Takdir edileceği gibi bugünlerde yapılan değerlendirmelerin büyük bölümü Suriye üzerine. 13 yıl 8 ay süren iç savaşın ardından Esad'ın ülkesini terk etmesi, Rus ve İran güçlerinin bölgeden çekilmesi, Suriye'deki yeni yönetimin umut vaat eden ilk açıklamaları elbette ilgi uyandırıyor. Tabii meseleye stratejik açıdan bakanlar, Suriye'nin iç istikrarına, farklı dini ve etnik grupların nasıl bir ortak paydada buluşturulacağına odaklanıyor. Suriye'deki kaosun ağır maliyetine katlanan Türkiye, gerek terör gerekse sığınmacı sorunlarının çözümü için bugünlerde tüm kapasitesini sahaya yansıtıyor. Ankara... Savunma, enerji, eğitim, sağlık ve kent hizmetleri öncelikli olmak kaydıyla istemesi halinde yeni yönetime gereken desteği vermek üzere hazırlıklarını sürdürüyor.
Bu aşamada dikkat edilmesi gereken bir husus da Astana Formatı'nın oluşturulmasında ve Suriye'deki çatışmasızlık ortamının tesisinde kilit rol oynayan iki ülkenin pozisyonu. Yani Rusya ve İran'ın, bundan sonra takip edeceği yol haritası. Halihazırda Tahran, içe kapanmış görünümde. Sadece Ayetullah'ın verdiği bir mesajla iç kamuoyunu yönetmeye çalışıyor.
İran müesses nizamına göre, ABD ve İsrail'in planladığı, Türkiye'nin müdahil olduğu (!) gelişmeler yaşandı!
Rusya'ya gelince... Devlet Başkanı
Putin'in çizgisini esas almak gerektiği çok açık. Yoksa Dışişleri Bakanı
Lavrov'un Ankara'ya yaklaşımı genelde
"sıkıntı marjında" seyretti. Putin'in her yılsonuna doğru düzenlediği kapsamlı basın toplantısı ve
"Doğrudan Hat" şeklindeki interaktif programı; Suriye, PKK/YPG problemi ve Ukrayna savaşının son aşaması bakımından dikkate değer unsurlar içeriyordu.
Öncelikle... Muhalifler İdlib'den Şam'a doğru harekete geçerken, Moskova'nın Esad ile Ankara arasında ağırlıklandırma yaptığı, Türkiye ile ilişkileri Esad'a feda etmediği anlaşılıyor. Esasen Putin'in telefon görüşmelerinde ikna edemediği Esad'ı bizzat Kremlin'e çağırdığı ve yeni anayasa başta olmak üzere adım atmaması nedeniyle sert şekilde eleştirdiği de biliniyor. İddia o ki Putin, Esad için
"Lider falan olamaz!" diyor. Hatta bir adım ileri giderek Suriye'deki hadiselere istemeden ama İran'ın etkisiyle fazlaca dahil olduklarını bile söylüyor. Bunlar işin kulis kısmı kuşkusuz. Ancak açık kaynak bilgileri daha değerli. Neden? Çünkü Putin, Rusya'nın Suriye'de yenilmediğini savunuyor ve ekliyor:
"Suriye'ye 10 yıl önce terörist gruplarını yok etmek için girdik. Genel olarak hedefimize ulaştık. Esad rejimi ile çatışan gruplar bile değişti. Avrupa ülkeleri ve ABD, bu gruplarla ilişki kurmak istiyor. Eğer bu gruplar terör örgütleri ise neden bunu yapmak istesinler? Demek ki o gruplar değişti. Bu da hedeflere ulaşıldığı anlamına geliyor!"
Sonra şu çarpıcı bilgiyi aktarıyor:
"Suriye'deki muhalif güçler hızlı ilerledi. Halep'e 350 muhalif savaşçı girdi. 30 bin rejim askeri ve İran yanlısı birlikler savaşmadan geri çekildi. Kendi pozisyonlarını patlattı ve gitti. Benzer durum tüm Suriye'de yaşandı!"
***
Putin,
Türkiye'nin Suriye'ye yaklaşımını gerçekçi biçimde yorumluyor:
"Türkiye, güney sınırlarında güvenliğini sağlamak ve topraklarındaki sığınmacıların Suriye'ye dönmesi için gerekli koşulları oluşturmak adına elinden geleni yapıyor."
Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan ile sürekli temasta olduklarını da vurgulayan Putin, Ortadoğu'daki durumu sıkça ele aldıklarını belirtiyor. Ardından en kritik konuya giriyor.
PKK terörüyle mücadele ve Batılı ülkelerin tutumu bağlamında şu arka planı paylaşıyor:
"Türkiye'nin onlarca yıldır devam eden PKK sorunu var. Avrupa'dan bazı siyasetçiler görüşmelerimizde, 1. Dünya Savaşı'ndan sonra Kürtlere bağımsız bir devlet vaat edildiğini ve bunun yerine getirilmediğini söylediler!"
Ve nihayet
Ukrayna...
Putin, ön şartsız görüşmeye hazır olduklarını ifade ediyor ve masanın çerçevesini çiziyor:
"2022'nin sonunda İstanbul'da yapılan müzakerelerde anlaştığımız maddelere ve sahadaki gerçeklere dayanarak görüşebiliriz..."