Hayat boyu anlamadım, bu Oscar ödülleri niçin cumartesi geceleri yapılmaz, tüm dünyada, saat farkına bakmaksızın, gündüz, gece sabaha karşı fark etmez, rahat izlenmesi sağlanmaz da, pazar gecesine konur ki, meraklısı ertesi gün işi veya okulu assın, ya da masasında, sırasında uyuyakalsın.. Her şeyin meteliğe kadar hesabını yapan Amerika, Hollywood bunu nasıl düşünmez..
Neyse.. Konum bu değil.
Köşemizin Los Angeles, yani Hollywood muhabiri Safter Yılmaz'dan "Oscar" yazısı gelmez mi?. Gelir tabii.. Geldi de.. Safter, bu yılın, başlıca ödülleri nerdeyse belli Oscar Gecesi'ni yazmış..
Buyrun..
*
Hollywood'un her yıllık ödül sezonu yarın pazar gece sona eriyor.. Beyoğlu'nda Lale Sinemasında bilet keserken 6-7 Eylül felaketinin ardından Los Angeles'a kapağı atan Yorgo Begagisin'in bir zamanlar başkanlığını yaptığı Hollywood Yabancı Basın Birliği'nin verdiği Golden Globe/ Altın Küre ödülleri ile başlayan bu sezonda, her kuruluş (Aktörler, yönetmenler, yazarlar vs.) ödüllerini dağıttıktan sonra sıra, bunların hepsini bir araya toplayan Amerikan Film Akademisi'nin Ödüllerine geldi..
1927'de kurulan Akademi'nin ödülleri yıllardan beri "Oscar" lakabı ile anılıyor.. Bu nereden çıktı derseniz, pek kesin bilen yok.. Kimi Oscar lafını ilk Bette Davis'in, kimi Margaret Herrick adlı Akademi Kütüphane yöneticisinin kullandığını iddia ediyor.. "Aaa.. Oscar amcama ne kadar benziyor" demiş birisi, heykelciği görünce, efsaneye göre..
Bilinen.. İlk dağıtılışından on yıl sonra Akademi'nin verdiği heykelciğin adının Oscar olduğu..
Akademi'nin kuruluşundan iki yıl sonra verilmeye başlanan o zaman 12 kategoride dağıtılan ödülleri beş kişilik bir jüri seçmiş.
16 Mayıs 1929'da Hollywood'da halen çalışan Roosevelt Oteli'ndeki gecede Akademi Başkanı, ünlü aktör Douglas Fairbanks sahiplerine vermişti..
Kazananların üç ay öncesinden ilan edildiği ödüllerin tören gecesinde, en iyi erkek oyuncu ödülü sahibi Alman Emil Jennings Avrupa'da olduğu için bulunamamıştı..
İlk En İyi Film ödülünü sessiz film "Wings" kazanmıştı.. Birinci Dünya Savaşı'ndaki Amerikan havacılarının kahramanlıklarını nakleden bu film sinemalara geldiği zaman bazı filmler artık sesli olarak çekilmeye başlanmıştı.. Daha sonraki yıllarda Wings seslendirildi..
Dört İmparatorluğun (Almanya, Avusturya, Rusya ve Osmanlı) sonu olan "Birinci Dünya Savaşı" Akademi'nin üçüncü en iyi film ödülünü de aldı..
"All Quiet at the Western Front/ Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok" savaş karşısı bir filmdi..
Bir yıl önce "The Broadway Melody" filmini seçen Akademi'nin 400 üyesi 3. yılda en iyi film ödülünü yine bir Birinci Dünya Savaşı filmine vermişlerdi..
Şimdi geldik bu güne..
Yarın gece En iyi Film Oscar'ını "1917" alacak... Bu şekilde Akademi kuruluşundan bu yana üçüncü defa Birinci Dünya Savaşı ile ilgili bir filme ödül vermiş olacak.. Bu savaşla ilgili pek çok film çekilmiş ve bunlardan "Lawrence of Arabia" ve "Gelibolu" çeşitli ödüller kazanmışlardı ama En iyi Filim Ödülünü alamamışlardı..
1917, filmin yönetmeni, James Bond filmi bile çeken ve daha önce de Oscar kazanmış olan Sam Mendes'e de yarayacak tabii....
Gelelim öteki ödüllere..
Onlar da belli sanki..
Kazananlar..
Joaquin Phoenix (Erkek Oyuncu), Renee Zellweger (Kadın Oyuncu), Brad Pitt (Yardımcı Erkek), Laura Dern (Yardımcı Kadın) Ve Sam Mendes (Yönetmen) olacak..
Agatha Christe filmlerinin sonunu yazan eleştirmenlere döndüm ama, Hollywood'da bu isimleri bilmeyen yok. Sürprize ihtimal veren de yok..
Yani "Uykusuz kalmayı göze almazsanız" fazla bir şey kaybetmezsiniz..
