Her şeyin satılık olduğu
dünya sisteminde bilgi / bilim de alınıp satılan bir ürüne dönüştü.
Haliyle bilginin değerini "anlamı" değil fiyatı belirliyor.
Bir de sosyal medyadan, arama motorlarından elde edeceğiniz "bedava" bilgi var.
"Bedava" çünkü "ürün" sizsiniz. Beğenilerinizle, tercihlerinizle şirketlere pazarlanan bir ürün!..
Batı-Doğu kıyaslaması sadedinde sıklıkla
"Batı bireyi keşfetti" falan denir ya,
aslında keşfedilen birey değil, müşteridir.
Sonuç itibarıyla....
Bireyselliği keşfederek özgürleştiğini sanan modern insan, yalnız ve korumasız olarak
kapitalist dünya sisteminin tastamam müşterisi haline gelmiştir.
Dünya sisteminin müşterilerine ekstra çip takmaya ihtiyacı yoktur.
Sosyal medya ve cep telefonuyla takacağını takmıştır zaten. Beğenilerinden kullanacağı kelimelere kadar yönlendiriyor zaten.
***
Ürüne dönüştürülen bilginin tüketicisi olduğunuzda, doğal olarak hakikatten çok "faydanın" peşine düşersiniz.
Fayda dediğim,
işinize gelenin!.. Mesela, pandemi ve aşı dolayımında trajikomik seviyede tebarüz eden budur.
Bilgi kirliliğinden göz gözü görmüyor. Bilgi o kadar araçsallaştırılmış ki herkes iddiasına malzeme bulma peşinde.
Öylelerine rastlıyoruz ki, haberin başlığına bakarak hüküm veriyor. Haberi okuyunca işin aslının verilen hükmün tam aksi olduğunu anlıyorsunuz.
Madem uzman olmadığın alanda hüküm verecek kadar cüret ediyorsun, hiç değilse hükmünü dayandırdığın haberi tam oku.
Karşılaştırmalı okuma derseniz hak getire. Oysa hakikati arayan kendine kapanmaz. Bulup buluşturduğu bilgilerle kendini büyülemez.
"Acaba yanılmış olabilir miyim" düşüncesiyle her aşamada kendini test eder.
***
Ulus devletlerin dünya sisteminin dümenini küreselcilere kaptırdığı hemen herkesin ortak görüşü.
Lakin maç henüz bitmiş değil; müstekbir devletlerle küreselcilerin kapışması devam ediyor.
Kapışmada kimden yana mı olacağız?.. Dünya sisteminin selameti söz konusu olduğunda, müstekbir devletlerin anında küreselcilerin çoban köpeği olacağını unutmayalım yeter.
Bu gerçek, küreselcilerin içinde olduğu (pandemi dahil) her şeyden kuşku duymamıza engel değil.
Tek başına
Bill Gates'in açıklamaları bile kuşku duymak için yeterli zaten.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) derseniz, evlere şenlik.
Bizde de Prof. Mehmet Ceyhan var ki bir dediği bir dediğini tutmadığı herkesin malumu.
Başlangıçta virüsün önü aşıyla alınmaz, pandemi mutasyonla biter diyordu, sonra aşısız olmaz demeye başladı. En son nereye geldi bilmiyorum, takibi bıraktım.
Aşı tartışması bazen öyle alevleniyor ki, aşıya karşı çıkan dostlarımız (aralarında yer alan adı lazım değil şahıslar üzerinden) itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Hiç tutarlı bir yaklaşım değil bu. Ona bakarsanız, bu tarafta da Fatih Altaylı gibiler var, onu ne yapacaksınız?
Aşı karşıtları dostlarımız da Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'ya çok insafsızca yükleniyorlar.
Bir akıllarına düşürsünler bakalım:
Sağlık Bakanlığı kararıyla Türkiye'ye hiçbir aşı getirilmeseydi ne olurdu?
"Dünya aşılanırken biz ölüme terk edildik!.." diye kıyametler kopartılırdı değil mi?
Bununla da kalınmaz kaptırıp gidilirdi: "ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya, Çin, özetle, tüm dünya aşının zararını anlamadı vatandaşlarını aşılıyor da bir tek bizim Sağlık Bakanlığı'mız mı anladı?.."
Elbette kimi zaman gerçeklerin yanında kimsecikler yer almaz. Vaktiyle
Galileo'nun yanında yer almadığı gibi.
Lakin, "Aşı zararlı veya aşılaya aşılaya çip takmaya alıştıracaklar" diyenler o vakit hangi tarafta yer alırdı, mesele orda?
Aşı meselesini şahsi hesaplaşmak veya siyasi çıkar elde etmek için araçsallaştırmayanlar, tavırlarını değiştirmeyip bugün söylediklerine aynen devam edenler olacaktır.