Isaiah Berlin, "negatif özgürlüğü," dışarıdan gelen müdahalelere boyun eğmeme özgürlüğü telakki eder.
Lakin "negatif özgürlüğü" yetenekten bağımsız görmez.
Haksız da değildir.
Yapamayacağın şeyin özgürü olsan ne olur, olmasan ne olur değil mi? Böylesi bir "özgürlüğün" ne manası var!
Hülasa, özgürlük herhangi bir şeyi yapamamayla alakalı değildir.
Isaiah Berlin'in bu bağlamda şu meşhur örneği vardır: "Kör bir insan, kitap okuyamadığı için, okuma konusunda özgür olmadığını iddia edemez..." Necip Fazıl da (Nam-ı Diğer Parmaksız Salih oyununda mıydı unuttum şimdi) "Marifet bir şeyi yapabilecekken yapmamakta..." der, "Körün harama bakmamasında hiçbir sevap yoktur!.."
Bağlamı farklı olsa da her iki yaklaşım, sonuç itibarıyla aynı kapıya çıkar.
Nasıl ki kör bir insan okuma konusunda özgür olmadığını iddia edemez, düşünme yeteneği olmayan bir insan da düşünce özgürlüğü olmadığını iddia edemez.
Etse de en fazla düşünce özgürlüğünü kullanmadan ifade özgürlüğünü kullanmış olur.
Haliyle absürt olmaktan öteye geçemez.
İmdi, daha önce başka bir vesileyle dercettiğim Kierkegaard'ın müthiş ironisini hatırlamanın tam vaktidir: "İnsanlar ne absürt! Sahip oldukları özgürlükleri kullanmadıkları halde sahip olmadıkları özgürlükleri talep ediyorlar; düşünce özgürlükleri var, ifade özgürlüğü istiyorlar..."
Düşünce özgürlüğünü kullanmamak demek, takdir edersiniz ki düşünce yeteneğinden mahrum olmak demektir.
Düşünce özgürlüğü yoksunluğundan şekvacı "muhalif güruh" da her daim "yandaş... çomar... troll..." gibi kelimelerle ifade özgürlüklerini sergiliyorlar.
İfade özgürlükleri, düşünce "yeteneklerinin" göstergesi.
Yazık ki yazık, mahalle baskısına en çok maruz kalan kesim oldukları için midir yoksa sosyal çevrelerinden alkış almak istedikleri için mi bilmiyorum ama "sanatçılarımızın" çoğu söz konusu "ifade yeteneklerini" her fırsatta ortaya koymayı matah bir şey sanıyorlar! Ezgi Mola bacımız bunlardan biri. Ki benim beğendiğim, oldukça yetenekli bir oyuncu. Kadın hakları konusundaki duyarlılığını da takdir ediyorum.
Ne var ki bazen öyle çıkışlar yapıyor ki, kadın haklarını "iktidara" laf sokmak için "araçsallaştırdığını" düşünmemek mümkün değil.
Geçen gün de Altın Kelebek ödülleri töreninde, İran'da başörtüsü denetçisi "ahlak polisinin" kaldırılması haberlerini araçsallaştırarak, "Bu güzel haberlerin bizim ülkemizde de yaşanmasını istiyorum..." dedi.
Allah aşkınıza, Türkiye'de "ahlak polisi" mi var?
Onun için mi Bebek sahillerinde o rezalet yaşandı? Onun için mi o törende dekolteler "nirvanaya" ulaştı?
"Türkiye'de neden başınız açık?" diye soran, sorgulayan mı var da İran'la "koşutluk" kuruyorsunuz? Ezgi Mola başörtülülere karşı erken dönem ahlak polisi mesabesindeki "iknaodalarını" yaşı gereği bilmeyebilir. Bu ülkede başörtülü bir kadın milletvekilinin Meclis'e girdi diye nasıl linç edildiğini de duymamış olabilir.
Madem "kadın hakları" konusunda bu kadar duyarlı (ve belli ki siyasete de pek meraklı) AK Parti'nin kadın haklarını iyileştirdiği için kimi muhafazakârlar tarafından kıyasıya eleştirildiğini, hatta sırf bu nedenle AK Parti'ye karşı (söz konusu açıklamasının üzerine atlayan) Akşener'lerle aynı masa etrafında "muhaliflikler" yaptıklarını bilmeli.
Gerçeklere kör olmamalı... Unutmasın ki düşünme yeteneği olmadan ifade yeteneğini kullanmak, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya nazaran daha az garabet değildir.
İnsanlık hali; kullanmaya kullanmaya "düşünme yeteneği "kadük kalmış olabilir.
İfade yeteneğine biraz "mola" verip düşünce egzersizleri yapmalı, ondan sonra ifade özgürlüğünü kullanmalı.
İfade özgürlüğüne de, bu ülkeye karşı tatbikatlar yapan, Mehmetçiğe kurşun sıkan terör örgütüne yardım ve yataklık eden küresel iktidarın patronu ABD'ye bir çift laf ederek başlamalı.
Sahi siz bu ülkenin sanatçısı değil misiniz, vatan mevzubahis olduğunda neden hep susuyorsunuz?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.