Tanıyabildiğim ve anlayabildiğim kadarı ile...
MHP Genel Başkanı
Devlet Bahçeli, kesintisiz süreç okuması yapan,
sistematik risk analizi ile siyasetini güncelleyen
bir aktör.
Kimi zaman açık, çoğu kez imalı mesajlar verebilen, lafın tamamının kime söyleneceğini bilerek hareket eden bir deneyimin özeti.
Kürsüdeki sert hitabetinin yanı sıra ikili ilişkilerinde gayet nazik bir insan. Bir bakıma, kadife eldiven içinde demir yumruk...
Her açıklamasında zamanlamayı gözeten Sn. Bahçeli'nin dünkü paylaşımı, genel standartların dışında, hatta yadırgatıcı idi. Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'ın resmi ziyaret için İspanya'ya gittiği sırada, siyasi dengelere doğrudan dokunan, duygusallık ve tepkisellikle yoğrulmuş yazılı paylaşım yolunun seçilmesi alışılmışın dışına taşmıştı.
1.5 sayfalık metinde üç ana konu iç içe geçmişti...
1- 31 Mart Yerel Seçimleri sonucunda gelişen siyasette normalleşme sürecine yüklediği anlam!
2- Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı
Sinan Ateş suikastı etrafında gelişen hadiseler ve MHP ile illiyet bağı kurma iddialarına dair kurumsal seziler!
3- Memleketin hali ve ahvali ile bölgemizdeki kaotik gelişmeler karşısında Cumhur İttifakı'nın geleceğini tanımlayan sözler!
***
Cumhur İttifakı'nın, 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında, ülkenin bekası bağlamında ve sarsılmaz prensipler temelinde kurulduğu hatırlanacak olursa...
Dünkü açıklama ile bu ittifak en zorlu sınamalarından biriyle karşı karşıya bırakılmıştır. Ortak paydanın sağlamlığı Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Devlet Bey'in karşılıklı saygı ve güven ilişkisine dayandığı için mezkur açıklamanın içeriği açıkça devletin zirvesine de yönelmiş görünmektedir.
Bu aşamada,
"haklılık analizine" girmek gereksiz durmaktadır. Mühim olan
husus, MHP'yi uzun süredir zımparalayan
ve bu aşınma karşısında beklentiye
sokan olaylar dizisi ve boğaza kaçan kılçığın
ayıklanması meselesidir.
Görünen o ki...
1- Sn. Bahçeli, siyasetteki yumuşama temaslarında sınırların net çizilmesini istemekte. Veya yeni işbirliklerine siyasal zemin bulma faaliyetleri yürütüldüğünden kuşkulanmaktadır. Kuşkularının arasında yeni anayasa iradesine, zamanla eklenebileceğini varsaydığı başlıklar da yer tutmaktadır. Bu noktada, açık kaynak yorumlaması yerine daha somut olgular üzerinden hareket edilmesi gerekmektedir.
2- Sinan Ateş cinayetinin, Ülkü Ocakları'nı kriminalleştirme hamlesine dönüştürülmek istendiğini açıkça hissettirmekte ve
"rest" çekmektedir. Bu da demek oluyor ki... Mahkeme başladığında kamuoyunu şaşırtacak bilgi ve belgelerin MHP kanadı aracılığıyla gün yüzüne çıkarılması söz konusu olacaktır. Aksi takdirde,
"Muarızlarımız şunu öne sürdü ama ispat edemedi" tarzı bir pozisyonlanma ikna edici değer kazanamayacaktır.
3- Cumhur İttifakı'na gelince...
"Ayrılsak da beraberiz" çağrışımı yapan cümleler, MHP kurmay aklının hayli uçlara gittiği izlenimini uyandırmaktadır.
"İttifakın ilkeleri çerçevesinde yine desteğimizi esirgemeyiz ama günah bizden gitti" demek, bu siyasal birlikteliğe umut bağlayanlar nezdinde
"taktik çıkış stratejisi" manasına gelir ki... Bu da faydadan çok zarar getirir.
Bundan sonrası mı?
Cumhur İttifakı'na bağlılık sözü gerekli ama yeterli olmayacaktır. İttifak çerçevesinin yeniden ele alınması, kurumsallık gerektiren yönlerinin tanımlanması, esnek biçimde mi yoksa katı kurallarla mı ilerleyeceğinin netleştirilmesi gerekecektir.