1971 yılı 12 Mart'ında, M. Ali Ağabey'in o ünlü ve yeri hâlâ dolmayan Yankı Dergisi'nin "
Ordu kimin yanında" kapağı ile çıktığı hafta, TRT'de bir
ordu muhtırası yayınlanmış, ardından "Bana sağcılar cinayet işliyor" dedirtemezsiniz diyen zamanın
Başbakanı Süleyman Demirel istifa etmiş, yerine
Nihat Erim gelirken, CHP lideri
Bülent Ecevit "Bu muhtıra aslında bana verildi" diye kıyamet koparmıştı..
Muhtıra öncesi Türkiye kanlı günler yaşıyordu.
15-16 Haziran 1970'te yaşanan kanlı işçi olayları tarihe geçmişti.
Vasıf Öngören'in işte o muhtıra öncesi yıllarını anlatan oyunu
Zengin Mutfağı, 1978 yılında,
İstanbul Belediye Başkanı CHP'li Aytekin Kotil'e bağlı, Şehir Tiyatroları'nda
Başar Sabuncu'nun rejisi ile sahnelenmişti.
O zaman da başrolde
Şener Şen vardı. Ve gelecekte bu ülkenin en başarılı, sinema, tiyatro ve televizyon sanatçısı olma yolundaki Şen'in işaretçisi olmuştu.
Şener Şen, uzun zamandır, ne sahne, ne sinema, ne de televizyonda görünüyordu.
Onu iyi tanır ve severim. Yıllardır sanatı para için yapmıyor, aklının yatmadığı, içinin sinmediği rolü kabul etmiyordu.. Demek bulamıyordu.
İstanbul'un çok yakınlara kadar minik bir salonken, şimdi Ataşehir'deki yeni, dev Kültür Merkezi mekanı ile artık büyük ve önemli tiyatrosu
DasDas'dan "Gel Lütfü Usta'yı yeniden oyna" teklifi gelince, "Evet" demekte tereddüt etmedi.
Lütfi Efendi, İstanbul zenginlerinden Kerim Bey'in mutfağında çalışan ahçıbaşıdır. Konağın hizmetçisini (
Gizem Ergün) kızı gibi sever ve kollar. Genç kız sevgilisi Selim'le (
Onay Kaya) evlenme çabası ve telaşı içindedir ama, Selim de, beceriksiz, başarısız, kararsız, işsiz güçsüzün tekidir.
Bu Selim bir gün,
Sıkı Yönetim Bildirisi ile aranan silahlı eylemcilerden
ikisini, vaat edilen 100 bin lirayı alıp,
sevgilisi ile kuracağı evi döşemek niyetiyle
ihbar eder. Ama başaramadan deşifre olunca,
kaçar, Kerim Beylere sığınır.
Lütfü Usta sevdiği bu delikanlıyı eve alması ve iş vermesi için Kerim Bey'e götürür. Bey, kabul eder. Selim işe yerleşir.. Ve giderek dönüşür.. O devir sağcılarının simgesi o çeneye iki yandan sarkan bıyıklarıyla, bir sokak eylemcisi haline gelir. Bu arada anlarız ki, Kerim Bey de, o
sağcı eylemcileri desteklemektedir..
Bu arada, Kerim Bey'i çok seven, adeta tapan
Ahçıbaşı Lütfü ne olur?. O da oyuna kalsın..
Anladınız tabii..
Vasıf Öngören'in o devri yaşamamışlara hayli uzak.. Öyle olunca da bugünler için naftalin kokulu.. Öyle özel yetiştirilmiş sağcı ya da solcu sokak gerillaları yok artık..Yani sanki bana biraz
naftalin kokulu gibi geldi. "Oyunu birlikte yöneten Şener'le Doğu Yaşar Akal'ın keşke biraz dokunsaydılar metne" dedim...
Ama başta Şener Şen, o kadar iyi oynanıyor ki?.
O, sahnede hasret kaldığımız bir usta.. Sırf onun için gitmeye değer. Zaten gidiliyor da..
DasDas'ın İstanbul'a armağan bir dev merkez olmasında baş rol oynayan ortaklarından
Muzaffer Yıldırım, 40 yıllık dostum olmasa gidip göremeyecektim, öyle kapalı gişe..
Benim için bir de hoş sürpriz var.. O dönüşen genç adamı oynayan
Onay Kaya..
Öyle ki, zamanın sağ eylemcilerinin simgesi o özel bıyığını çıkarıp geldi selama, bence bilerek. O bıyıkla gelse, ıslıklanırdı belki de.. Öyle içine girdi, rolünün. O dönüşümü adım adım harika oynadı.
Bir alkışım da
Barış Dinçel'in o harika dekoru için.. Köşede asılı "
Atlar" tablosu
Avni Arbaş mıydı, Barış?
(Bu son satır, bana tiyatro seyretme ve yazma işini öğreten /İkincideki başarısı tartışılır ya,
Prof. Özdemir Nutku'ya gönderme. O zaman birlikte çalıştığımız Yeni Gün gazetesinde tiyatro yazar, hem de ne yazardı.. Duvardaki tablonun seçimine ve asılış şekline dek..)