Peygamberimizin örnek hutbesi
***
O, TEVAZUDA HEP ZİRVEYDİ
Ebu Rifad anlatıyor: "Resulullah'a vardım. Hutbedeydi. 'Ya Resulullah, dinini sormaya geldim. Onun ne olduğunu bilmeyen biriyim. Yabancıyım. Bana dinini öğret' dedim. O (SAV) hutbesini bıraktı. Hutbeden indi. Bana yöneldi. O'na bir sandalye getirildi. Sandalyenin ayakları demirdi. Üstüne oturdu. Allah'ın kendisine öğrettiğinden bana öğretti. Sonra kalktı ve hutbesine devam etti. Hutbesini sonuna kadar tamamladı." (Buhari/ El Edebül Müfred, Müslim, Kitab-ul Cuma, Nesai, Kitab-ul Ziyne)
YETİMİ DOYUR
Efendimiz (SAV) şöyle buyurdu: "Bir yetimi evine götürüp doyuran, affedilmedik bir günah (şirk gibi) işlemedikçe Allah onu cennetine koyar." (Tirmizi, Birr)
SAHABEDEN BİR HATIRA
Sahabeden biri anlatıyor: "Resulullah'ın yanına girdim. Namaz kılıyordu. Ağladığını gördüm. Ağlarken göğsünden kaynayan tencere gibi ses geliyordu." (Ahmed b. Hanbel)
BORÇ İSTEYENDEN UTANIRDI
Mutarrif bin Abdullah, tasavvuf ehliydi. Son derece zengindi. Dostları bazen utana sıkıla borç isterlerdi. Mutarrif, onların utanan yüzünü görmemek için, mahcubiyetlerini seyretmemek için şöyle derdi: "Dilediğinizi kâğıda yazıp bana verin. Talebinizi böyle iletin."
VERGİ, ZEKAT YERİNE GEÇER Mİ?
Vergi ile zekât farklı şeylerdir. Zekât verginin, vergi de zekâtın yerine geçmez. Zekât, malın kırkta birinden fakire ayrılan hisseye denir. Vergi ise apayrı bir görevdir.
Ölen kişiler, kabir âleminde cennet veya cehenneme benzer bir hayat sürüyorlar. Peygamberimiz (SAV), "Mezar ya cennet bahçesinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukura dönüşür" buyurmuştur. Ancak mahşerden (kıyametten) sonraki cennet ve cehennem hayatı henüz başlamamıştır. Bununla beraber İslam itikat âlimlerine göre cennet ve cehennem şu anda vardır, yaratılmıştır ama dolu değildir.
İnsanın güzel bir olayla veya sözle karşılaştığında iyimserliğe, kötü bir hâlle karşılaştığında ise kötümserliğe kapılması, yaradılıştan gelen fıtri bir hadisedir. Ancak iyimserlik ve kötümserliğe kapılarak bu gibi hâllerin tesiri altında kalmak kişiyi evhama sevk edeceğinden kötü sonuçlar doğurabilir. Arapça'daki "F-E-L" kökünden olan fal sözcüğü, "iyimserlik" ve "iyiye yorma" manasına gelmektedir. Hayırlı ve hayra teşvik edici sözler de bu kabildendir. Bu manadaki fal için Peygamberimiz (SAV), "İslam'da huzursuzluk yoktur. Ancak falı (iyi sözü) beğenmekteyim" buyurmuştur. Görüldüğü üzere bir şeyi uğursuz saymak, onun etkisinde kalmak yersiz ve dayanaksızdır. Bilakis ümitvar olmak, Allah'a güvenip O'ndan güç alarak hayatımızı değerlendirmek her Müslüman'ın görevidir
Günümüzde halk arasında fal diye ifade edilen, kahve fincanı veya birtakım şeylere bakarak kişinin geleceğiyle ilgili hususlarda hükümler çıkarmak yanlıştır. Dinimizde yeri yoktur. Günümüzdeki manası ile fal, cahiliyet döneminde müşriklerin uyguladıkları oklarla nasibini tespit etmek ve gelecekle ilgili bilgiler aktarmaktır ki, bunu yapmak ve ona inanmak dinen caiz değildir.
BİR AYET
Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça kemale ermezsiniz. (Ali İmran/92
NOT:
Yarın saat 20.00 ve 00.20'de ATV ekranlarında Berat Kandili özel programımızı izlemeye davet ediyorum.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Dindarlık zayıflıyor mu? (15.11.2024)
- Büyük yazar Victor Hugo’dan Hz. Muhammed şiiri (08.11.2024)
- Vefasız insanlar olduk (01.11.2024)
- Mısır’dan izlenimler (25.10.2024)
- Kendimizi sorgulayalım (18.10.2024)
- Hayırlı evlat yetiştirelim (11.10.2024)
- İslam’a sistematik saldırı yapılıyor (04.10.2024)
- Süte su katınca bozulduk (27.09.2024)
- Ahir zamanda neler olacak?.. (20.09.2024)
- Ebedi Önder’in doğduğu gün: Mevlit (13.09.2024)