Kâbe’de bir akşam
Gecenin saat 00.30'u. Mekke'deyim. Kâbe'nin yakınında oturdum. Tavaftan sonra tabii. Yıllardır Kâbe'yi bu kadar kalabalık görmemiştim. Hele Safa ile Merve'de say hayli zorladı. Kalabalığın ayrı bir hazzı var. Zira her ses, her nefes duaların kabulünü hızlandırıyor. Düşünün: "Metaf" denilen Kâbe'nin bulunduğu o muhteşem alanın her biri derdini anlatan ve dua eden insanlarla dolu. Günahkâr da olsalar, eksik de olsalar, kusurları da olsa neticede Allah'a yalvarıyorlar. Dua ediyorlar.
Müminler acılı. Dünyanın her tarafında Müslümanlar sıkıntılı. Kanları dökülüyor. İmkânları gasp ediliyor. Ümitleri tüketiliyor. Bu satırları yazdığım şu anda Gazze'de hâlâ kan dökülüyor. Henüz bir sonuç alınamadı.
ÜMMETE DUA EDİLİYOR
Dualara kulak kabartıyorum. Genel dualar da yükseliyor Kâbe'den. Ümmet şuuru daha da kendine alan buluyor. Zira bir Müslüman acı duydukça diğer Müslümanların mutlu olması mümkün değil. Fıkhen de böyle. Bir Müslüman'ın emânı (güvende olması) ümmetin güvende olmasıyla mümkündür.
SAFLAR SIKLAŞMALI
Birlik olmalı, safları sıklaştırmalıyız. Bu bilinç pratiğe yansıdığında inanıyorum ki birçok dert bitecek. Yeter ki gücümüzün farkında olalım.
TÖVBENİZ KABUL OLSUN
Şimdi tavafa gireceğim. Dua gönderenler için. Rabbim tövbenizi kabul etsin. Günahlarımızı bağışlasın. Ümidinizi yitirmesin. Niyetlerimizi halis eylesin.
CENNETTEN BİR KÖŞE
Salat ve selam O'na olsun, şöyle buyurdu Sevgili Efendimiz: "Evim ile minberim arasında cennet bahçelerinden bir bahçe vardır." O'nun için Medine Camii'nde Hz. Peygamber'in işaret ettiği o bölge "Ravza-i Mutahhara" olarak bilinir. Yani, "Tertemiz Bahçe". Şöyle de düşünüyorum bu sözün yansımasından: Kim ki mescide imanla gelir, Peygamber'in yolundan kendine bir iz edinirse mutlaka cennet bahçesine girecektir.
O'NUN KABRİNİ ZİYARET
Mescide girenler, Hz. Peygamber'e yaklaşmadan şöyle bir çekidüzen veriyorlar kendilerine. Bu hadise, yani Hz. Peygamber'in mescidini ve türbesini ziyaret, sıradan bir kabir ziyaretinin ötesinde anlam taşıyor. Gelenler sanki hayatta olanı ziyaret edercesine yaklaşıyorlar. Salat ve selam getiriyorlar. O'nu özlediklerini dile getiriyorlar. O'na ölesiye bağlı olduklarını dile getiriyorlar. O'na vefa borçlarını ödüyor. O'nunla yeniden ahitleşiyor.
ÖRDERİMİZLE BİRKAÇ DAKİKA
Bir Müslüman için Hz. Peygamber, bütün kriterlerin üzerinde bir saygınlığa ve ihtimama sahiptir. Onun için kıyamete kadar rol modeldir. Önderdir, ebedi sultandır. Saltanatı olmayan bir sultan. O'nun kabrinin önünden geçerken bu manevi karşılaşmayı duyarsınız. Hissedersiniz. Zaten bu şuur yakalanmamışsa bu ziyaretin de bir anlamı kalmaz.
EFENDİMİZ TERAZİ GİBİDİR
Müslüman'ın Hz. Peygamber'le ilişkisi, O'na bakışı, O'nu nereye konuşlandırdığı hayli önemlidir. Peygambere ve sözlerine sıradan bir nazarla bakanlar bu imtihandan geçemediler. Geride kaldılar. Muhabbet boyutunu ıskaladılar. Efendimizi sıradanlaştırdılar. O'nun Kuran'ın en önemli tercümanı olduğunu bilemediler. Veya bilmezden geldiler. Bu bakış tarzı elbette O'nu ziyarette dahi kendini hissettirir. Salat ve selamda hissettirir. Kısacası, bu sakim ve sakil anlayışta olanlar Hz. Peygamber'den hiç haz alamadılar. Yapacak bir şey yok. İmanınız nasılsa, bakışınız nasılsa önünüze gelen metinleri de, hadisleri de öyle okursunuz.
