Sarıklı cübbeli birtakım muhteremlerin sokaklarda, dükkânlarda, bazen de birahanelerde "tebliğ" ettiklerine dair haberler hız kesmiyor.
Bu haberlerle hedeflenin ne olduğunu bir önceki yazımda dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım.
Hem tekrara lüzum yok hem de bugünkü yazı yolculuğumuz biraz "şenlikli" olsun istiyorum.
Geçen gün de İzmir'de yılbaşı karşıtı bildiri dağıtmaya çalışan sarıklı cübbeli iki muhtereme, genç bir kadın ile aklıevvel bir adamın müdahalesi sosyal medyada çok konuşuldu.
Kadının kulağı tırmalayan bağrışmaları dışında oldukça "eğlenceli" görüntülerdi.
Muhteremler, "Burada gericilereyer yok" diye haykırarak üzerlerineyürüyen kadından sağa sola kaçarakellerindeki bildirileri kurtarmaya çalışıyorlar. Kadın birkaç bildiriyi kapıp parçalamayı başarıyor. Yine de hırsını alamıyor, muhteremlerin ellerine vuruyor. Bildiriler yerlere saçılıyor. Darı toplar gibi yerdeki bildirileri toplayan muhterem de oldukça kararlı; merhum felsefe hocamız BuudHayri Bey'in ifadesiyle, "İllaki tebliğini kayacak."
"Kayacağı tebliğ" de "Yılbaşı Hıristiyan âdetidir, dinimizde yeri yoktur, kutlamayın..." yollu bildik ifadelerden ibaret şeyler işte, başka ne olacak.
Bilmiyorum, bu muhteremler ne umuyorlar? Tebliğlerine muttali olan İzmir ahalisinin, "Yılbaşı kutlaması günahmış! Az kalsın dinimizden olacak, cayır cayır cehennemde yanacaktık!" diye dizlerini dövüp tövbe edeceklerini mi?
Belki de "Ben tebliğimi ederim, gerisi Allah kerim!.." kafasındadırlar.
Anakronizme akıl sır ermez.
Bu tebliğci muhteremlere göre sakal bırakmak da farz olduğu için, bunlara göre biz de maazallah "fasık" hükmüne giriyoruz.
Eskiden bunlardan daha çok vardı, ama bu kadar gündeme gelmezlerdi. (Tek başına bu bile söz konusu haberlerin maksadını sorgulamak için yeterli nedendir.)
İlk gençlik yıllarımızda, okey oynadığımız kahvehaneye sıklıkla gelirler, "tebliğlerini kayarlar", kahvehane ahalisi de bunları saygıyla dinlerlerdi. Onlar gittikten sonra da hiçbir şey olmamış gibi kaldıkları yerden oyunlarına devam ederlerdi.
Yine böyle bir akşam gelmişler, "tebliğlerini" yapmışlardı. Tam gideceklerken, "Hocam!" dedim, "İçinizden biri sevabına elime baksın, ben de gidip yatsı namazını kılıp geleyim." Biraz mırın kırından sonra içlerinden biri masaya oturdu...
Yatsıyı kılıp geldim. Arkadaşlar, "Yav geç yerine, hoca iflahımızı kesti" dediler.
"Tebliğci muhteremin" ıstakasına baktım. Bütün taşlar karman çorman, bir tane per yoktu. Arkadaşların şaka yaptığından emin oldum. "Hocam, kalkabilirsiniz!" dedim. "Bir saniye" dedi, yerden bir taş çekti, ıstakasına ters koyduğu taşı çevirip dışarı "pat" diye koydu. Arkadaşlar "Yineokey attı" diye ünlediler. Istakasını göstermesiyle yan yana gelişigüzel dizdiği taşları müthiş bir el çabukluğuyla per haline getirmesi bir oldu.
"Hocam" dedim, "Ayıptır sorması, taş mı çaldın, ne yaptın?"
"Bizde yamuk olmaz!" diyerek ayağa kalktı, "Allah kabul etsin namazını, dua et bize..." diye de ekledi. Sonra da hep birlikte suhuletle gittiler.
Demem o ki, ey "genç çeri", gördüğün her sakallı deden olmadığı gibi her cübbeli sarıklı da seralarda yetişmedi.
İçlerinde zengini, fakiri, cahili, kültürlüsü, feleğin çemberinden geçeni, eski rockçısı, taşralısı, velhasıl her türlüsü var.
Lakin ezberleri hemen hemen aynı. Dinin kaynağına inanmayan ateiste bile dinin emir ve yasaklarını tebliğ eder, "Oruç tut, namaz kıl..." derler.
Tıpkı "laikçi ezberlerin" aynı olduğu gibi.
Ey genç çeriler, her gördüğünüz sarıklı cübbeliye IŞİD'ci, sapık vs. diyerek, siz de kendi "modern tebliğinizi kayıyorsunuz".
Bununla da yetinmiyor, "VurunKahpeye" misli linç kültürünün en modernörneklerini sergiliyorsunuz.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.