stuart Mill şöyle yapar..
'Özgürlük, başkalarına zarar vermediği sürece canımızın istediğini yapmak ve o başkaları tarafından, yanlış, hatta aptalca bulunsa bile yapmağa devam etmektir.' Burada anahtar, şifre cümle "Başkalarına zarar vermediği sürece" sözüdür. Bu özgürlüğün standart tarifidir.
'Yumruğunuzla istediğiniz her şeyi yapma özgürlüğünüz, benim çenemin başladığı yerde biter.' Özgürlük, hiç kimseye bir başkasını hasta etme hakkı vermez. Sokakta, manavda, bakkalda, süper markette ve mağazada maskesiz öksürmek, hapşırmak ve virüs yaymak gibi bir özgürlük yoktur. OIamaz.
Bir, tek bir kişinin özgürlüğü, bir salgın zincirinin ilk halkası olabilir, her an..
Biden 'Bu maskeyi beni korusun diye değil, vatansever bir sorumluluk taşıdığım için takıyorum' diyor ve haklı..
Maske takmayarak pandemiyi yaymak ve başka insanları muhtemel hastalanma ve muhtemel ölüm tehlikesi ile karşı karşıya bırakmanın adı 'Özgürlük' olamaz. Onun adı 'Çılgınlık'tır.
Şunu herkes ezberlemeli..
'Özgürlük, maskeyi takmayı reddeden bir aptaldan mikrop kaparak hasta olmak özgürlüğü değildir.' Hatta en liberal, en özgürlükçü John Stuart Mill bile bu tarife itiraz edemez."
*
Hülya, Kaya!. Kızınıza dikkat edin.
Sağlık Bakanlığı, Bilim Kurulu, hastalığı en çok yayanların gençler olduğunu söylüyor.
Bütün anne ve babalar dikkat etsin.
***
Süper Sahtekarlar Ligi!..
Aslında dün ben yazacaktım ama, Fatih Terim konusu öncelik aldı. Ama spor yazarlığı camiasında en eski, en deneyimli ve en saygın isimlerden sevgili dostum Şansal Büyüka, nihayet sorumluluğunu yüklendi ve MilliyetSpor'un tepesinde sekiz sütun "Sahtekarlığa Oscar vermeyelim" diye harika bir yazı yazdı.
Yıllardır, sahaya futbol oynamak değil, hakemi kandırmak ve rakibini oyundan attırmak için çıkan ve yapmadık sahtekarlık bırakmayan sahtekarlarla tek başıma savaştım. Bu yüzden mahkemeye de verildim, ki hâlâ devam ediyor.
Kimseler destek olmadı, bu çirkinlikle savaşıma..
Ama geçen hafta, hakemi kandırmak için, yanında birini görür görmez yüzünü tutup kendini yere atanlar yüzünden yığınla sarı ve de bol kırmızı çıkınca Şansal'ın da bardağı taştı işte..
Tüm medya el ele vermeli bu Süper Sahtekarlar Ligi'ni bitirmeliyiz. Korkak ve eyyamcı hakemler, hele ortada bir büyük takım olduğunda, bu Oscarlık oynayan sahtekarlara hemen aldanıyor, belki de yutmuş görünüyor ve cezalandırıp maçın skorunu etkiliyorlar.
O herif yerde dakikalarca kıvranırken, oyun da soğuyor, futbol, seyir zevkini yitiriyor.
Türkiye Futbol Federasyonu, VAR uygulamasına mutlak bir ekleme yapmalı ve "Sahtekarlık şüphesi"nde çağrı yapılmalı, sahtekar ağır ceza görmeli ki, hakeme yuttursa da VAR'dan korkmalı.. Bu bir.
Merkez Hakem Komitesi, hakem ve gözlemci raporlarında olmasa bile, resen el koyup sahtekarlık incelemeleri yapmalı ve "Yutan (!) hakemleri dinlendirmeli, bu da iki.
***
Vanlı Mahsum!..
Milliyet, elimde en çok kalan, en okuduğum ve sevdiğim gazete olma yolunda hızla ilerliyor.
Sosyal medya tarafından yönetilmeye başlayan Hürriyet ilk defa benim takımda alt sıralara düşerken, Milliyet'e sanki yukarlardan Abdi Bey'in eli değdi..
"Anadolu Kaplanları" diye bir seri başlattılar. İl il Anadolu'yu gezip, her yönü ile anlatıyorlar.. Müthiş meraklı ve yararlı..
Van vardı geçen gün. Ben ne kadar Vanlıyım, okur bilir.
Mahsum Değer diye bir Van Üniversitesi'nde antrenörlük eğitimi gören bir genci yazmışlar.
Bu yılın 20 Yaş Altı Türkiye ve Balkan Şampiyonu.
Çocukluğunun dağda, koyun ve davar sürüleri arkasından koşması doğal idman olmuş, Kenyalılar gibi.
Hedefi 2024 Oyunları'nda Uzun Mesafelerde madalya almak.
"Sekiz kardeşiz, ama ekonomik zorluklar içindeyiz" diye anlatmış.
Milliyet "Mahsum'a sponsor gerek" diyor. Gerek ya..
Ben isim de veriyorum..
Fettah Tamince..
Öz be öz Van çocuğu..
Bugün 7 ülkede 25 otel, tatil köyü ve tematik park sahibi.. Rixos Zinciri onun.
Bu köşede ondan çok söz ettim. Hatta Fettah dostuma "Kendi Van'ına bir de luxe otel yapmadan yanıma gelme" diye takıldığımı bile yazmıştım.
O oteli yapmadı Fettah.. Ama şimdi Mahsum Değer'e, 8 çocuklu, ama ekonomik sıkıntılar içindeki Genç Balkan Şampiyonuna, Olimpiyat madalyası için destek olmalı..
Bak dostum!. "Tamam" cevabı alana dek bu köşede sormaya devam edeceğim.. Ben de Vanlıyım çünkü!.
***
Meydansız kente müjde!..
İstanbul Büyük Şehir Belediyesi dünyanın en meydansız büyük kenti İstanbul için önemli bir karar almış. Başta Taksim üç meydan için projeler hazırlatmış ve internet üzerinden halkoyuna sunmuş. "İBB İstanbul Meydan Projeleri" yazıp arayın, görün, seçin ve oyunuzu kullanın, eğer İstanbullu iseniz ve aklınızda eğer "Önce İstanbul" varsa..
Ben çocuktum, İstanbul meydanları tartışılmaya başlayalı..
Beyazıt Meydanı mesela o kadar indirildi, kaldırıldı ki komedyenlere bile konu oldu.. "Yükselt kaldırımı, alçalt kaldırımı" diye Sesle Çizgiler yapardı Celal Şahin mesela.. Aksaray da öyle..
Taksim hâlâ rezillik..
Bu köşede kaç kez, dünya metropolleriyle mukayese ederek "Meydansız Büyük Kent İstanbul" diye yazılar yazdım. Kimse tınmadı.
Şimdi nihayet kolları sıvadılar..
Haydi İstanbullular!. Seçin, beğenin ve başlatın!.
***
Tebessüm
Küçük Ömer kapıdan fırlarken "Baba" dedi, "Basket antrenmanına geç kaldım. Matematik ödevim masanın üstünde, sen yapıver.."
"Yapamam" dedi, babası.. "Doğru olmaz!."
"Sen gene de bir dene baba" dedi, Ömer.. "Olduğu kadar!."
Sevdiğim Laflar
"Ne etrafınızı kıracak kadar sert, ne de karşınızdakine cesaret verecek kadar yumuşak olun." Sadi Şirazi