Çocukluk yıllarımızda yere düştüğümüzde büyüklerimiz, "Yiğit düştüğü yerden kalkar" sözüyle teselli ederlerdi.
Zaman hızla aktı ve ilk gençlik yıllarımızdaki "yiğit" sözcüğünün yerini "bayrak" aldı. Yani, "Bayrak düştüğü yerdenkalkar" darbımeseliyle bireysel motivasyondan toplumsal motivasyona geçmiş olduk.
Çok geçmeden de bunun öyle alelade söz olmadığını, bir tarih tezi veya tarih felsefesinden kaynaklandığını fehmettik. Hülasa edecek olursak, mezkûr söz, kaybedilmiş güç ve değerin tekrar aynı yerden kazanılacağının metaforuydu.
Bu metaforun İbni Haldun'dan "Krizler ve çöküşler insanlığın yeniden ayağa kalktığı zamanlardır" diyen KarlJaspers'e kadar karşılığı vardı. Bir halkın veya toplumun düşüşü aynı zamanda yükselişin de zeminini hazırlar düşüncesindeki Hegel'in diyalektik tarih anlayışıyla da gayet uyumluydu.
Dahası, birçok tarihi hadise söz konusu "tarihsel döngünün" somut göstergesiydi. Mesela, 1. Dünya Savaşı'yla paramparça edilen Osmanlıİmparatorluğu'nun ardından İstiklalSavaşı'yla yeniden ayağa kalkmıştık.
Fakat, merhum Erbakan Hoca ve benzerlerine göre İstiklal Savaşı'nı kazanmamız bayrak metaforunun tastamam karşılığı değildi. Bayrağın düştüğü yerden kalkması demek, Osmanlı'nın yeniden inkişaf ederek kıtalar arasında hükmü geçecek o ihtişamlı günlerine yeniden kavuşmasıydı. Zaten bundan sebep Prof. Erbakan daha 70'li yılların başlarında "YenidenBüyük Türkiye" sloganını "Kızılelma" mesabesinde dolaşıma sokmuştu.
Gelgelelim, her düşüşün ayağa kalkışla sonuçlanmayacağını dile getirenler de az değildi. Spengler yaşayan organizmalara benzettiği medeniyetlerin çöküşlerini geri döndürülemez "doğal ölüm" tesmiye etmişti... Schopenhauer zaten tarihin bir amaç yahut "ilerleme" taşıdığına inanmamış, düşüşlerin yükselişle sonuçlanacağı inancını "irrasyoneliyimserlik" olarak değerlendirmişti.
Haksız da sayılmazdı. Tarih dediğimiz Yeşilçam melodram sineması değildi ki finalde kahramanlarımız her daim muradına ersin.
Her düşüşün kalkışla sonuçlanacağı motivasyon bakımından değerlidir ama beklenenin aksi gerçekleştiğinde, travmatik hayal kırıklıklarına neden olur.
Tarihin kesintili ve çok katmanlı olduğunu inanan Foucault'ya göre yıkılan güç veya medeniyet yeniden ayağa kalkar diye bir kural yoktur; tam aksine düşenin yerini bir başkası alır. Bu da takdir edersiniz ki, "Bayrak her zaman düştüğü yerden kalkmaz" anlamını taşır.
Ki, fakire soracak olursanız diğerlerine nazaran Kuran'ın tarihi yaklaşımına yakın olan budur. İbrahim Suresi'nden Fâtır Suresi'ne kadar "Allah dilerse yerinize başka bir halk, başka bir toplum getirir..." mealinde birçok ayet vardır.
Allah'ın verdiği nimetlerin kıymeti bilinmez nankörlük yapılırsa, kibre kapılıp bozgunculuk yapılırsa, hak inkâr edilip adaletsizlik yapılırsa "düşüş" de mukadderat olur. Tövbe kapısı açıktır, lakin yeniden yükselişin garantisi yoktur. "Bir topluluk/kavim/millet kendini değiştirmedikçe Allah da onları değiştirmez..."
Bunun için de "efendi olma hevesi" başta olmak üzere kendinle (nefsinle) savaşarak "ıslah" olmanın yolunu tutacaksın. Sonra da kiminle ve neyle savaştığını bileceksin.
1944'te Bretton WoodsAnlaşması'yla altının yerine rezerv parabirimi olarak doların kullanılmaya başlandığı,15 Ağustos 1971'de de doların altınakonvertibilitesini tek taraflı durdurarak doların"itibari" para konumuna oturtulduğucari dünya sisteminin yeni patronu DonaldTrump'ın üç-beş gün önce, "BRICS ülkelerinindolardan uzaklaşmaya çalışırken bizimkenarda durup izlememiz fikri bitti..." diyerekRusya'dan Çin'e kadar neden raconkestiğini anlamaya çalışacaksın.
En azından içinde bulunduğun/bulunmak zorunda kaldığın dünya sisteminin adamakıllı ayırdına varacaksın ki, "iç savaşlarla" enerjini beyhude tüketmeyesin.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.