Yaşadıkları dönemler açısından önem arz edenlerin hatıralarını okumak güzeldir. Hiç beklemediğiniz bir anda yıllardır merak ettiğiniz konularla ilgili önemli ayrıntılara denk gelmeniz, işten bile değildir.
Yahya Kemal'in 'Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım' (İstanbul Fetih Cemiyeti Y. S. 208) isimli kitabındaki bir tespit, nerdeyse 'işte bizim hikayemiz' denilebilecek bir özellik taşıyor mesela…
Paris, 1800'ün son 1900'ün ilk yıllarında Sultan Abdülhamid yönetimine çeşitli sebeplerle muhalif olanların toplandığı merkezlerden birisiydi.
Daha 19 yaşında iken 1903'te Paris'e 'kaçan' ve 1912'ye kadar orada kalan Yahya Kemal, bu süreçte Jön Türklerin önemli isimleri ile arkadaşlık etmiştir.
Yahya Kemal'ın naklettiğine göre, Jön Türk hareketinin önemli isimlerinden birisi olan Ahmet Rıza Bey'e, tavizsiz Ermeni yanlılığı ile tanınan Pierre Qillard isimli bir gazeteci şunları söyler: "Sizin siyasî fikirlerinizle Abdülhamid'in siyasî fikirleri arasında zerre kadar fark yoktur!"
Bu sözlerin Ahmet Rıza Bey'in o zaman zannettiği gibi bir küçümseme değil hakikat olduğunu vurgulayan Yahya kemal, özetle şöyle devam ediyor:
"Bu hüküm doğru idi… Ahmet Rıza Bey'in ve hepimizin o zamanki fikirlerimiz, tıpkı Abdülhamid'in fikirleri gibi, mevcut Osmanlı topraklarında kendi millî üstünlüğümüzü temin etmeye yönelikti. Abdülhamid padişah olduğundan bunun istibdat ile kaim olduğu neticesine varmıştı. Biz ise muhalif olduğumuzdan bu üstünlüğün meşrutiyet ile meşruiyet kazanacağını düşünüyorduk."
Jön Türkler, İttihat ve Terakki gibi hareketlerin tarihimizde oynadıkları rol, oldukça uzun bir bahis.
Mensupları arasında yönetimle uyuşup birtakım görevler kabul edenler yanında ısrarlı bir şekilde hayatlarını oralarda sürdürenler, II. Meşrutiyetin ilanı ile ülkeye dönen ve bazıları önemli görevlere gelenler...
KİME MUHALİF?..
Yahya Kemal, Paris ve Avrupa'nın çeşitli şehirlerinde hayatlarını sürdürüp bazı yayın organları çıkararak Osmanlı'yı dönüştürmeye çalışanların, Avrupa'nın Osmanlı'ya yönelik hesapları ve özellikle de Ermeni tezlerine aykırı tutum takındıklarında, sahip oldukları destekleri kaybettiklerini aktarır.
Ermeni yanlısı bir Fransız gazetecinin, yaklaşık bir asır önce, Abdülhamid Han yönetimine muhalif oldukları için Paris'te bulunanlara: "Sizin siyasî fikirlerinizle Abdülhamid'in siyasî fikirleri arasında zerre kadar fark yoktur!" demesinin önemi ise, II. Abdülhamid döneminin amansız muhaliflerinin bile eninde sonunda Osmanlı'nın menfaatlerini düşündüklerini göstermesinde...
Sultan II. Abdülhamid Han döneminde yaşananlarla günümüzdeki durum mukayese edilirken, aradaki en ciddi fark burada belki de…
Bir asır önce de ruhlarını sattıkları için Osmanlı Devleti aleyhine çalışabilenler vardı muhakkak…
Ancak o devrin muhalifleri arasında, tuttukları yolun devleti parçalayabileceği ihtimalini düşünmeden, sistemi değiştirerek Osmanlı'nın kuvvetli bir şekilde devamı rüyasını görenlerin kalabalık bir yekun tuttuğunu söyleyebiliriz…
Bugün ise yine aynı Avrupa ve Batı başkentlerinde kaçak olanlar yanında içimizde bulunan bazıları bile, bir asır önceki muhaliflere rahmet okutacak şekilde, açıkça Türkiye'yi teslim almak isteyenlerle beraber hareket ediyorlar.
FETÖ'cüsü, PKK'lısı ve birçok marjinal örgütlere mensubu olanlar zaten malum iken, güya ülkemizin menfaatlerini savunur gibi gözüküp, sinsice dış mihraklar lehine çalışan epeyce 'muhalif' var.
Bir asır öncesine nazaran muhaliflerin durumu pek iç açıcı değil yani…