"Acayip biriydi ve görüşleri bana çok garip geliyordu. Bir dâhi mi yoksa tuhaf biri mi olduğuna bir türlü karar veremedim. Cambridge'deki ilk dönemin sonunda yanıma geldi ve şöyle dedi: 'Bana aptal olup olmadığımı söyleyebilir misiniz? Şayet büsbütün aptalsam gidip balon pilotu olacağım, yok değilsem filozof olacağım.' Ben de ondan tatilde bazı felsefi sorunlar üzerine bir şeyler yazıp getirmesini istedim..." Bertrand Russell çok ilginç bulduğu öğrencisiyle diyaloğunu böyle anlatır.
Evet, aptal olup olmadığı kanaatine varmak için öğrencisine bir şeyler yazıp getirmesini söyler. Çünkü sonuçta bir filozoftur, müneccim değil.
Öğrencisi de istediğini yerine getirir, yani, hazırladığı yazıları dönem başında ona götürür. Russell sadece bir cümle okuduktan sonra öğrencisine dönüp şöyle der: "Hayır, balon pilotu olmamalısın..."
Öğrencisi tavsiyesine uyar, balon pilotu olmaz, Wittgenstein olur. Evet, bildiğiniz Ludwig Wittgenstein.
Hayat böyle bir şey, bazen bir yönlendirme kırılma anıdır.
Bir örnek de bizden vereyim. Ahiret yurduna yolcu ettiğimiz büyük bilge, felsefeci Prof. Teoman Duralı'dan. Merhumu felsefeye yönlendiren coğrafya hocasıdır. Yoksa babasına kalsa meslek okuluna gidecektir. Coğrafya hocası karşı çıkar, "Oğlum beceremezsin; senin elin o işlere yatkın değil" der. Gençliğinin baharındaki Teoman Hocamız merakla sorar:
"Hocam benim elim neye yatkın?"
"Hiçbir şeye, ama kafan çalışıyor..."
"Ben bu kafamla ne yapabilirim hocam?"
"Felsefe okursun..."
Teoman Hocamızın kulağına böylece "felsefe" üflenmiş olur. Üfleniş o üfleniştir. Türkiye'nin en büyük felsefecisi olur. Allah sonsuz rahmet etsin.
Hayat böyle bir şey. Dedim ya bazen bir yönlendirme dönüm noktasıdır.
Sevgili doktorum ünlü cerrah Prof. Hasan Taşçı da bir defasında fakire tatlı tatlı anlatmıştı: "Rahmetli babam bana 'Senden bir şey olmaz, bari doktor ol' dedi, ben de profesör oldum..."
Gelgelelim, hayatta hep böyle güzellikler olmaz, hep böyle güzel insanlar karşımıza çıkmaz.
Yanlış yönlendirilenler veya hiç yönlendirilmediği için olmayacak yollardan ikbal arayanlar da vardır.
Hatta çokluk bunlara maruz kalırız.
Belki bunlar da özünde iyidirler ama işte "medarı maişet motoru" belasına becerilerine ve kişiliklerine uygun olmayan "mesleklere" saparlar.
Mesela, adam heyecan müptelasıdır, pilot olur. Mesela, adam mizah yazarlığı veya aksiyon filmlerinin unutulmaz senaristi olmak konusunda yeteneklidir ama inşaatmühendisi olur. Türkiye de ne yazık ki deprem ülkesi.
Demem o ki, yönlendirme önemlidir. Kılıçdaroğlu'nun hocası olsaydım, Gastronomi ve Mutfak Sanatları okumasını önerirdim. Her şeyden önce geleceği parlak bir meslek. Hesap uzmanlığı "yeteneğini" de malzeme ölçüsünü ayarlamada değerlendirebilirdi. Kimsecikler de ona "çıkmışsın yenmiş" falan diyemezdi. Davutoğlu'nun hocası olsaydım, siyasetle ilgilenmemesini bilhassa önerirdim. Mühendis veya asker olabilirdi. Tank subayı mesela.
Her meslekte risk vardır elbette...
Allah korusun, savaştayız diyelim. Davutoğlu'nun tankının da savaş meydanında birden durduğunu varsayalım... Davutoğlu, "Sakın ola benim sabrımı test etmeye kalkma!" diye aba altından sopa gösterse de, tank milim yerinden oynamaz. "Düşman yaklaşıyor, yürü aslanım. Sen kahramansın..." yollu söylev çekse de işe yaramaz. Tank hal diliyle, "Hamasetle değil mazotla çalışıyorum komutan. Mazot yoksa şurdan şuraya gitmem!.." diye posta koyar. Davutoğlu, "Mazot verirken böyle değildin, ne dersem yapıyor, emrimden hiç çıkmıyordun. Mazot olmayınca böyle mi olduk? Hani senin sadakatin nerde?" dese, tankın dili olsa nutku tutulur.
"Şu sadakatten söz edene bak sen!" bile diyemez.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.