*
Bir de notum var.. Bugünkü yazında bir zamanlar Beyoğlu muhabirlerinin gazeteler ve gazeteciler için ne kadar önemli olduğunu, Büyük Gazetecilerin Beyoğlu muhabirlerinden çıktığını yazmış fakat isim vermemişsin..
1950'lerde yakından tanıdığım ve bazıları ile birlikte ayni gazetede çalıştığım bu değerli meslektaşları değerlendirir ve hatırlatırsak iyi olur gibime geliyor..
İşte o yılların Beyoğlu muhabirlerinden bir kaçı..
Abdi İpekçi, Necati Zincirkıran, Haluk Durukal, Sami Kohen, Fethi Pirinççioğlu, Vedii Evsal, Nuyan Yiğit, Kuvvet Başarır, Vedat Etensel..
Hilton daha yoktu o yıllarda.. İstiklal Caddesi'ndeki Tokatlayan ve Taksim'deki Park Otel ile Tepebaşı'ndaki Londra ve Brüksel Otelleri en büyük haber kaynakları idiler..
Sami Kohen halen dış politika yazıyor..
Ona Beyoğlu Muhabirliği yıllarını anlattırabilirseniz, gazeteciliğin ve haberin ne olduğunu belki bugünkü masa başında haber bekleyen ve "Gazeteciyim" diye geçinenler farkı biraz anlarlar zannediyorum..
***
Teşekkürler İmamoğlu!..
Aslında "Teşekkürler ve Özürler" demem gerekirdi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Basın Danışmanı Osman Karabacak aradı ve bana bir bilgi notu gönderdiğini söyledi.
Bu ülke gazeteciliğinin gerçekten son Mohikanlarından, Gazette 13'ü 52 yıldır tek başına çıkaran ve dağıtan, harika, emsalsiz ve paha biçilmez "Beyoğlu Arşivi"ni evinde saklayan, zamanın ünlü Beyoğlu Muhabiri Güngör Denizaşan'ın başına gelenleri anlatmıştım.
26 Eylül depreminde Belediye gelip binayı mühürlemiş, sigorta şirketi de, deprem yüzünden mühürlenen, yıllardır primi ödenen ev için tazminat ödememenin bir yolunu bulmuştu.
Hem Güngör'e, hem o hazine arşive sahip çıkılması için, yakın zamana dek Beyoğlu Belediye Başkanı, şimdi Kültür Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan'ı aramış ve "Yardım et" demiştim.
Derken de bir cümle ilave etmiştim.
"Sadece kendi popülizmini düşünen Ekrem İmamoğlu'na başvurmayı ve ondan bir şey beklemeyi aklımdan bile geçirmediğim için.." Sayın Karabacak "Gazette 13'ü de, Sayın Denizaşan'ı da yakından takip ediyoruz.
Evi depreme dayanıklı olmadığı için mühürlendiğinde, bize geldi.
Hem Başkanımız Sayın İmamoğlu hem de Medya İlişkileri Koordinatörümüz Şükrü Küçükşahin yakından ilgilendiler. Rahatsız olan Sayın Denizaşan, belediyemizin Kayışdağ tesislerinde 15 gün misafirimiz oldu, tedavisi yapıldı. Sonunda kendisi iyileştiğini ve ev tuttuğunu ifade ederek ayrıldı. Halen Gazette 13'ü çıkarmaya devam ediyor ve onunla irtibatımız sürüyor." Açıklama beni fevkalade memnun etti.
Güngör dostum, sigortasının kendisine attığı kazığı anlattığı mailinde, belediye ile ilişkilerinden söz etmediği için, ben mühürü basan belediyenin de duruma aldırış etmediği sonucuna varmıştım.
Bende, mühürlü evindeki telefonundan başka numarası olmadığı için arayıp soramamıştım da. Bu yüzden, bu hatalı değerlendirmeyi yapmışım.
Bay İmamoğlu'ndan özür dilemem ondan.
Teşekkürlerim ise, Güngör'e sahip çıkılmasından..
Dilerim Ara Güler koleksiyonuna nasıl sahip çıkıldıysa, Güngör Denizaşan'ın binlerce karelik Beyoğlu Yaşayan Tarihi hazinesini de Belediyemiz İstanbul'a kazandırır.
Bu arada, eski Beyoğlu Belediye Başkanı, şimdi Kültür Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan dostum da, anında telefonla aradı..
"Şimdi Güngör Beyi arıyorum. Merakta kalma" dedi..
İnsanlığın ölmediğini görmek beni çok mutlu ediyor.
***
Sevdiğim Laflar
"Kendinizi, kendinizle zaman geçirmeyi yalnızlık sanmayacağınız şekilde yetiştirin."
Tarkovski
Tebessüm
- Perşembe'nin geleceğini nerde Çarşamba'dan anlarsınız?.
- Sözlük'te..