Meğer Amerikancıymış
Bunca akıl almaz yalan biraz da bundan.
Elbette esas neden, yalanın doğrulara nazaran katbekat hızlı yayılışı ve "kutuplaşma" yüzünden herkesin duymak istediğine kulak kesilmesidir.
Lakin bu kadar özensiz, yalapşap yalan nedir?
Ne zaman Kılıçdaroğlu'nu veya CHP'nin İBB Başkanı'nı dinlesem, "Bari yalanı doğru söyle!" derken yakalıyorum kendimi.
Gündüz gözüyle bunca saçma sapan yalanı söyleyenler rezil rüsva olmaktan korkmuyorlar mı peki?
Doğrusunu isterseniz, insanların şaşırma yeteneği öyle körelmiş ki korkmaları için bir neden kalmadı.
Kimsecikler hayret etmiyor artık. Yoksa yalan bu denli "tarz-ı siyaset" haline gelir miydi?
"Hadi Allah'tan korkmuyorsun bari kuldan utan" diye bir söz var.
Ne ki, hayreti körelen kullardan kim neden utansın ki?
***
Hiçbir şeye şaşırmamanın sonu her şeyden evvel çevreye yabancılaşmaktır.Bundan daha kötüsü de kendine yabancılaşmaktır.
Mesela, İP Genel İdare Kurulu Üyesi o kadıncağızın kendini sosyalist, devrimci bir ülkücü olarak tanımlaması gibi.
Kendine yabancılaşmanın sonu da bir tür Ahmet Davutoğlu haline gelmektir.
AK Partililere hitaben daha dün, "Cumhurbaşkanımızla son nefesime kadar vefa ilişkisini sürdüreceğim. Hiç kimse benim ağzımdan, benim dilimden, benim zihnimden Cumhurbaşkanımız aleyhine tek bir söz duymadı, duymayacak..." diyordu.
Bugün de kalkmış AK Partilileri, Cumhurbaşkanımıza "ihanet" ederek partisine davet ettiği konuşmasında şöyle diyebiliyor: "Kararlılıkla inandıklarımızı söylemeye devam ediyorsak son nefesimizde 'Uyardık, şahit ol ya Rab!' diyebilmek içindir."
Ne diyelim...
Allah kimseyi ihanetine "Allah'ı şahit tutacak kadar" şaşırtmasın!
***
Şaşırma yeteneğini kaybetmek düpedüz uyuşukluktur, daha doğrusu uyku halinde yaşamaktır.Fakat bir tepki ifadesi olarak, "Artık hiçbir şeye şaşmıyorum" demek müstesna.
Zira solcu solcuya, sağcı sağcıya, dindar dindara benzemiyor.
Adam solcu, ABD'ye öyle selam çakıyor ki, vaktiyle 6. Filo'ya selam duranlar öyle değil.
Adam sağcı ama HDP'liler bile Selocan için o kadar yırtınmıyor!
Adam dindar, Ayasofya'nın ibadete açılmasını "zulüm" tesmiye ediyor. Bir diğeri İstanbul'un fethine "işgal" diyebiliyor.
"İslamcı mücadele" geleneğinin içinden gelmiş bir yazar da, Üstad Sezai Karakoç'un vefat ettiği gün, "Hızırla Kırk Saat geçireceğine, Kur'an'la kırk saat geçirseydi diye çok hayıflandım, amma ne çare!.." diyebiliyor.
Başörtülü bir kadın yazar/aktivist de, başörtüsüyle öğretmenlik yapılmasına, öğretmenlerin "örnek" olması gerekçesiyle karşı çıkabiliyor.
Adam "İslamcı" olmak iddiasında, ama mezhep savaşına adeta aşeriyor. Dahası, ABD'ye mayın eşekliği yapmayı hâşâ "İslamcılık" diye pazarlayabiliyor.
Bundan 10 yılı aşkın süre önce, kimi "İslamcı" arkadaşlarımız meğer kallavi muhafazakârlarmış; "takva" zannettiğimiz o halleri de "yoksulluktan" ibaretmiş demiştim.
Yazık ki ne yazık, kallavi muhafazakârlıkları da çoktan kallavi Amerikancılığa dönüşmüş!..
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Kendi silahını gömdü (23.11.2024)
- Onlara da yâr etmezmiş (21.11.2024)
- Bombayı kendisi koydu (20.11.2024)
- Haksız tartışma bu (19.11.2024)
- İsmet Özel, Seyyid Kutub ve molla (16.11.2024)
- Yemişim İran’ını (14.11.2024)
- Cübbeli Hocamın fakire cevabı (13.11.2024)
- Neden ağlıyorlar? (12.11.2024)
- Elemanın ekstrası var (09.11.2024)
- Tanrısına ne yaptıracak? (07.11.2024)