İslam güzel ahlaktır
Komşu hakları konusundaki uyarılar, kötü söz söylememek, gıybet yapmamak, zulmetmemek, mazlumun yanında olmak, boş ve faydasız sözü yaymamak, abesle meşgul olmamak, insanları aldatmamak, sözünde durmak, emanete ihanet etmemek, insanların mahremini kurcalamamak, başkasının ayıbından önce kendi ayıplarıyla meşgul olmak... Evet, bunların hepsi güzel ahlakın pratikteki yansımaları değil mi?
Kişi hacca gitmesine rağmen bu menfi (negatif) işlerden birini yapıyorsa haccından bir haz almamış demektir. Halkımızın zarif deyimiyle, "Hacda Hz. İbrahim'in sesini değil, şeytanın sesini dinlemiştir".
Kişi namaz kılmasına rağmen negatif işlerde yoğunlaşıyorsa, bu namazı eğilip kalkmaktan ibarettir. Namazı namaz olamamıştır. Namaz, günah ve kötülükten alıkoyardı ama onun namazı alıkoymamış, yani manen kılınmamış hükmündedir. O belki fıkhen namazın kazasını yapmayacaktır ama bu namazından dolayı tövbe etmeden de sorumluluktan kurtulamayacaktır.
MÜNAFIKLIĞA DİKKAT
Kişi zekât verirken, diğer yandan emanete ihanet ediyorsa, şer işlerin peşindeyse, başkasının düştüğü anı kendi ikbali için bir vesile biliyorsa, verdiği zekât kabul görmeye değil arınmaya muhtaçtır. Zekâtın kelime anlamı "malı haramdan ve hatalı yollardan temizlemek ve arındırmak"tır. Ama böyle bir zekât arındırmadığı gibi arınmaya muhtaçtır.
Ahlaklı olmadan Müslüman olamayız. Merhametsiz, ahlaksız, toleranssız, zalim, gaddar bir insan Kuran'ın talebesi ve Hz. Peygamber mescidinin bir cemaati olamaz. O mescide arka kapısından girmeye çalışmışsa kendini acımasızca eleştirip, "Acaba ben münafık mıyım?" diye sormalıdır. Öyle ya, münafığın alametlerini sayarken, "emanete riayet etmemek, verdiği sözde durmamak ve yalan söylemek" olarak özetler Hz. Peygamber (SAV).
Varsa kişide bu özellikler, Hz. Peygamber mescidinin bir ferdi bile olsa alacağı isim budur. Onun içindir ki adalet terazisini süreyya yıldızına kadar yükselten Hz. Ömer (RA), Peygamberimizin cemaati arasına sızmış olan münafıkların isimlerini Hz. Peygamber'den (özel bir izinle) öğrenmiş olan Hz. Huzeyfe'ye usulca sokulup soruyordu: "O listede ben var mıyım? Hz. Peygamber beni de münafıklardan saydı mı?"
Münafıkların kendini kâmil mümin saydığı, kâmil müminin ise münafık mıyım korkusuyla titrediği iki farklı dünya. Ne kadar gariptir ki, ikisi de aynı Kuran'ı okuyor, aynı safta duruyor, aynı ezana kulak kabartıyor, aynı mescide giriyor, aynı orucu tutuyor, aynı abdesti alıyor, aynı Kâbe'de tavaf ediyor ve aynı secdeyi yapıyor. Birisi Allah'ın katında itibar görüyorken diğeri belki çemberin çok dışındadır.
KÂMİL BİR İMANA SAHİP OLUNMALI
Hz. Peygamber kabir azabını ve şefaati inkâr eden, sünneti reddeden ve bidate dalmış olan özel bir anlayışı, felsefeyi tanımlarken çok hassas bir tanımlama yapmıştı: "Siz onların alınlarının çok secdeden dolayı nasır bağladığını görürsünüz. Namazınızı veya orucunuzu onların namaz ve oruçlarının yanında azımsarsınız. Ama onlar bu ifsatlarından dolayı (okun yaydan çıktığı gibi) İslam'dan çıkarlar."
Demek ki takva, ahlak, istikamet, samimiyet, kâmil iman olmadan bu ibadetler kişiyi hiçbir yere götürmez. Götürse götürse Hz. Huzeyfe'nin elindeki listeye götürür.
