Soğuk savaş biter bitmez sömürge aydınlarımızın çoğu "Eyvah!" demişlerdi, "Boşa düştük,
ABD'nin artık bize ihtiyacı kalmadı..."
Ne ki içlerinde daha tecrübeli olanları, "İran var ya işte, İran'a karşı iş görürüz..." diyerek arkadaşlarını teselli etmişlerdi. Sizin anlayacağınız "Henüz son kullanma tarihimiz bitmedi" demeye getirmişlerdi.
Hülasa, Türkiye'nin "bekasını" ABD adına iş görmeye bağlamışlardı.
Ne zaman ki Türkiye savunma sanayii başta olmak üzere kendi ayakları üzerinde durmaya, Sayın
Berat Albayrak'ın girişimleriyle enerji alanında devrim niteliğinde adımlar atmaya ve
Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın önderliğinde 15 Temmuz saldırısı gibi tüm müstevli akınlarına göğüs germeye başladı, işin rengi değişti.
Yani, ABD'ye rağmen var olma savaşı başladı.
Takdir edersiniz ki bu da zor olduğu kadar çok çetrefilliydi. Her şeyden evvel, ABD'nin patronu olduğu NATO'nun üyesiydik ve
NATO bizi bizzat NATO'dan koruyordu. Mesela, yarın sabah NATO'dan çıkacak olsak akşama kalmadan
Kıbrıs'ta NATO topraklarını işgal eden duruma düşürecekleri ve hep birlikte üzerimize çullanacakları kuvvetle muhtemeldi.
***
Davutoğlu'nun dış politikası yüzünden komşumuz
Suriye'de içine düştüğümüz durumu "tashih" etmek için
Putin'in desteğine ihtiyaç duyar hâle geldik.
Anlaşılan o ki Rusya, Suriye ile yeniden güçlü ilişkiler kurmamızı istemiyor. Değil Türkiye'yi,
Suriye'de İran'ı bile istemiyor.
Hizbullah güçlerinin Lübnan'a kaydırılması sonucunda
Esad rejimi de sadece Rusya'nın gözlerine bakıyor. Peki Rusya nereye bakıyor? Suriye'nin güvenliği için davet edilmişti ama İsrail her gün Suriye'ye saldırıyor, gıkı çıkmıyor. ABD-İsrail ekseninin "Kürtçüleri" kullanmasına da şimdiye değin sadra şifa itirazı olmadı.
Bu ahval ve şerait içinde Türkiye'nin majör bir hamle yapması gerekiyordu.
Başka bir ifadeyle, ABD-İsrail'in sınırlarımızda ikinci İsrail'i kurma kararlılığına karşı bir çıkış yapmalıydı.
Bahçeli'nin Öcalan çıkışını böyle değerlendirmek mümkündü. Zaten daha önce dile getirmiştim; İmralı statükosunun Türkiye'ye hiçbir faydası yoktu.
***
Fakat söz konusu çıkışı
Mümtaz'er Türköne gibi kafalar "destekliyorsa" iki kez
düşünmek icap eder.
Vaktiyle "çözüm süreci" belasına
"Apo'yu paşa yapalım" diyen Mümtaz'er her ne kadar FETÖ'cülükten hapis yatsa da (bizim Nihat'ın ifadesiyle) "Fetullah'ın kapatma liberalleri" gibi PKK silah bıraktığında, "Devlet size ne verdi de silah bıraktınız..." diye ağlayanlardan olmamıştı. Tam aksine, birlikte katıldığımız bir televizyon programında
(mealen) "Kürtçe'nin seçmeli dil olmasıyla birlikte Türkiye'de Kürt sorunu çözülmüştür..." demişti.
Lakin, çok değişik, değişik olduğu kadar da çok iddialı bir zihin dünyası var.
CHPMHP koalisyonuna zemin hazırlamak için Bahçeli'nin mezkûr çıkışını araçsallaştırma faaliyeti içine girse bile şaşmam, o derece.
MHP Lideri'nin çıkışını "Tüm dengeleri değiştiren stratejik bir hamle" olarak değerlendirdiği
Çakır Ruşen'in fonlu medyasına şöyle dedi: "İran'ın bölge denkleminde sıfırlanmasını/ devre dışı kalmasını dikkate almadan bu hamlenin gerçek hedefinin/stratejik hedefinin anlaşılabilir olmayacağını düşünüyorum..."
Sayın Bahçeli'yi tenzih ederek söylemek isterim ki, bu düşünce Türkiye'nin bekasını ABD hesabına iş görmeye bağlamaktan başka bir şey değildir.
ABD adına iş görmenin de zilletten başka sonu yoktur.