Yerel seçimlerde adayların belirlenmesinde son düzlüğe girildi. Önümüzdeki 10 gün içinde fotoğrafın büyük kısmı netleşecek. Bundan sonra da partiler ve adaylar kampanyalarına odaklanacak.
Bugün itibariyle 31 Mart seçimlerine de "kısmi işbirliği" formunda "ittifaklarla" gidileceği anlaşılıyor. Eski "Millet İttifakı"nın bileşenleri CHP ile İYİ Parti arasındaki işbirliği ilkeler bazında olgunlaşırken 9 ilde somut bir paylaşım formülü müzakere ediliyor. Ayrıca, Kılıçdaroğlu HDP ile de üstü örtülü bir işbirliğini pişirme peşinde. Büyükşehirlerde HDP seçmenini adaylar üzerinden partisine çekme çabasında.
Bu arada "Cumhur İttifakı" bileşenleri de hareketlendi. AK Parti ve MHP liderleri perşembe günü yeniden bir araya gelerek kendi "kısmi işbirliği" modelini tartışmaya başladı. Olumlu bir hava var.
***
Başından beri öngördüğümüz şekilde, cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş sürecinin mahiyeti sebebiyle partiler ittifak kurmak zorunda hissediyorlar. Bu olgu giderek de yerleşik hale geliyor. Hem siyasi hesapları belirliyor. Hem de yeni bir uzlaşma kültürü üretiyor.
Aslında ittifak kurma eğilimini 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki "çatıaday" pratiğine kadar geri götürebiliriz. 24 Haziran seçimlerinin aksine yerel seçimlerde ittifak modalitesi bulmak ve pazarlık yapmak zorluydu. AK Parti dışındaki bütün partiler işbirliği yapmadan girilecek seçimde ciddi kayıplar yaşayacaktı. En çok da MHP ve İYİ Parti risk altındaydı. Ancak iki kritik sebep Cumhur İttifakı'nı yeniden işbirliğine itti.
***
İlk olarak, CHP'nin hem İYİ Parti hem de HDP ile olgunlaştırdığı "işbirliği modeli" özellikle İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirlerde AK Parti'ye meydan okuma üretti. AK Parti'nin oy tercihleri bağlamında bu meydan okumayı karşılaması mümkün olabilirdi. Ancak işbirliğine iten ikincibir sebep var ki daha önemli... Yerelseçimlerin ideolojik gündemi Cumhurİttifakı'nın "milli mutabakat" zemininiciddi ölçüde zehirleyebilirdi.
Son haftalarda grup toplantılarında tartışılan konular iki yönlü bir seyir arz ediyordu. Hem İYİ Parti "Türklük" ve "Suriyelisığınmacılar" üzerinden sertve dışlayıcı bir milliyetçilik üretiyordu. "Andımız" gibi konularla MHP seçmenini etkilemeye çabalıyordu. Hem de CHP bu milliyetçilik kapışmasına girmeyerek HDP seçmenine seçim mesajı veriyordu. Türkiye'nin ortak sembolleri (Atatürk gibi) üzerine odaklanan polemikler ise suni bir gündem oluşturuyordu.
***
Gidişat bu minvaldeolsaydı, AK Parti veMHP'nin Cumhur ittifakını korumasıtehlikeye girebilirdi. Muhtemel seçimbaşarısızlıklarını birbirine atma riskivardı. Bunun da Meclis'teki dayanışmayıbile sıkıntıya sokması olasıydı. Dahaönemlisi, yerel seçimlerde Cumhurİttifakı'nın oluşturduğu "vatanseverlikve terörle mücadele" temelli birmutabakat zemininden uzaklaşılacaktı. AK Parti ve MHP'nin milli tanımlamalarındaki geniş ortaklık yerine sınırlı farklılıklar köpürtülecekti. Bu ortamda HDP'ninmarjinalliğini kısmen de olsa kırmasımümkün olabilirdi. HDP'nin etnikmilliyetçiliği ve PKK ile kendisiniayrıştırmadığı dikkatlerden kaçırılabilirdi. AİHM'nin Demirtaş kararı ile birlikte okunduğunda bu boyut daha iyi anlaşılabilir. CHP'nin Demirtaş'ın serbest kalması ile ilgili söylem geliştirebilme alanı daha geniş olacaktı.
***
Böylece, Millet İttifakı "Erdoğan'a karşı demokratik muhalefeti toparlama" misyonunda ilerleme sağlarken Cumhur İttifakı 15 Temmuz sonrasında tesis edilen milli mutabakat siyaseti belirleme üstünlüğünü kaybedebilirdi. Cumhur İttifakı'nın"beka meselesi ve vatanseverlik" vurgularınınstatükoculuk bağlamındadüşünülmesini doğru bulmuyorum. Hatta, 15 Temmuz direnişi veTürkiye'nin aktif dış politikası etrafındaaksiyoner ve pro-aktif olduğu görüşündeyim.
Bu mutabakat zemininin kısmi işbirliği ile yerel seçimlerde korunması isabetli oldu vesselam.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.