Yazıya bir ayetin mealiyle başlamak konuyu daha anlaşılır kılacak. Nur Suresi'nin 21. ayetinin son kısmı şöyledir:
"Eğer Allah'ın üzerinizdeki lütuf ve keremi olmasaydı sizden hiç kimse arınmayı asla başaramazdı. Fakat Allah dilediğini arındırır."
Ayetin bize aktardığına göre, Allah'ın keremi, lütfu, affı, merhameti, bağışlaması tecelli etmezse mahşerde hiçbir insan arınmış bir kul olarak teraziye çıkamayacaktır. Hepimiz bu kadrajın içindeyiz.
AMELLERİMİZ YETERLİ Mİ?
Ahirette kendimizi temize ve düze çıkaracak ne yaptık? İman ettik, namaz kıldık, hacca gittik, haram yemedik, komşuyu incitmedik, yalan yemin etmedik. Bu konularda diyelim ki iyiyiz. Peki bu yetecek mi? Sizce Allah'a olan borcumuz bu kadar mı? Yani bu kadarlık amel arınmaya yeter mi? Toplumun aklından bile geçiremediği hangi gizli amel ve faziletle Rabb'in
"İşte kul böyle olur" demesini hak ettik?
Kabul edelim ki sıradan bir insandan bekleneni bile takdim edemedik. Sadece bunlarla arınamayız. Zira dilimiz kurşundan daha ağır, kulağımız her dedikoduya, her frekansa sonuna kadar açık, gözümüz insanların kusurunu bulmak ve teşhiste mikroskoptan daha keskin, şahsi menfaatimize olan tutkumuz mezar ehlini mezarda huzursuz edecek kadar acımasız. Bu halde nasıl arınacağız?
Bir iyilik yapıyoruz, bin minnetle anlatıyoruz. Allah'ın tuzaklardan haberdar olduğunu unutup aklımızla kaderin tecellilerini yöneteceğimizi sanıyoruz. Nasıl arınacağız peki? Neyle arınacağız? Hayır bunlarla arınamayız, oyalanabiliriz. Unutmamak lazım: Cennet kirlilere açık değildir. Cennetin temiz toprağına değmek için cehennemin günahı ve sahibini yakan dehlizlerinden geçmek lazım.
Hz. Adem, Peygamber olmasına rağmen sırf yasak elmadan dolayı cennete tutunamadı. Soru şu: Hangimiz Hz. Adem kadar duru ve temiziz?
Bakın Allah bize, bizi nasıl anlatıyor:
"Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. Şüphesiz Rabb'in, bağışlaması çok geniş olandır. Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah'a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir." (Necm/32).
TEVAZU SUYUYLA YIKANMAK
"Ben çok iyiyim, kalbim tertemiz, kusurum yoktur, ben cennetliğim" gibi her türlü tezkiye (arınmış olma iddiası) boştur. Günahtır, kusurdur. Son Peygamber Hz. Muhammed bu nedenledir ki elini göğsüne koyar ve şöyle buyururdu:
"Takva işte buradadır." Yani teraziye konmaz. Görülmez, gizlidir. Sahibiyle beraber kitaba girecek ve teraziye çıkacak.
Tasavvuf büyüklerinden Bişr der ki:
"Biz öyle insanlara yetiştik ki dağlar kadar amelleri olsa da gurura kapılmadılar. Halbuki sizin hiç ameliniz yok, ama gururdan yanınıza yaklaşılmıyor. Vallahi sözleriniz zahitlerin sözlerine ama yaptıklarınız münafıkların ameline benzer."
Tasavvuf büyükleri yaşadıkları dönemlerde çarşıda, pazarda, dağ başında velhasıl her yerde yoldan çıkanları bu benzeri sözlerle sarsıyorlardı. Biz ise maalesef sığ dünyamızda birbirimizin kulağına hiç yapmadığımız iyilikleri fısıldıyoruz. Gurur ve kibir, tevazu suyuyla yıkanmadıkça kirlilik ve necaset yakamızı bırakmaz.
SUÇLU ŞEYTAN DEĞİL
İşin kolayını bulduk.
"Şeytana uydum, şeytan beni yoldan çıkardı." Savunmamız bu. İnanın ki şeytan
bile kendi kendine söyleniyordur.
"Ben ne kadar güce sahipmişim" diye. Evet nefis ve şeytan saptırır.
Şeytanın görevi bu. Ama bir müminin
iman ve direnişi karşısında şeytan
zayıftır
(Nisa/76).
O şeytan değil mi ki mahşerde kendine uyanlara itirafta bulunacak:
"İş bitirilince şeytan da diyecek ki: Şüphesiz Allah, size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O hâlde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Şüphesiz ben, daha önce sizin, beni Allah'a ortak koşmanızı kabul etmemiştim. Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır." (İbrahim/22).
