Bu iki resim geçen hafta sonu Viyana'da çekildi. Resimleri bana, yıllardır orada yaşayan sevgili dostum
Uçal Dalgıç yolladı.. İçimi çekerek baktım, tarihimizde biri Kanuni Sultan Süleyman olmak üzere iki defa muhasara edip, alamadığımız Viyana'nın meydanında çekilen resimlere..
Viyana'ya ilk gidişimde, Uçal beni bu meydana götürmüş ve orada kentin simgesi bir faytona binip, unutulmaz bir Viyana Turu yapmıştık. Ondan sonra her Viyana'ya gidişimde bu turu yaptım, keyifle..
Uçal
"Eşim Venüs'le seni anarak bir fayton turu yaptık" diye not
koymuş yolladığı resimlere..
"Bu fotoğrafları da, ilgini çeker diye yolladık.."
Çekmez olur mu, Uçal!. Çekmez olur mu?.
Ben hoş geleneklerin muhafaza edilmesi için savaştım, gazetecilik yaşamım boyunca.. Gelenekler, yaşatan yörenin, ülkenin ruhudur çünkü..
Üç beş yaygaracının gazına gelip, Adalar'ın simgesi faytonları bir anda yasaklayan, sonra da yerlerine, apar topar dünya zevksizi elektrikli araçlar koyan Ekrem İmamoğlu'nu andım..
"Keşke" dedim,
"Bu kararı öyle apar topar almasaydı da, faytonları gelenek hale gelmiş başka tarihi kentlere, başta New York'a, Viyana'ya bakıp, herkesi mutlu edecek bir çözüm yolu arasaydı!."
Ne
yazık ki
İmamoğlu,
İstanbul
Büyükşehir
Belediye Başkanı olarak ilk ve en kötü kararını hiç
düşünmeden, şipşak verdi.
Oysa işte böyle Viyana gibi yapabilirdi. Tertemiz ahırlarda, tertemiz bakılan ve belediye veterinerleriyle devamlı kontrol edilen sağlıklı, bakımlı ve güzel atların çektiği belirli sayıda fayton, Ada Turu yapmak için muhafaza edilir ve bu tur, bu özenli bakımın devam etmesi için, biraz da pahalı tutulurdu.
Ada'da yaz kış yaşayanları iskele ile evleri arasında götürüp getirme yani bir nevi taksi, ya da toplu taşıma görevi yapmak üzere de, geleneksel fayton örneklemesi tasarlanıp imal edilmiş, elektrikli araçlar (Bagi) kullanılabilirdi. Dört kişilik taksi, sekiz kişilik toplu taşıma bagileri..
Geleneği yok etmeden, Ada'yı kirletmeden, simgesel fayton tasarımlı bagileri bir arada, yan yana kullanmak, nasıl da harika bir çözüm, ülke için de nasıl bir
"Uzlaşma" simgesi olurdu.
Ekrem İmamoğlu gibi bir başkana da bu tür yöneticilik yakışırdı.
Gaza gelmeden, inceleyip araştıran, başka çözümleri gidip gören, ya da resimlerine, videolarına bakıp inceleyen ve kendi kenti için en uygununu acele etmeden seçen bir başkan olurdu o zaman..
Birkaç yaygaracının alkışını değil, tüm İstanbul'un teşekkürünü alan ve saygısını kazanan bir başkan!.
İmamoğlu dostum bu fırsatı kaçırdı. Ama unutmasın!.
Hatadan dönebilmek de, çok saygın bir yetenektir.
***
Bu yazım, ayni acelecilikle İzmir'in simgesi Kordon'da faytonları kaldıran Tunç Soyer Başkan için de geçerlidir.
Yöneticilik, düzenlemektir.
Unutmayın.. Yasaklamak için 10 yaşında bir çocuk aklı bile yeter!.
İşte Viyana'nın otomobil icadından önce kalan ve kentin adeta imzası haline gelen faytonları.. Hala pırıl pırıl atlar, pırıl pırıl arabalar.. Pırıl pırıl sokaklar ve neşe içinde, Viyana Turu yapan insanlar.
Bu da gene Viyana'da, atın yerini elektrikli motorun aldığı çağdaş fayton. Tasarım geleneksel. Sadece beygir yerine, beygirgücü ölçümlü motorlar çekiyor. İsterseniz aynen fayton gibi üstü geriye doğru açılıyor.
*
Adam dövme özgürlüğü ve hukuk!..
"Şehir eşkıyası, yanına 10 kişi daha alıp dünürünün dükkanını basıyor. Zavallı adamı sopalarla öldüresiye dövüyorlar. Adamın kolları, bacakları, omurgası, kaburgaları kırılıyor. Saldırganlar mekandan çıkarken de ellerindeki sopalarla dükkanı tahrip ediyorlar. Peki sonra ne oluyor? İfadeleri alındıktan sonra serbest bırakılıyorlar."
demiş, Yüksel Günay kardeşim dünkü köşesinde..
"Haksız" diyebilir misiniz?. Ben de demem.. Hele de günümüzde, hemen her gün birkaç böylesi darp haberi okumayı nerdeyse kanıksamış hale gelmişken.
Yüksel "Döven iki saat bile karakolda kalmazken, dövenler anında aramıza dönüyorlar" diyor ve soruyor..
"Hukukçu büyüklerimden ricamdır. Bir saldırganın tutuklanması, nezarete atılması için ne gerekir?."
Söyleyeyim Sevgili Yüksel!.
Yasaların, hatta Anayasa'nın değişmesi gerekir.
Neden?.
Bir defa, hepimize lazım olan "Masumiyet Karinesi" vardır, tüm hukuk devletlerinde.. Yani..
"Hakkında kesinleşmiş bir hüküm olana dek her insan masumdur."