İman etmiş olmak, Müslüman olmak bize gayri insani, gayri ahlaki davranma hakkını vermediği gibi, helali haram, haramı da helal kılma yetkisi tanımaz. Salebe anlatıyor: "Biz savaşta düşmana ait bir koyun sürüsünü yağmaladık. Tencereye koyup pişirmek istedik. Bunu öğrenen Hz. Peygamber bütün tencereleri devirdi. Tek bir lokma yememize müsaade etmedi. Sonra herkesin duyacağı bir şekilde ilan etti: Şüphesiz yağmalanan mal, helal değildir." (İbni Mace; hd: 3938).
Evet... İlginçtir. Bu yanlışı yapanlar yeryüzünün en hassas iman ve ihlas kadrosu olan sahabenin bir kısmıdır. Ama Allah'ın Resulü olanca hiddetiyle bu ilkesiz hareketi mahkûm eder. Başta dediğim gibi "İslam güzel, temiz, duru ve nezih ahlaktır".
PEYGAMBERİMİZE SALAVAT GETİRMEK İBADETTİR
Yüce Allah (CC) bize Efendimize (SAV) salavat getirmemizi emreder. Biz de Efendimize olan bağlılığımızı ve sevgimizi ona çokça salat ve selam getirerek ortaya koymalıyız. Esasen bu, yüce Allah'ın emridir. Bu konuda Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur: "Allah ve melekleri, Peygamber'e çokça salavat getirirler. Ey müminler, siz de ona salavat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin." (Ahzab, 56).
Peygamberimiz şöyle buyurdu: "Kıyamet günü bana insanların en yakını, bana en çok salavat okuyandır." Salavat getirmekte tembellik edenler için de Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Gerçek cimri, yanında anıldığım halde bana salavat getirmeyendir."
Peygamberimize, namazların son oturuşunda "salli" ve "barik" dualarını okuyarak en güzel şekilde salat ve selam etmiş oluruz. Peygamberimiz anılınca "Allahumme salli âlâ Muhammedin ve âlâ âli Muhammed" veya "Sallallahu aleyhi ve sellem" demek suretiyle de bu görevimizi yerine getirmiş oluruz. Kalbinde nifak olan manevi hastalar, Peygamber'e salavattan rahatsız olurlar.
BİR AYET
Ey iman edenler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinize Allah'a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?" ( Nisa, 144)
BİR HADİS
"Ölülerinize (ölmek üzere olanlara) 'Lailahe illallah' demeyi telkin edin." (Müslim)
BİR ESMA
EL-MUSAVVİR: Varlıkları birbirinden farklı yaratan ve şekil veren.
BİR SÜNNET
Tabakta hiçbir şey kalmayacak şekilde yemeği bitirmek.
BİR SEVAP
"Kim güzel bir şekilde adestini alırsa, tırnaklarına varıncaya kadar vücudundan günahları dökülür."
SORU - CEVAP
Kabir azabı ve kabir nimeti vardır. Şehitlerden bahsedilirken, "...Allah katında rızıklanıyorlar" (Âli İmran, 169) buyuruluyor. Nuh kavmi için "Suda boğuldular ve ateşe sokuldular" (Nuh, 25) buyuruluyor. Bu konuda hadisler de mevcuttur. Tercümesini verdiğim iki ayette de şu anda nimetin ve azabın olduğunu görebiliyoruz. Ayrıca Peygamberimiz (SAV) ileride kabir azabını inkâr edecek insanların çıkacağını bir mucize olarak haber veriyor.
Türbelerden şifa beklenmez. Şifa Allah'tan istenir. Ama türbe ziyareti usulüne uygun şekilde yapılırsa sevap olur. Peygamberimiz (SAV) mezar ziyaretini tavsiye ediyor. Ama bidatten uzak durmalı, orada dua edip ibret almalıyız.
Peygamberimiz (SAV) mezara giren herkesin mezar tarafından sıkıştırılacağını haber veriyor. Mezarın mümini sıkıştırması, bir annenin çocuğunu kucaklaması gibidir. İmansız bir insanı sıkıştırması ise başka türlü olacaktır.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Dindarlık zayıflıyor mu? (15.11.2024)
- Büyük yazar Victor Hugo’dan Hz. Muhammed şiiri (08.11.2024)
- Vefasız insanlar olduk (01.11.2024)
- Mısır’dan izlenimler (25.10.2024)
- Kendimizi sorgulayalım (18.10.2024)
- Hayırlı evlat yetiştirelim (11.10.2024)
- İslam’a sistematik saldırı yapılıyor (04.10.2024)
- Süte su katınca bozulduk (27.09.2024)
- Ahir zamanda neler olacak?.. (20.09.2024)
- Ebedi Önder’in doğduğu gün: Mevlit (13.09.2024)