İşte şeytan itiraf ediyor: "Sizi çağırdım, siz de bana uydunuz. Sizi silah zoruyla çağırmadım, şimdi dünyada yaptığınız gibi beni suçlamayın."
İYİLİĞE ADIM ATALIM
"İhlaslı olanlara şeytan dokunmayacaktır" (Hicr/40). "Arınmış olanları Allah özel keremiyle koruyacaktır" (Sad/83). İşte
bu özel korumayı hak edecek şeyler yapmalıyız.
Sadık olalım, fakirleri gözetelim, kimseyi kırmayalım.
Âdem oğluna sevgi gözüyle bakalım.
İbadeti aksatmayalım. Teheccüdü ihmal etmeyelim.
Nazik, sevecen ve merhametli olalım. Bol
bol dua edelim. Geceleri tenhada Allah'a durumumuzu
arz edelim.
Bir sevap ve güzelliği görünce heyecanlanalım. Bir günahı ve günahkârı görünce hidayeti için dua edelim. Allah'ın arındırdığı, özel korumaya aldığı kulu olmak için adım atalım. Ki
Fudayl b. Iyaz'ın dediği gibi olalım:
"Mahşerde Allah beni affetse, seni affettim ey Fudayl dese, ben yine de günahlarımın utancından kendimi cennet ehli sayamam. Utanırım, yüzüm düşer."
MÜNAFIKTAN KORKARIM
Allah'ın Elçisi şöyle buyurdu: "Ümmetim hakkında mümin ve kâfirden endişe etmem. (Yani ümmetimin iyilerine zarar vermezler.) Zira müminin imanı, onun kötülüğüne engel olur. Kâfir ise neyse odur. Ondan sakınılır. Ama ben ümmetim hakkında münafıktan korkarım. Zira o, görüldüğü gibi değildir. Sizi aldatır."
(Camiu's-Sağır)
PEYGAMBERİMİZ (SAV) GELECEĞİ BİLİR MİYDİ?
Mutlak gaybı (bütün geleceği) Allah'tan başkası bilemez. Ama kısmi gaybı peygamberler bilebilir. Bu bilginin kaynağı yüce Allah'tır ve bu bilgiyi Allah (CC), Cebrail (AS) yoluyla peygamberine iletir. Nitekim Hz. Peygamber (SAV) geleceğe dair birçok bilgi iletmiştir ve bu bildirdiklerinin hepsi gerçekleşmiştir. Biz buna "mucize" deriz.
Kâbe'ye neden Kâbe denmiştir?
Kâbe, bütün Müslümanların kıblesidir. Mekke'nin ortasında bulunan orta hacimde bir evdir. Kâbe denmesinin sebebi, dört köşeli (Muka'ab-küp) şeklinde oluşundandır. Yani, "dört köşeli yüksek yapı" demektir. Diğer bir ismi ise Beyt-i Atik'tir. Anlamı şöyledir: "Allah (CC) bu evi sırf kullarının ibadetine ayırmıştır. Herhangi bir kimsenin mülkü değil. Bütün dünya Müslümanlarının ortak mekânıdır."
Dine küfretmek kişinin nikâhını düşürür mü?
Din, Kuran-ı Kerim, ezan gibi mukaddes değerlere saygı duymak şarttır. Bu değerlere küfretmek son derece yanlıştır. Kişi bilerek, tasarlayarak, sözünün hangi anlama geldiğinin farkında olarak bu değerlerden birine küfrederse dini açıdan nikâhını yitirir. Tasarlanmış bu tür küfürler (Allah korusun) kişiyi dinden çıkarır. Bu hataya düşen kişi hemen tövbe edip pişman olmalı ve nikâh akdini yenilemelidir. Ama tasarlamadan, planlamadan laf olsun diye (dil alışkanlığından dolayı) böyle bir söz kullanılırsa hemen pişman olunması gerekir, dini nikâh da bozulmaz.
Peygamberimize sihir yapıldığı doğru mudur?
Hz. Peygamber'e bir kadın tarafından sihir yapıldığını, sihir araçlarının bir kuyuya saklandığını, Peygamberimizin bu sihirden bünyesinde yorgunluk gibi şeyler hissederek etkilendiğini hadis kitapları bahseder. Nitekim Felak ve Nas sureleri bu amaçla inmiştir. Hz. Peygamber (SAV) bu sureleri okuyarak rahatlamıştır. Biz de "Sihir ve büyü gibi şeylere muhatap olanlara çözümü büyücülere gitmekte değil de Allah'ın kitabına bağlanmakta arayın" deriz.