Ömer Seyfettin'in "Kaşağı"sı çocuk yaşta öyle bir kardeş yarası açmıştır ki içimde ne zaman birinin kardeşine bir şey olsa bu yara kanar.
Bazı metinler böyledir, adeta vurgun yersiniz!
"Can veren oğullarının kara haberlerini alan annelerin içinde kaynayan mahşeri" anlatan
Erdem Bayazıt'ın o şiiri mesela.
"Sara" (Edebiyat, 1975) şairi
Halis Altındağ'ın trafik kazası sonucu vefatı üzerine
Nuri Pakdil ustamız şöyle yazmıştı: "Ölümle özdeşleşti otomobil. Kuşkusuz yaşamın da kardeşi oldu. Ölümle yaşam iç içe otomobilin içinde. Bir işaret ediyor, bir ona işaret ediyor. Halis Altındağ için ölüm yanı çalıştı otomobilin..."
Ahmet Çalık için "otomobilin ölüm yanı çalışınca" çocukluğumdan içime işleyen o kardeş yarası nasıl kanadı anlatamam.
Kardeşim gibi hissettim, kardeşim gibi hissediyorum. İçimde kaynayan bir mahşer gibi.
***
Oysa
Ahmet Çalık'ı tanımıyordum. Daha doğrusu herkes kadar tanıyordum;
Gençlerbirliği,
Galatasaray ve en son olarak da
Konyaspor'umuzda top koşturan milli futbolcumuzdu.
Adamlığını, yardımseverliğini, diğerkâmlığını, çocukları sevindirmek için yaptıklarını ve inanç dünyasını bilmiyordum...
Ahmet Çalık'ın ölümüne herkes üzüldü. Görebildiğim kadarıyla, aynı gün içinde TT de yapıldı. İçlerinde, "Hafta sonu maç yapacaktı, kara toprakta yatıyor şimdi" diye yazıklananlar da oldu.
Sonra, herkes için "başkasının ölümü" oluverdi ve geçti bitti. Yani, durup üzerinde düşüneceğimiz ölüm pat diye
"ex" oldu.
Esas konudan kaçarcasına hayatın hayhuyuna döndü herkes; gırtlağına kadar politikaya!..
Ölümler de durup düşünmemize neden olmuyorsa, tükettiğimiz şeylerin arasında bir şeydir hayat; "yaşanmaya değer hayat" değildir.
***
Malumunuz, Antik Yunan mitolojisinde
Sisifos, bir kayayı yuvarlayarak bir tepenin zirvesine kadar taşımaya mahkûm edilmiştir. Her seferinde zirveye ulaşmadan hemen önce kaya aşağı yuvarlanır ve Sisifos aynı şeyi en baştan tekrarlamak zorunda kalır.
Bu döngü, sonsuza dek devam edecektir;
"Sisifos'un laneti" budur.
Albert Camus, "Sisifos Söyleni" eserinin sonunda bu miti aktararak absürt olanın karşısında gösterilmesi gereken tutumu şöyle ifade eder: "Sisifos'u mutlu hayal etmek gerek..."
Lawrence Krauss'ın programına konuk olan
Woody Allen, Camus'nün bu yorumunu tatmin edici bulmaz.
Neden tatmin edici bulmadığını da
"Rifkin'in Festivali" adlı yeni filmindeki "kahramanının" gördüğü bir rüyayı aktararak anlatır: "Rüyamda bir kayayı bir tepenin zirvesine taşımaya çalışıyor, durmaksızın itekliyorum. En sonunda kayayı zirveye ulaştırmayı başarıyorum da! Ama şimdi elime ne geçiyor? Tepenin zirvesinde bir kaya!"
Ölümün hayata kattığı manaya ermeyince varılacak yer nihayetinde budur:
"Tepenin zirvesinde kaya!"
Bize istikamet ve dirayet gerekli. Bunun için de sabır. Lakin,
İsmet Özel'in "Taşmayan sabır sabır
değildir" dediği sabır değil, merhum
İlhami Çiçek'in "Satranç
Dersleri"nde vurguladığı ontolojik
sabır:
"Ve sabır olmasaydı, yeryüzünde bir gün kalınabilir miydi?"