SESSİZ MİLYONLAR
Her ırktan, her dilden ve coğrafyadan iman edenler buraya akmışlar. Namazda saf tutarken, Kuran okurken, namazı beklerken sessiz ve görev bekleyen insanlar gibi bir izlenim veriyorlar. Sanki şunları söylüyorlar: Ey İslam ümmeti, üzerinizdeki külleri atın. Bizi uyandırın. Uykumuzu bozun. Bize sorumluluk verin. Yeni, dinamik, gelişmiş, sorumluluk sahibi bir İslam ümmeti oluşturmak için hamle yapın. Biz sadece camide namazı bekleyen kişiler olarak anılmak istemiyoruz. Evet, gerektiğinde camiyi doldururuz, gerektiğinde sokağı, caddeyi, fabrikayı, atölyeleri doldururuz. Yeter ki "Ümmeti Merhume" olmaktan "Ümmeti Natıka"ya dönelim. Konuşan, sabır ve iman kuşanan insanlar olalım.
ALLAH'A EMANET ET
Kudsi hadiste şöyle buyurdu: "Ey âdemoğlu! Sahip olduğun maldan bir kısmını infak etmekle benim katıma emanet et. O mal yanmaz, sele kapılıp yok olmaz ve çalınmaz. En çok muhtaç olduğun bir zamanda onu sana eksiksiz olarak veririm."
***
MAİDE SURESİ 69. AYETTE GEÇEN SABİİLER KİMLERDİR?
"İnananlar ile Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiilerden Allah'a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükâfat vardır" (Maide-69) ayet-i kerimesi, İslam'dan önceki din mensuplarının durumunu anlatıyor. Tesirlerde, bu ayette geçen Sabiilerden, Yahudiler ve Hıristiyanlar arasındaki tevhid ehli veya Hz. İbrahim'e inananların kastedildiği belirtiliyor. Bu konuda farklı görüşler de vardır.
Hz. Peygamber (SAV) zemzemi ayakta içmiştir. O, hem oturarak hem de ayakta su içmiştir. Ümmü Süleym'in evinde kırbadan, ayaktayken su içmiştir. Kamil Miras gibi âlimler de ayakta su içmekte bir sakınca olmadığını belirtirler.
Peygamberler günah işlememişlerdir. Bütün peygamberlerde 5 genel özellik yer almıştır. Sıdk (sadık olmak), emanet, fetanet (zeki olmak), ismet (günahsızlık), tebliğ (tebliği ulaştırma). Ancak peygamberlerde zelle (ayak sürçmesi) denilen ufak hatalar bulunabilir. Zelle denilen ayak sürçmesi de genellikle fıtraten bilmeleri gereken hususlarda veya ikazın genel çerçevesi içinde kalmak koşuluyla yaptıkları ufak hatalardır. Hz. Musa'nın Kıpti ile olan meselesi, Hz. Nuh'un oğlu hakkındaki duası ve benzeri hususlar bu noktadaki örneklerdendir.
Kim bir mümini, bir münafığa (gıybetçiye) karşı himaye ederse (korursa), Allah da onun için kıyamet günü etini cehennem ateşinden koruyacak bir melek gönderir. Kim de kötülenmesini dileyerek bir Müslüman'a iftira atarsa, Allah onu kıyamet günü cehennem köprülerinden birinin üstünde, söylediğinin günahından kurtuluncaya kadar hapseder. (Ebu Davud, Edeb).
Bir kimse, bir mümin hakkında olmayan bir şey söylerse, iftiraya uğrayan kimse onu affedinceye kadar Allah-u Teala onu cehenneme sokar. (Ebu Davud).
Kim bir kul hakkı yemişse derhal o kardeşiyle helalleşsin. Çünkü (kıyamet gününde) dinar da geçmez dirhem de. Böyle olunca o (hak yiyen) kişinin sevapları alınır, o adama yüklenir. Eğer sevapları yoksa o hakkını yediği adamın günahları ona yüklenir. (Buhâri, Rikak).
Görmediği bir şeyi iki gözüyle görmüş gibi göstermek, iftiraların en büyüklerindendir. (Buhari, Tabir).
Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp buna zina isnad ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir. (Müslim, Birr)
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Dindarlık zayıflıyor mu? (15.11.2024)
- Büyük yazar Victor Hugo’dan Hz. Muhammed şiiri (08.11.2024)
- Vefasız insanlar olduk (01.11.2024)
- Mısır’dan izlenimler (25.10.2024)
- Kendimizi sorgulayalım (18.10.2024)
- Hayırlı evlat yetiştirelim (11.10.2024)
- İslam’a sistematik saldırı yapılıyor (04.10.2024)
- Süte su katınca bozulduk (27.09.2024)
- Ahir zamanda neler olacak?.. (20.09.2024)
- Ebedi Önder’in doğduğu gün: Mevlit (13.09.2024)