Bazen bir anlık hatanın bedelli yüzyıllar olur. Yüzyıllık bedeller de maalesef öyle birkaç yılla ödenmez.
Üçüncü Selim'den itibaren çöküşe geçen Osmanlı'yı da nihayetinde birkaç kritik hata bitirdi.
İranlı düşünür
Ali Şeriati, Osmanlı'nın yıkılmasıyla Müslümanların askeri ve siyasal bir güç olarak Batı karşısında dağıldığını, emperyalistlerin Doğu'ya özellikle de İslam ülkelerine saldırmasının önünün açıldığını söyler.
Bununla da kalmaz; Osmanlı'nın yıkılmasında etnik ve mezhepçi asabiyetin katkısını da dile getirir. Mesela,
"Osmanlı, emperyalizme karşı cihattayken, İran Safevileri onları arkadan hançerledi" der.
Bugün de dahili ve harici bedhahlar
Yeniden Büyük Türkiye'yi inşa etmeye çalışan
Sayın Erdoğan'ı hançerlemeye çalışıyorlar.
Bunların içinde sureti haktan görünerek Türkiye'nin İsrail'in zulmüne karşı retorikten öteye gitmediğini söyleyenler de var.
Oysa daha dün bu bile yoktu. Tam aksine, ana akım medyada İsrail'in Filistinlileri katletmesi haklı bulunuyor, anlı şanlı yazarçizerler de İsrail terör devletinin mezalimine, Türkiye'nin PKK'ya karşı mücadelesiyle özdeşleştirerek meşruiyet atfediyorlardı. Tıpkı İsrail'in Filistinlileri katletmesine karşı tüm dünyayı harekete geçmesi için çağrıda bulunan
Başkan Erdoğan'a, geçen gün "Kürdistan" bayrağıyla güya cevap verdiğini sanan
Netanyahu'nun oğlu Yair Netanyahu gibiydiler.
Bugün Meclis'te
HDP dahil tüm partiler, İsrail saldırganlığını kınayan ortak bir bildiri yayımlamışsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu ülkede oluşturduğu "atmosfer" sayesindedir.
O RAND raporunda ve
ABD Başkanı Biden o konuşmasında Sayın Erdoğan'ı
indirmek için muhalefeti konsolide etmek
dahil her yolu deneyeceklerini neden ilan
ettiler sanıyorsunuz?
***
Filistinli kadınların, çocukların, mazlumların katledilmesi ciğerimizi yaktığı için feryat etmemiz gayet normal. Hamaset de bir yanıyla bu feryadın dışavurumudur.
Lakin
hamaseti hamakat boyutunda yaşamak olmaz.
Zaten hamakat ehline bakacak olursak Doğu Türkistan nedeniyle
Çin'le, Kırım nedeniyle
Rusya'yla, Suriye nedeniyle de
İran'la çoktan savaşmamız icap ederdi...
Her şeyin bir matematiği vardır.
Kitab-ı Mübin'de
demir,
mizan ve
hikmetten bahsedilir. Demir güçtür, mizan da ölçü. Her şeyin başı da hikmet.
Tehdit değerlendirmesi yapamazsanız düşmanınızın düşmanına düşmanlık yaparak düşmanınızın ekmeğine yağ sürersiniz de haberiniz olmaz.
***
Öncelikle şu sorulara cevap bulacaksınız: 15 Temmuz'da darbe girişiminde bulunan
Gladyo'nun,
DEAŞ'ın ve
PKK'nın arkasında kim var? İsrail terör devletini
BM dahil her platformda her zaman arkalayan, cesaretlendiren kim?
Bulduğunuz cevaba göre de yeni müttefikler kurmanın yolunu bulacaksınız.
Yanlış anlaşılmasın, yine maceraya girmeyeceksiniz. Sabredeceksiniz, azmedeceksiniz, unutmayacaksınız!
Hiçbir zaman da boşa kostaklanmayacaksınız.
Büyük Selçuklular, Mekke ve Medine'yi kendi devlet sınırlarına dahil etmedikleri halde küffara şöyle "racon" kesmişti:
"Mekke ve Medine'ye kim zarar verirse onların cezasını biz veririz!"
Bu söz üzre kimsecikler Mekke ve
Medine'ye yan gözle dahi bakamadı. Zira
bu sözün arkasında Selçuklular'ın gücü
vardı.
Sezai Karakoç bir konuşmasında
Enver Paşa için mealen şöyle demişti: "Mecali kalmamış Osmanlı'nın Napoleon Bonaparte'ı olmak istedi..."
Biz daha yeni "mecal" buluyoruz. Yeniden Büyük Türkiye'yi henüz inşa sürecindeyiz. Gücümüzü iyi hesap etmeliyiz...
Şunu unutmayalım: Nasıl ki
Kudüs fatihi Selahaddin'e bütün mazlumların
dualarından pay vardır, Osmanlı'nın yıkılmasına
neden olan hataları yapanlara da
Filistinli çocuklar başta olmak üzere coğrafyadaki
sahipsiz kalan tüm mazlumların
vebalinden pay vardır.
Taşıdığımız vebali fehmetmek zorundayız.