24 Haziran seçimlerinin kampanyası her gün yeni polemik, vaat ve icraat fırtınası ile renkleniyor.
Gün geçmiyor ki iktidar yeni bir büyük yatırımın açılışını ya da temel atma törenini yapmasın. Farklı bir kesime yeni imkân alanı açmasın. Muhalefet adayları da, İnce başta olmak üzere, Cumhurbaşkanı Erdoğan hak- kında yalana varan polemiklerde bulunmasın.
Bu polemikler FETÖ ile mücadeleden kıraathanelere kadar uzanıyor. İnce ve Akşener'in "bendaha fazlasını vereceğim"edasıyla yürüttüğüpopülizm 1991 seçimlerindekipopülizm seviyesinevarmak üzere.
Seçimlerin Türkiye'nin geleceği açısından öneminin farkında olan adaylar heybelerindekini sonuna kadar kullanmaya çabalıyor. Hatta CHP Genel Başkanı seçmenlerin vicdanına seslenirken kendini tutamıyor, baskıcı bir dile başvuruyor. İktidarın emeklilere yaptığı zammı "ben savundum,benim sayemde aldınız, bu yüzdenCHP'ye oy vermek zorundasınız" argümanına sarılıyor.
***
Muhalefetin mevcut polemik ve popülizmlerinin hedefi elbette Erdoğan'ın birinci turda seçilmesini engellemek ve Meclis'te çoğunluğu ele geçirmek. Ancak 2013'ten bu yana Erdoğan'ı "tek adamlıkla", "diktatörlükle" eleştirerek devirmeye çalışan muhalefet bu seçimlerde farklı bir malzeme kullanıyor.
Hep bir ağızdan Erdoğan'ın ve AK Parti'nin "yorgun, heyecansız" olduğu ve bu sebeple kaybedeceği iddiasını dillendiriyorlar. Seçmende "dip bir dalganın" olduğu ve bunun AK Parti'yi vuracağını öne sürüyorlar.
Batı medyası da Erdoğan'ı "düşüşte" gösteriyor. Seçimlerde "zorda olduğu" yönünde argümanları yansıtıyor. 2014'te verdiği "terleyen cumhurbaşkanı olacağım" sözünü inanılmaz bir çabayla yerine getiren bir lidere "yorgunluk" atfetmek elbette gerçeklikle bağdaşmıyor.
Enerjiden savunma sektörüne kadar her alanda mega projeleri tamamlayan ve yenilerini kamuoyu ile paylaşan Erdoğan'a "performans" eleştirisi yapma nafile bir çaba. Tutmayacak, çalışmayacak bir söylem. Asıl mesele başka bir yerde. Ve muhalefetin üzerinde birleştiği "yorgunluk" polemikleri 24 Haziran seçimlerinin ana gündemini örtemez.
***
Bu seçimlerde cumhurbaşkanlığı sistemini kurumsallaştırarak Türkiye'yi kimin geleceğe taşıyabileceğini oylayacağız. Küresel ve bölgesel belirsizliklerin, çatışmaların ortasında olan Türkiye'nin meydan okumalarını kimin taşıyabileceğine karar vereceğiz.
Hangi adayın ülkemizi bir üst lige götürebileceğini netleştireceğiz. Erdoğan'ın on altı yıllık başarılı kalkınma hamlesini bir kenara bırakalım. Sadece Türkiye'nin gelen yeni dünyadaki rolüne ve terörle mücadelesine göz atalım.
Bu seçimlerde asıl dip dalga şu sorulara verilen cevapta yatıyor: FETÖ ile mücadeleyi kim yapabilir? 15 Temmuz gecesi milletimizi sokaklara çıkararak şanlı bir direniş destanı yazdırabilen Erdoğan mı?
Yoksa "Amerika'dan telefon geldi,Gülen usulüne uygun istenmemiş"polemiğine sarılan aday mı? Büyük güçlerinrekabet alanı halindeki Suriye ve Irak'ta"PKK terör koridorunu" kim ortadankaldırabilir?
Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı operasyonlarından sonra Kandil'e bayrak dikme hedefine yürüyen bir aday mı? Kandil'de PKK'nın olmadığını söyleyenler mi? Uluslararası sistemdeki yeni güç mücadelesinin aktörlerini bilen bir lider mi? Yoksa seçildiğinde dış politikayı bir kenara bırakarak, ülkeyi hangi sistemle yöneteceğini koalisyon ortaklarıyla tartışacak bir aday mı?
24 Haziran seçimlerinin "dip dalgası" Türkiye'yi geleceğe kimin taşıyabileceği sorusuna verilen cevap olacak. Not: Mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik eder, milletimiz ve İslam âlemi için hayırlara vesile olmasını temenni ederim.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.