İnsanın kalbinde Rahmani duygular ile şeytani sevgiler bir arada bulunmaz.. Birini oraya yerleştirirseniz diğerini uzaklaştırırsınız. Rahman'ın sevgisini kalbine yerleştiren mümin, şeytandan uzak durur. Tersi de olabilir. Kuran-ı Kerim, Sebe Melikesi Belkıs ile Peygamber Süleyman (AS) arasındaki olayları aktarırken Belkıs'ın şu tespitini bize aktarır: "Gerçekten hükümdarlar bir ülkeye girdikleri zaman, orasını bozguna uğratır ve halkından onur sahibi olanları hor ve aşağılık kılarlar." (Neml/34).
Belkıs, Hz. Süleyman'ı bir kral gibi zannetmiş ve onun ülkesine girmesi halinde neler yapabileceğini söylemiştir. Bestamlı Bayezid, bu ayeti söyle yorumlar: "Sen kalbine dünyayı egemen kıldın mı marifet nurlarını kalbinden uzaklaştırırsın. Tıpkı zorba bir kralın bir ülkeye girdiğinde o ülkedeki onurlu insanları zelil kıldığı gibi. Kalbini dünyanın geçici hırslarına mahkûm eden kişi, hidayet tecellilerinden uzak düşer. O kalp yüce Allah'a yaklaşma fırsatını kaçırabilir. Bu nedenle de sadıkların kalbinde şer ve hayır bir arada bulunamaz. Bulunuyorsa bu ikiyüzlülük alametidir."
'RABB'İNİZ DEĞİL MİYİM?'
Yüce Allah, müminin kalbini heyecanlandıracak olan şu soruyu sordu: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (Araf/173). Cenab-ı Hak, "Kalbinizi benden gayrisinden soyutlayın. Ben bunu hak etmiyor muyum? Söyleyin, ben sizin terbiye ediciniz, Rabb'iniz değil miyim?" diye sordu aslında. Bedenlenmeden önceki ruhlar âleminde bu soruya hep bir ağızdan şöyle cevap verildi: "Evet, sen bizim Rabb'imizsin!" Buradaki soruda yüce Allah'ın gafil veya mağfiret sahibi kalplere olan sonsuz merhameti seziliyor.
Yüce Allah, soruyu "Rabb'iniz değil miyim?" diye değil de "Ben kimim?" diye sorsaydı, kim O'nun hakkını vererek yeterli cevabı verebilirdi ki? Hz. Ebubekir'in "Seni hakkıyla bilemedik. Sana hakkıyla kulluk edemedik" itirafı bizim gibi kararsız kalpleri derinden sarsmalı değil mi? Hangimiz hakkıyla bildik? Hangimiz hakkıyla kulluk ettik? Hangimiz hakkıyla teslim olduk?
KURTULUŞ REÇETESİ
Dünyanın meşgalesi, aldatıcı sahte gülüşleri, kararsız manevi iklimi, menfaat dürtüleri, nihayetsiz emelleri kalbimizi Allah'tan gayrisinden medet ummaya itiyorsa büyük bir kayıptayız demek ki. Aslında bir şeyler aramaya gerek yok, Rabb'imiz kurtuluş reçetesini yazdırmıştır: "Bilesiniz ki kalpler ancak Allah'ı zikretmekle huzur bulur." (Rad/18)
Ne denizlerin uçsuz bucaksız sahilleri, ne Boğazların eşsiz manzarası, ne inan kar tanelerinin yaydığı güzellik, ne en muhteşem tabiat manzarası sizi kalıcı bir hazza kavuşturamaz Allah'la huzur bulmadıkça siz. İblisin tezgâhlarına karşı kendinizi saklayabildiyseniz mesele yok. Yok değilse yanıldığınız çok olur. İblisi elimizdeki sopayla değil yüreğimizdeki tevhid bilinciyle mağlup edebiliriz.
GÜNAH ÇOKSA...
Ya bugüne kadar kalbimizde zıtları bir arada bulundurmuşsak, ya gaflet içinde isek? Ya şerre ayırdığımız mesai, hayra ayırdığımızdan fazla ise? O zaman ne yapalım? Ümidimizi yitirelim mi? Bunun da cevabını Allah'ın kelamında bulmalıyız. Nitekim Asr-ı Saadet'te şöyle bir hadise anlatılır:
Eskiden müşrik olup da sonradan İslam dinine teslim olanlar, Hz. Peygamber'e gelip "Ey Allah'ın elçisi! Biz cahiliye döneminde çok insan öldürdük, zina ettik. Sonra Müslüman olduk. Peki bu halimiz nice olacak?" dediler. İşte bu serzeniş ve pişmanlık üzerine şu ayet indi: "Ey Muhammed, onlara de ki (Allah şöyle buyuruyor): Ey nefislerine zulmeden kullarım, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah (diledi mi) günahların tümünü affeder." (Zümer/53).
Günahımız çok olsa da Allah'ın affını aşamaz. O halde fırsat elimizde. Kalbimizi sahibine emanet etmeliyiz. Bilmeliyiz ki bir kalp, Allah'tan gafilse şeytanın oyuncağı haline gelmiştir. Allah'tan gayri olan her huzur, oyalanma ve sevinç aldatıcıdır, geçicidir. Kalpler ancak sahibi olan Allah'la ünsiyet kazanır. Allah'la olan kalıcıdır.
