Rahmetli
Akif Emre, bir arkadaşının "Ölüm var, hiç şakası yok bunun!" sözünün kendisini adeta "sarstığını" fakire o gün aktarırken mezkûr sözün etkisindeydi hâlâ.
O gün dediğim, üniversite yıllarıydı.
Çok şaşırmıştım...
Erdem Bayazıt'ın "Ölüm bize ne uzak bize ne
yakın ölüm / Ölümsüzlüğü
tattık bize ne yapsın ölüm"
dizesini terennüm eden biz
değil miydik?
Dilimizdeki kalbimize hiç uğramıyor muydu yoksa?
Akif Abim hiç durmadan saatlerce konferans verebileceği ölüm konusuna mündemiç sıradan/basit bir sözden bu denli etkilendiğini dile getirmekle neyi anlatmak istemişti?
Ölümün gerçekliğinden kuşkumuz mu vardı?
Kuşkumuz varmış gibi mi yaşıyorduk?
Elbette her insan öleceğini bilir, hayvanlardan farkı budur. Lakin bilmekten bilmeye fersah fersah fark vardır.
Mesela, Allah'ı kâinatla bilmek ile Allah'la kâinatı bilmek bir mi?
Kâinatla bilmek demek, yaratılanlara bakıp bir yaratıcısı olduğunu, Allah'ın varlığını bilmektir.
Allah'la kâinatı (eşya ve hadiseleri) bilirsen Allah'a yaklaştırmayan her şeyin Allah'tan uzaklaştırdığının künhüne varırsın.
***
An gelir, basit ama içtenlikli bir söz "ölmeden önce ölmenin" sırrına varmana neden olur.
Vesileler her daim vardır, hedef olmayı bil yeter ki.
Ölümü hakkıyla bilmezsen "kaçak hayat" yaşamaya mahkûmsun demektir.
Hayatta ne kadar caka satarsan sat, "ölüm kaçağı" oldun mu kendini uyuşturmaktan öteye geçemezsin.
Unutma, gafletten daha korkunç uyuşturucu da yoktur.
"Tasavvuf" demişti
Tuğrul İnançer, "ağlayarak gelinen dünyadan
gülerek gitme sanatıdır."
Mevlânâ bundan sebep ölümü
"Düğün Gecesi" (Şeb-i Arûs) tesmiye
etmiştir.
***
Viyana'dan
Ekrem Tahir'in vefat haberi gelince
Akif Abi'nin o gün yaşadığına
benzer "sarsıntıyı"
iliklerime kadar hissettim.
O kadar ki, merhumun
"Yaratıcı Öfkesi" bende adeta "yaratıcı hüzne" dönüştü.
Hayatın diğer yüzünün ölüm olduğunu öyle hissettim ki "burnum ölümün burnuna değdi" sanki.
Ekrem Tahir son yazışmamızda ameliyata girmeden evvel,
"Bir Avrupalıya Göre Türk Edebiyatı" adlı eserini son kez okuyup yayıncıya göndermek istediğini ama doktorunun izin vermediğini söylemişti.
Çok riskli bir ameliyata girerken bile "öğrendiklerini" anlatmanın derdindeydi.
"Yaratıcı Öfke" adlı eserinde, "Avrupa'daki 38 yılı aşkın -düşüncede- sürgün hayatımda" demişti, "Avrupalıların sanatkârane bir hırsız ve iflah olmaz narsist olduğunu öğrendim..."
Ekrem Tahir'in eserlerini okuyanlar hem müsteşrikleri hem de müstağripleri hakkıyla tanıyacaklardır.
Çok büyük bir bilgeyi kaybettik...
Sonsuz rahmet olsun, başımız sağ olsun.