Uzmanı değilim ama bir miktar istatistik eğitimim ve okuma becerim vardır. Önümüzdeki hafta ülkemizde Korona'nın en kritik haftası olacak gibi. Henüz daha yükseliş eğilimindeyiz. İki hafta boyunca sayıları ne kadar alt seviyede tutarsak o kadar iyi olacak. Çin ve Güney Kore gibi virüsün yükseliş hızının düştüğü örneklerde bunu görüyoruz. İlk bir ay kaçınılmaz olarak katlanarak büyüyor. Ama bir ay sonra alınan tedbirlere göre yükseliş hızı azalıp çoğalabiliyor. İtalyagibi olmak istemiyorsakyapacak tekşey evde kal çağrılarınakulak vermekve evimizdeoturmak.
İlk günden bu yana yapılan bu çağrılara sanırım insanlarımız daha fazla uymaya başladı. Ama etraftaki paylaşımlara veya tv yayınlarına bakınca evde kalma işinin hep psikolojik boyutlarıyla ele alındığına şahitlik ediyorum. Uzmanlar insanlara evde kalma sürecini psikolojik olarak nasıl atlatabileceklerini anlatıyor. Doğru da yapıyor.
Ama benim anlamadığım kısmı şu. Evde kalmak neden ruhumuz üzerine bu kadar ağır bir baskı yapsın? Ev kaçtığımızbir mekân mıdır? Bizi mutsuz mueder? Psikolojimizi gerçekten bozarmı?
Tabii ki insanoğlunun sosyalleşme ihtiyacı vardır. Ama biz modern insanların zaten aşırı sosyalleştiğini de düşünüyorum. Birçoğumuz uzun mesai saatlerinde çalışıyoruz. Çoluk çocuk sabahın kör vakti okula gidiyor. Akşam yorgun argın eve dönüyor. Ailece geçirebildiğimiz sürelerin son yıllarda gittikçe azıldığından şikâyet ediyoruz. Ancak günün belli saatlerini beraber geçirebildiğimiz için aile bağlarının zayıfladığını düşünüyoruz. O vakitlerde dahi birçoğumuz başını sosyal iletişim araçlarından kaldırıp aileyle kaliteli zaman geçirmeyi denemiyoruz. Çocuklarımızla ve eşlerimizle sohbet etmek gibi alışkanlıklarımız kalmadı desek yeridir. Yıllardır dikkat ederim. Tatillerde bile aile içi sosyalleşmemiz oldukça kısıtlı. Yapılantatilin cinsine göre yeme-içme, gezme-dolaşma, instagram fotosu çekmegibi etkinlikleri hızla tüketmek adınabirbirimizin yüzüne bile bakmazolduk.
Şimdi bir zorunluluk sayesinde hepimiz göz göze diz dize geldik. Aileye vakit ayırmanın ve evi huzur adresi haline getirmenin, aile bireyleriyle daha önce hiç yapılmamış sohbetleri yapmanın tam zamanı. Ev bizim ruhumuzu sıkan değil ruhumuzu bulduğumuz yerdir. Oturalım. Modern yaşamın stresinden düşünemediğimiz ne varsa uzun uzun düşünelim. Okuyalım. Yazalım. Sohbet edelim. Çocuklarımıza büyükler bir konuyu uzun uzun konuşurken dinlemenin zevkini yaşatalım. Birkaç işi beraber yapalım. Hayallerini soralım. Sorunlarınıdinleyelim. Beraber ders çalışalım. Sosyal yaşamda topluma gösterdiğimiz ilgiyi hazır fırsat varken ailemize vermekten kaçınmayalım. İbadet ve dua edelim. Rahatlayalım.
Şahsen evde kalmak benim psikolojime çok iyi geliyor. İnsan ailesiyle vakit geçirme şansını bulur da mutsuz olur mu? Toplumun gürültüsünden uzaklaşarak hem kendimizi hem ailemizi dinlemek için karşımıza zorunlu olarak çıkan bu fırsatı iyi değerlendirelim. Ev hapis değil huzuraaçılan kapıdır.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.