OYUN
"2-0'a nasıl geldi" diye mi dert yanacaksınız, 10 dakikada 2-2'yi yakalayıp, ikinci 45'i kontrollerine aldılar diye sevinecek misiniz? Fenerbahçeli oyuncuların gerçekten de işleri çok zor. Bir tarafta yenmeleri gereken
"taktik dâhisi" bir teknik adam, diğer taraftan canını dişine takmış rakip ve onunla birlikte ne isterlerse çalan bir hakem.
Brüksel'in havasında "grupta avantajlı duruma getirecek skor" olmalıyken, kadronun üstüne ekstra yüklerle
binen bir gündem de var. Kadronun
kalitesi elbette tartışılır. Cocu muhtemelen
rakiple orta sahada aynı sayıda
olmak için üçlü defansı tercih etti. Yoksa
Comolli'nin, "Şu Reyes'i oynat da başımız
belaya girmesin" dediğini zannedebilirdik.
Ne stoper ama (!)…
İkinci Anderlecht golünde rakip şut çekerken arkasını dönüyor. Anlıyorsunuz Porto'nun neden bıraktığını.
Neyse; oyuncuların mücadele isteği, maçtan vazgeçmemesi ve sonucu kendi istedikleri gibi yapmak için didinmelerinin altını çizelim.
Hasan Ali gol attığı için değil, Fenerbahçe'nin tüm hücum organizasyonlarında topa kendini gösterdiği için de maçın en önemli oyuncusu. Frey'in golü ve asisti var.
Maçın damgasına sahip aslında. Ama takımın pas tercihlerine giremedi. Kimsenin gözü O'nu aramıyor. Bu performans ile belki bazı şeyleri kanıtlamış olur, en azından takım arkadaşlarından saygı görür.
Zagreb'in deplasmanda geriden gelip kazandığı gündü. Bu yüzden İstanbul'a puanla dönmek gruptan çıkmanın anahtarı gibi oldu.
Kadıköy'de hesabı görebilirler.
Oğuz Kağan'ı böyle bir maçta sahaya sürmesi de ilginç Cocu'nun. "Sıfır" dakika şans verdiği genç orta sahayı, işler kötü giderken oyuna almasından ne anlayacağız.
Formsuz Benzia'dan daha verimliydi, ön liberoda Eljif'den de daha akıllı…