Çok açlık çeken, hatta kardeşlerini açlıktan dolayı kaybeden
Cüneyt Arkın'ın parayı ve şöhreti bulduktan sonra başucunda daima ekmekle uyumasının bize çok şey anlattığını merhumun ardından dile getirmiştim. Bunlardan biri, geçmişini unutmama bilincidir. Ekmek namustur ve ancak namuslu insanlar geçmişini unutmaz.
Namuslu insanlar mazlum çocukların sığındıkları çadırlarda canlı canlı yakılmalarına da sessiz kalmazlar.
Bundan sebep
Meksika'dan
İngiltere'ye, Afrika'dan
İspanya'ya kadar namuslu insanlar ayakta.
Fakat
Cem Yılmaz gibiler yanı başlarındaki Gazze soykırımına karşı ölü sessizliğinde hâlâ.
Hayır, çocukların canlı canlı yakılmasına sessiz kalacak kadar psikopat olamazlar.
Sessiz kalmakla
İsrail'in bu korkunç soykırımına ortak olduklarını bilemeyecek kadar da ahmak olamazlar.
O hâlde bu kahrolası sessizlik nedir?
***
İsrail Gazze'de katliama başlar başlamaz bilumum
"bozguncular" hiç vakit kaybetmeden, "Bize ne Araplardan" veya "Araplar bizi sırtımızdan vurdular" veya "Filistinliler toprak sattılar..." şeklide propagandaya giriştiler.
Sonuç itibarıyla, soykırım karşısında susmaya yani "dilsiz şeytan" olmaya akılları sıra "gerekçe" uydurdular.
Halbuki, çocukların ve kadınların bombalarla paramparça edilmesinin hiçbir gerekçesi yoktur.
Ne ki "bozgunculuğun" da sınırı yok. O kadar ki, Yılmaz Özdil'imiz gündüz gözüyle "soykırımcı İsrail'in" kadrini kıymetini bilelim demeye getirdi.
Ama artık bu safsata gerekçelerin hepsi bitti. Mahut propagandadan geriye sadece utanç kaldı.
Hülasa, domuz gibi susmanın hiçbir bahanesi kalmadı. Cem Yılmaz'larımızın malum dijital platformlara iş yapmasından başka.
***
Şayet durum bundan ibaretse, söz konusu dijital platformlar "Soykırıma sessiz kalanların projelerini değerlendirmeyeceğiz" deseler, Cem Yılmaz'larımız Filistin için yürüyenlerin önüne geçer, hatta "açlık grevi" bile yapar.
Kardeşlerim bunları doyurmaya bu ülkenin kaynakları yetmez. Bu acayip bir açlıktır. Kazandıkça daha da artan bir açlık...
Cüneyt Arkın'ın açlığının tam aksine bu coğrafyaya yabancı, dahası yabancılaştıran bir açlık! Yaşadıkları coğrafyayı ve kendilerine şöhret kazandıran Müslüman sosyolojinin duyarlıklarını bile unutturan bir açlık.
Bu açlık yerleştiği hiçbir bünyeyi iflah etmez.
Bunların "
Mel Gibson'a mavi gökyüzünü zindan eden bize ne yapmaz!" yollu korkularına
Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı'nın İsrail'i mahkûm etmesi zerre miskali deva olmadı, olmaz.
Çünkü bencillikle malul korkunun çaresi olmaz.
İsrail'in Gazze soykırımına sessiz kalmayan
Haluk Levent'ten Doğu Demirkol'a, Sinan Akçıl'dan
İsmail Hacıoğlu'na, Murat Kekilli'den
Deniz Uğur'a kadar insan onuruna sahip çıkan tüm arkadaşlara selam olsun.
Paramparça edilen, yakılıp külleri havaya savrulan çocuklara kayıtsız kalmanın karşılığında kazandıklarını yiyenlere gelince...
Onlara bu dünyada utançtan başka bir şey yoktur.
Öte dünyada da "dilsiz şeytanların" akıbetine maruz kalacak, karınlarını ateşle doyuracaklardır.
"O ne kötü bir akıbettir!.."