Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı destekleyenleri "biat" etmekle itham ediyor, hiçbir şekilde eleştirmedikleri iddiasıyla da "koyun sürüsüne" benzetiyorlardı.
Dört bir yandan saldırıya geçen müstevliler de (küresel medya organları ve algı operatörleriyle) "Diktatör" tesmiye ettikleri Erdoğan'ın meşruiyetini yok etmeye çalışıyorlardı.
Ki, böylece her türlü müdahale "mübah" olsun.
Bunlar da müstevlilerin ağızlarına verdikleri "diktatör" lakırdısını matine-suare terennüm etmekle kalmadılar,
Gezi'de ve
Saraçhane şovlarında olduğu gibi Sayın Erdoğan'ın merhume annesine, eşine, ailesine küfrettiler, "Asacağız, keseceğiz..." yollu tehditler savurdular.
Türkiye'ye bir Türkiye daha katmanın, dünyada hatırı sayılır aktör haline getirmeye çalışmanın, mesela, savunma sanayiindeki yerlilik oranını yüzde 20'lerden yüzde 80'lere çıkarmanın, hülasa
"Yeniden Büyük Türkiye" idealinin peşinde koşmanın elbette bir bedeli olacaktı.
Oldu da!
Erdoğan suikast girişimleri başta olmak üzere, bir kapatma davası, bir kallavi muhtıra ve en son olarak da 15 Temmuz darbesine maruz kaldı.
Suçunun ne olduğunu da müstevlilerin oklarını takip eden herkes rahatlıkla fehmetti.
Bundan sebep bu aziz millet "sömürge aydınlarının" ve müstevli işbirlikçisi algı operatörlerinin onca aşağılamasına rağmen, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "Dik dur eğilme, bu millet seninle" diyerek sahip çıktı.
Peki bunlar ne yaptı, ne yapıyor?
Sayın Erdoğan'ı eleştirmeyenleri
"koyun sürüsü" diye aşağılıyorlardı, akıllarda kalan
en büyük hizmeti, temel
atmama töreninden
ibaret olan "kahramanlarının" usulsüzlükleri
ve yolsuzlukları buradan Eyfel Kulesi'ne
kadar yol olacak şekilde ortalığa saçıldığı hâlde
en ufak bir eleştiri getirmediler. Tam aksine
"Hırsızımıza dokunma!" kıvamında nümayiş
yaptılar.
Bunların
Özgür Özel'leri de bir yandan "Bağımsız Türkiye" kavgası veren Deniz Gezmiş'in yolundan yürüdüklerini iddia ederken, diğer yandan da gitti ülkesini
İngiltere'ye şikâyet etti iyi mi!..
Mucizeler başladı mı sürer derler, galiba zillet de öyle.
***
Hiç düşündünüz mü: Elan yaşadığımız küresel ticari savaşın ardından birçok ciddi analizcinin dünya savaşı endişesine kapıldığı şu netameli dönemde ya bunlar iktidarda olsaydı?
Ben söyleyeyim: İlk darbeyi savunma sanayiine vururlardı. Onlarda bu kabiliyet (cibilliyet) var çünkü.
Dünya gerçekten de çok zor bir süreçten geçiyor.
Dünya sisteminin başında da duyguları alınmış (belki hiçbir zaman yoktu) ABD Başkanı
Trump var. Soykırım suçlusu
Netanyahu ile yaptığı son görüşmede İsrail'in Gazze'yi neden Gazzelilere bıraktığını anlayamadığını, Gazze'nin çok değerli gayrimenkul olduğunu söyledi.
Anlaşılan o ki Trump Gazze'ye bakınca,
İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklarından arta kalan küçük bir şeridi veya Gazzelilerin yaşadığı vatanlarını değil, denize nazır çok değerli bir gayrimenkul veya arsa görüyor.
Gazzeliler mi?
ABD Başkanı'nın gözünde kafası kopartılmış çocuklar, İsrail bombalarıyla yanmış paramparça olmuş bedenler, açlıktan susuzluktan ölenler işbu "gayrimenkulün" "molozları" mesabesinde.
***
Anatole France, Amerika'nın işbu politik karakterini yıllar öncesinden müthiş resmetmişti:
"Penguenler Adası" eserinde bir domuz tüccarı, Amerikan Kongresi'nin bir oturumunda, jambon ve sosis pazarını küstahça ellerinden almaya kalkışan Zümrüt Cumhuriyeti'ne savaş açılmasını teklif eder. Teklifi ezici bir çoğunlukla kabul edilir. Profesör Obnubile, "Siz bu savaşı bu kadar lakayt bir şekilde ve ivedilikle nasıl onaylarsınız?" deyince, "Dert etmeyin canım! Altı üstü sekiz milyon dolara mal olacak önemsiz bir savaş bu..." karşılığını alır. Obnubile aklını bir türlü alıştıramaz, "Ya insanlar?" diye hayretle sorar. Meşhur cevabı hatırlamışsınızdır:
"Sekiz milyon doların içine insanlar da dahil."
Trump ile diğerleri arasındaki fark kanımca şudur:
Trump,
Ebû Süfyân misali develerine yüklediği altınlarla, yani tamamıyla menfaatiyle ilgileniyor. Mahut çıkarına siyonistlere ters düşmemek mündemiçtir. Yoksa, diğerleri gibi Müslüman veya Filistin düşmanlığı gibi ekstra bir motivasyonu yok.