***
'BU KİŞİYE YUMUŞAK DAVRANIN'
Hz. Peygamber döneminde Kuran'ı yüksek sesle ve güzel bir edayla okuyan bir sahabi vefat eder. İnsanlar cenazesini omuzlarlar. Efendimiz cenazeyi taşıyanlara şöyle buyurur: "Ona yumuşak davranın! Allah'ın kendisine yumuşak davrandığı gibi siz de ona yumuşak davranın. Çünkü o, Allah ve Resul'ünü severdi."
Efendimiz bu sözü hayli tekrarladı. Kabre gömülürken Efendimiz oradaydı. Şöyle buyurdu: "Kardeşinizin kabrini geniş tutun. Allah ona genişlik versin." Ve cenazeyle çok ilgilendi. Sahabeden biri, "Allah'ın elçisi, ona çok mu üzüldün?" deyince aynı sözü tekrarladı: "Evet, zira o Allah ve Resul'ünü çok severdi."
***
KIYAMET GÜNÜ MUHATAP ALINMAYANLAR
Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: "Üç kişi vardır ki Allah kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara rahmet nazarıyla bakmayacak. Onları günahlarından temizlemeyecek ve onlara azap verecek." Bu sözleri duyan Ebu Zerr (RA) dedi ki: "O insanlar kaybettiler ve hüsrana uğradılar. Ey Allah'ın Peygamberi! Kimdir bunlar?" Hz. Peygamber şöyle açıkladı: "Onlar kibirle elbiselerini sürüyerek yürüyen, yaptığı iyiliği başa kakan ve yalan yere yemin ederek mal satan kimselerdir." (Müslim)
***
KADINLAR İLE ERKEKLERİN NAMAZ KILIŞ ŞEKLİ ARASINDA FARK VAR MI?
Kadın ve erkeklerin namaz kılışları arasında esası etkilemeyen bazı farklılıklar vardır. Bu farklılıklar namazın temel disiplinini bozacak, farzlara etki edecek hususlar değildir. Bu farklılıkların bir kısmı şöyledir:
- Erkekler kendi başlarına namaz kılacaklarında ezan okur ve kamet getirir ki bu sünnettir. Kadınlarda bu yoktur.
- Namaza başlangıç tekbirini alan -iftitah tekbiri- erkekler ellerini kulak yumuşağına değecek kadar kaldırır. Kadınlar ise ellerini omuz hizasına kadar kaldırır.
- Erkekler kıyamda iken ellerini göbeklerinin üzerine koyar, sağ elini sol elinin bileğini kavrayacak şekilde bağlar. Kadınlar ise ellerini göğüslerinin üzerinde bağlar.
- Rükûda erkekler dizlerini dik, sırtlarını ise düz şekilde tutar. Kadınlar ise sırtlarını meyilli tutar.
- Secdede erkekler kollarını, uyluklarını karınlarından uzakta tutarlar. Kadınlar ise secdede karın, uyluk ve kollarını yanlarına temas edecek şekilde tutar.
- Kadınlar hem oturuş hem secde aralarındaki oturuşta ayaklarını sağa yatırır. Erkekler ise sağ ayaklarını dikerler.
Bu farklılıklar sahabe uygulamasından alınmıştır.
Namazda ayaktayken iki ayak arasındaki açıklık ne kadar olmalıdır?
İki ayak arası dört parmak kadar olmalıdır. Bu Hanefilerin içtihadıdır. Şafiilerde bu aralık biraz daha fazla olmalıdır. Maliki ve Hanbelilerde de bu uzaklık kâfidir, belki biraz daha fazla olabilir. Kısacası ayaktayken iki ayak arasının az veya çok açık olması namazın farziyetini etkilemez.
"Davud orucu" diye bir oruç var mı?
Bir gün oruç tutup diğer gün oruç tutmama şeklinde bir yılı oruçlu geçirmeye "Davud orucu" deriz. Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor: "En faziletli oruç, Davud Peygamber'in orucudur. O bir gün tutar, diğer bir gün tutmazdı." (Buhari, Müslim). Tabii bu orucu tutanların bayram günlerine dikkat etmesi ve sağlıklarını dengelemesi gerekir.
Sadece cumaları oruç tutmak sakıncalı mı?
Sadece cuma günleri oruç tutmak mekruh sayılmıştır. Ama bir adak veya kaza orucunu üst üste tutmaya niyetlenilmişse bu olabilir. Cumayı o günlere ekleyebilir.
Hacer-ül Esved'e dokunamadım. Umreme zarar verir mi?
Hacer-ül Esved'e dokunup selam vermek sünnettir. Mümkünse el sürülür ve öpülür. Ancak bunların hepsi sünnettir ve eksiklikleri umre veya hacca zarar vermez. Kalabalık varsa ellerinizi Hacer-ül Esved'e doğru kaldırıp "Bismillahi Allah-u Ekber!" derseniz yeterli olur.