Şahan ilen Ezgi haydi bakalım
Zalimin partizanı, muhalifi veya "sendeni bendeni" olmaz. Zulüm zulümdür, mazlum da mazlum.
Dünyanın en helal kazancı da el emeğiyle kazanılandır.
Her daim işçiden/ ezilenden yanayız. "Genç çeriler" varsın bunu "eziklik" tesmiye etsin, biz böyleyiz.
Çünkü biz merhum Erdem Bayazıt'ın, "Yememiştir hiç kimse / Elinin emeğinden daha hayırlısını / diyerek / Şafak gibi alınlara terle yazılmış / Hakkın mutlak ölçüsünü / Elbet benim işçilerim çekecek / Emeğin kutsal direğine..." dizeleriyle büyüdük.
Geçen gün maden işçilerinin sosyal medyadan yaptıkları çağrıya muttali olunca bunları düşündüm.
Çağrıları şu: "Sevgili sanat insanları, tiyatrocular, film yazarları, senaristler, oyuncular, gazeteciler, Türkiye'nin sanat ve kültür üreticileri, Eczacıbaşı 243 arkadaşımızın ceplerinden çalınanlarla sizi finanse ediyor. Madenci çocuklarının haklarından çalarak kültür taşıyıcısı ve koruyucusu bir sermaye grubu imajı veriyor. / Sevgili sanat, kültür, basın camiası sizden ricamız Eczacıbaşı'nı sıkıştırın, madencilerin tarafında durun, onların seslerini yaygınlaştırın (...) Vaktiniz olursa maden önüne gelin, sıcak çayımızdan için. / Sadece öldüğümüzde değil direndiğimizde de madenciye sahip çıkmanızı talep ediyoruz..."
Baktım, sevgili sanatçı dostlarımızdan "tık" yok.
Neden peki?.. Balıkesir Balya'da Eczacıbaşı'na bağlı maden işletmesinden çıkarılan 243 işçimizin bir ağaç veya bir köpek kadar da mı kıymeti yok?
Ağaçlara/doğaya ve elbette hayvan haklarına duyarlılık gösterin/gösterelim. Lakin bu, maden işçilerimizin feryadına sağır olmayı gerektirmez.
Nedir bu kahredici sağırlık Allah aşkınıza!..
"Şüyuu vukuundan beter" misali şu iddiaya nasıl kayıtsız kalırsınız: "Eczacıbaşı, 243 arkadaşımızın ceplerinden çalınanlarla sizi finanse ediyor..."
Tek kelimeyle, korkunç!
Maden işçilerimizin sofrasına getireceği ekmekten veya söz verdiği çocuğuna alacağı bisikletten veya zaten bin bir zorlukla ödeyeceği beyaz eşyanın son taksitinden "çalınanla" finans edilme iddiası da sizi harekete geçirmiyorsa söylenecek söz yok demektir.
Tamam, kabul ediyorum; "İstanbul Bienali" gibi etkinliklerin sponsoru Eczacıbaşı'na ses çıkarmak kolay değil. Her şeyden evvel kurucusu ve yöneticisi olduğu İKSV (İstanbul Kültür Sanat Vakfı) var.
Lakin bütün bunları babalarının hayrına mı yoksa sanat ve sanatçı üzerinden "ayrıcalık" kazanmak için mi yapıyorlar, bilemiyoruz.
Bilebilmemiz için sanatçı dostlarımızın, işçilerimizin feryadına kulak vermeleri lazım.
"Yeni sinema yasası" gibi iyileştirmelerle sanatı ve sanatçıyı destekleyen iktidara çakmak hem kolay hem de fiyakalı.
Sıkıysa madencilerin "ricasını" yerine getirin: "Eczacıbaşı'nı sıkıştırın, madencilerin tarafında durun..."
Su tükendi; kumda oynama dönemi bitti. İktidar-muhalefet çelişkisi de bir yere kadar. Aslolan ezen-ezilendir. Tıpkı milli/yurtsever-küreselci çelişkisi gibi.
Oto b.ka "duyar kasan" Şahan Gökbakar, Antalya Film Festivali'nde mangalda kül bırakmayan bilumum sanatçı dostlarımız, Cem Yılmaz biraderimiz, en son olarak da Altın Kelebek ödül töreninde şakıyan Ezgi Mola bacımız şayet işçilerimizin feryadını duymayacaksanız, olur olmaz yerde "politik zıpçıktılıklar" da yapmayın.
Ricky Gervais'in dediği gibi "Ödül alırsanız sakın bu sahneyi politik mesaj vermek için kullanmayın. İnsanlara öğüt verecek konumda değilsiniz. Gerçek dünyadan habersizsiniz. Ödül kazanırsanız, ödülünüzü alın ve Tanrı'nıza teşekkür edip gidin..."
Sersem sepet şovlarınız baydı artık.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Kendi silahını gömdü (23.11.2024)
- Onlara da yâr etmezmiş (21.11.2024)
- Bombayı kendisi koydu (20.11.2024)
- Haksız tartışma bu (19.11.2024)
- İsmet Özel, Seyyid Kutub ve molla (16.11.2024)
- Yemişim İran’ını (14.11.2024)
- Cübbeli Hocamın fakire cevabı (13.11.2024)
- Neden ağlıyorlar? (12.11.2024)
- Elemanın ekstrası var (09.11.2024)
- Tanrısına ne yaptıracak? (07.11.2024)