Yetişkin iki kızını cezalandırmak için kimi zaman döven, kimi zaman evinin bodrumuna kilitleyen, kimi zaman aç susuz bırakan zalim, despot bir baba.
"Yalı Çapkını" adlı dizideki babadan söz ediyorum.
Yani, kızlarına hayatı zehretmesine kendince "meşruiyet" bulmuş, kaba saba bir mahluktan.
Bulduğu meşruiyet mi?
Aklı sıra (böyle yapınca) kızları evlendiklerinde uğrayacakları haksızlıklara hazırlıklı/dayanıklı olacak, böylece "koca evinde" rahat edeceklermiş!
Çok değişik bir kafa.
Lakin, bu yanıyla,
Bertolt Brecht'in
Kalle'sine benziyor.
Bir sırası eksik olan sınıfta herkes oturmuşken, yer bulamadığı için sıraların arasında ayakta kalan öğrenciye bir tokat atan öğretmenden sitayişle söz eden Kalle, "Bu, talihsizliğe uğramamak gerektiğini gösteren hepimiz için çok iyi bir dersti..." demişti.
Bir farkla ki,
Brecht (Flüchtlingsgesprache'deki Kalle'siyle) "düzen/
sistem eleştirisi" yaparken, mezkûr dizideki
"baba" karakteri yalı mürailiğinden öteye geçmiyor.
***
Bir nevi başlık parası kabilinden, itibarın yanı sıra İstanbul'da lüks bir ev karşılığında kızını zorla evlendiren mezkûr baba karikatürü üzerinden, "yılbaşı kutlamalarına karşı çıkanlar" son bölümde aşağılanıyor...
İlgili sahnede, bu babanın kızı, zorla evlendirildiği "yalı çapkını" denilen çocuğa yılbaşı kutlamasının ne olduğunu bile bilmediğini, hiç yaşamadığını iki gözü iki çeşme öyle anlatıyor ki içiniz yanar!
Flashback marifetiyle de çocukluğuna gidiyoruz kızımızın.
İlk mektep yıllarındayken yılbaşı kutlama arzusunu dindirmek için defterine çam ağacı çiziyor, bir güzel de yeşile boyuyor. Fakat despot babası çıkıp geliyor. "Suçüstü" yakaladığı kızımıza hot zot yapıyor; yetmiyor, defterini yırtıyor; kesmiyor,
"Yılbaşı kutlamaları gâvur icadıdır" yollu diskur çekiyor.
Hülasa...
Yılbaşı kutlamalarını eleştirenler söz konusu baba parantezine alınıyor.
Uzun lafın kısası, "yılbaşı kutlamalarına" karşı çıkmanın cahillikten, kaba sabalıktan, dahası "öküzlükten" kaynaklandığı ihsas ediliyor.
***
Yılbaşı kutlamalarına yüzünü ekşitenlerin varlığı sosyolojik bir hakikat. Ama bunun nedeninin, malum dizide ihsas edilenle uzaktan yakından alakası yoktur.
Türk aydını, merhum Attila İlhan'ın dediği gibi Noel ile "yılbaşını" karıştırarak en büyük misyonerliğe imza attı.
Unutmayalım ki,
"Batılılaşmak" çağdaşlaşmak makyajıyla bir paket olarak bu ülkeye dayatıldı.
Rahmetli
Nuri Pakdil'in dediği gibi, Batı'ya bakmaktan ensemiz tutuldu. Maymun gibi taklit etmekten zihnimiz mefluç oldu. Benliğimiz/kişiliğimiz yok oldu.
Yılbaşı kutlamalarına karşı çıkanların temel motivasyonu "kişiliğimize" sahip çıkmaktan ibarettir. Bunu iyi anlamak lazım gelir.
Attila İlhan merhum, bir defasında, Atatürk'ün devrimleri eksik bıraktığını söyleyen bir aydından söz etmiş, "Eksiği neydi?" diye sorunca da, "Minarelere çan takmalıydı, niye yapmadı..." yanıtını almıştı. Merhum, bu densizliğin "sömürgeleşmenin" ta kendisi olduğunu özellikle belirtmişti.
Dayatılan "Batılılaşma" paketi içinde Hıristiyanlık da vardı. Asrileşmenin (çağdaşlaşmanın) Hıristiyan olmaktan geçtiğini açık açık savunanlar oldu.
Attila İlhan, bir Müslüman'ın Hıristiyan olmasının, "emperyalizmi" seçmek, onun cephesine geçmek anlamına geldiğini söylemişti.
Yılbaşı kutlamalarını benimsememenin kökeninde kültürel planda da "emperyalizm karşıtı mevzide" yer alma refleksi vardır.
Bu reflekse katılmayabilir, anlamsız bulabilirsiniz.
Lakin aşağılayamazsınız.