İkincisi "Kanunsuz suç ve ceza olmaz" her uygar Ceza Hukuku'nun temel hükmüdür.
Üçüncüsü..
Tutukluluk bir ceza değildir. Buraya dikkat.. Günümüzde ceza gibi kullanıldığına şahit oluyoruz, doğru. Ama yanlış olan asıl o.. "Tutukluluk ceza gibi kullanılmaz" yarın hepimize lazım olacak bir ceza hukuku kuralıdır.
O zaman ne yapacağız Yüksel?. Önüne gelenin eline beyzbol sopasını alıp, istediğini eşek sudan gelinceye dek dövmesini nasıl engelleyeceğiz?.
Türk Ceza Kanunu'nu değiştirip "Darp Suçu"nu ayrıntılı tarif edecek ve verilen cezanın alt ve üst sınırlarını darbın şiddetine göre yükselteceğiz.
On kişiyle mesela, beyzbol sopası ile mesela, öldüresiye dövdük mü, alt sınırı, "Tutuklamaya giren" sınırın üstünde olan bir ceza koyacağız.
O zaman da, yargıcın elinde uygulayacağı bir yasa olur. Tutuklar ve o cezayı ister.
Böylece "Kanunsuz suç ve ceza olmaz" adlı aslında kişi dokunulmazlığımızı garanti altına alan, anayasal hüküm de zarar görmez.
Ceza yargıcının yorum yapma hakkı yoktur. Ceza Yargıcı, kanunda olmayan bir cezayı, kendini kanun koyucu yerine koyup, uygulayamaz.
Yani Ceza Yargıcının eli kolu "Kanun"la bağlıdır.
Yargıçlara değil, yasaya kızalım, sayfa yapanlar, manşet atanlar ve köşe yazanlar!.
Türk Ceza Kanunu değiştirilmez ve ağır ceza hükümleri getirilmezse, dayak yemeye devam edeceğiz demektir, Yüksel!.
Ve de bir hatırlatma, dostuma!.
Kaç defa yazdım. Amerika'nın başta Kaliforniya olmak üzere 22 eyaletinde "3 Yasası" var.
"Ne kadar küçük olursa olsun, '3 suçu sabit olan kişi' 20 yıldan müebbete mahkum edilir."
Gerekçe..
"Sen ısrarlı suç işleyen biri olarak bu toplum içinde yaşamaya layık değilsin.."
Şimdi, Adalet ve İçişleri Bakanlarımız el ele versinler ve Polis Görev Yetkileri Yasası ile Türk Ceza Yasası'nda gerekli değişiklikleri yapsınlar.
Yapsınlar ki.. Suçluları cezalandıralım derken, keyfi kararlarla, masum insanların (Mesela senin ve benim Yüksel) derdest edilip günlerce nezaret, aylar, hatta yıllarca da tutuklu kalmalarına fırsat vermeyelim.
İşte Ceza Hukuku'nun özü!.
"Bir masum 1 saat içerde kalacağına, 1000 suçlu aramızda dolaşsın!."
İnsan Hakları ve Kişi Dokunulmazlığı, bu evrensel kural üzerine inşa edilir, uygar ülkelerde!.
*
Beyrut'taki patlama!..
Yüzlerce ölü.. Binlerce yaralı.. Beyrut'taki korkunç patlamanın kesin sonuçları alınmadı. Ben bu satırları yazana kadar bilinen, Beyrut'un bir liman deposunda saklanan tonlarca amonyum nitratın patladığıydı.
Sabah, Yaso'nun kocası, bizim müzik yazarımız, eski Deniz İşletmecisi Can Sayın'dan bir mesaj aldım.
Bir gemici dostundan gelen mesajı bana iletmiş. Beyrut'ta patlayan tonlarla amonyum nitratın öyküsünü yazıyor.
Okudum.
29 Eylül 2013'te, Gürcistan'dan Mozambik'e 2750 ton amonyum nitrat yüklü Moldova bayraklı gemi, bazı teknik arızalar yüzünden Beyrut limanına yanaşmak istemiş.. Sahil Güvenlik izin vermemiş. Çarkçıbaşı ve 4 tayfa dışında herkes gemiyi terk etmiş. Geminin sahibi de hem gemiden, hem yükten vazgeçmiş.
Lübnan makamları kalan beş kişinin gemiyi terk etmesine izin vermemişler. Diplomasi devreye girmiş. Sorun çözülememiş. Sonunda Lübnan Mahkemesi "Bu beş kişinin gemide zorunlu tutulması insan haklarına aykırıdır" muhteşem kararını vermiş ve hepsinin ülkelerine dönmelerine izin çıkmış.
Artık sahibi kalmayan 2750 ton amonyum nitratın terk edilmiş gemide kalmasını tehlikeli bulan Lübnan makamları hepsini limandaki bir depoya nakletmişler ve Deniz Hukuku'na göre, hem gemiyi, hem de patlayıcı maddeleri arttırmaya çıkarmışlar.
İşte patlayan madde, onlar.
Nasıl patladı?. Kaza mı?. Terör mü henüz bilinmiyor. Ama tüm terör örgütleri bu müthiş patlamaya sahip çıkmak için yarışıyorlar.
*
Tebessüm
Adam kalabalık AVM'de karısını kaybetmişti. Bir vitrine bakan sarışın genç kıza yaklaştı.
"Benimle bir dakika konuşur musunuz" dedi.
"Neden" dedi genç kız, hafif öfkeyle..
"Karımı kaybettim de.. Ne zaman bir güzel kadınla konuşsam, anında yanımızda peydahlanır!."
*
Sevdiğim Laflar
"Karanlıkta yürüdüklerinin farkında olmayanlar hiç bir zaman ışığı aramayacaklardır."
Bruce Lee