Hz. Peygamber (SAV) ülkelere gönderdiği elçilerin ve davetçilerin bir kısmının katledilmesi üzerine Doğu Roma'ya ordu hazırladı. Başına da henüz 20 yaşlarındaki, azadlı köle olan babası Rumlar tarafından şehit edilen Hz. Usame'yi komutan tayin etti. Bu seçkinliğiyle Hz. Peygamber hem kölelere komutanlık yolunu açıyor hem de genç bir delikanlıyı komutan tayin ederek gençlere verdiği değeri göstermiş oluyordu.
Hz. Peygamber hastalandığında ordunun hareketi geciktirildi. Efendimizin vefatından sonra ise halife seçilen Hz. Ebubekir'e biat edildi. Bilindiği gibi halife hem dini liderdi hem de devlet başkanlığını temsil ediyordu. Hz. Ebubekir'in ilk icraatı, Hz. Peygamber'in komutan belirlediği Usame'nin ordusuna harekât emrini vermek oldu. Ancak sahabenin özellikle yaşlılarının bu konuda iki endişesi vardı: Birincisi, Efendimizin vefatından sonra oluşan bu kaosta Medine'nin ordusuz bırakılması, ikincisi de Usame gibi 20 yaşlarındaki bir delikanlının orduya komutanlık etmesiydi.
Medine'nin ileri gelenleri bu iki hususu Hz. Ebubekir'e iletmesi için Hz. Ömer'i aracı seçtiler. Hz. Ömer olayı Hz. Ebubekir'e iletti. Hz. Ebubekir net ve açıktı. Hz. Peygamber'in çıkış emrini verdiği bir harekâta ben dursun diyemem. Hz. Resulullah'ın bu emrini geri çekemem.
Hz. Ömer, olayın vahametini göstermek ve Hz. Ebubekir'i caydırmak için şunları söyledi: "Ordu yola çıkarsa Hz. Peygamber'in eşleri -ailesi- bile riske girer. Medine ordusu yola çıkarsa halk güvensiz bir ortamda kalır."
Hz. Ebubekir cevaben şöyle dedi: "Medine'yi kurtlar bassa ve Peygamberimizin ailesinin ayaklarını kemirseler, Peygamberimizin emrini verdiği bir harekâtı tartışmam ve ertelemem. Söz bitmiştir Ömer!"
Bu net cevabı duyunca Hz. Ömer ikinci bir talebi sundu: "O zaman Medine yaşlıları, genç Usame'yi tecrübesiz olduğundan dolayı ordunun başından azletmenizi istiyorlar." Bu talebi duyan Hz. Ebubekir son derece hiddetlenip Hz. Ömer'e sert bir sözle mukabele etti: "Sen ey Hattab'ın oğlu! Ne teklif ettiğinin farkında mısın? Sen bana diyorsun ki, Hz. Peygamber'in tayin ettiği bir komutanı azlet! Buna ne senin ne de benim gücüm yeter. Vallahi Usame'nin ordusu gidecek ve başında da Usame olacak."
HZ. PEYGAMBER'E BAĞLILIK
Bu iki seçkin sahabe arasında geçen bu hadise bize, saadet asrı insanlarının Hz. Muhammed'e (SAV) olan tartışmasız teslimiyet ve bağlılığını gösteriyor. Nefis ve egolarıyla değil, vahye ve vahyin emrine olan itimatlarıyla hareket ediyorlardı. Bugünkü ilahiyatçıların, din bilgini veya araştırmacılarının bu duruştan alacakları çok ders olmalıdır. Kibirleri, enaniyet ve büyüklenmeleri imanlarının önüne geçen bir duruş iki âlemde de zarar verir ve zarar görür.
Kur'an ve sahih sünneti değerlendirmede kendi aklını mutlak hakem kılan ve egosuyla adım atan kişinin bu dine de dindara da katkısı değil, zararı olur. Akıl elbette son derece önemlidir. Zira kitap akla, araştırmaya ve tedebbüre (tefekkür) çağırır. Salim ve kâmil akla çağırır. Okuduğu birkaç kitapla dünyayı yerinden oynatacağını zanneden kıt akıl sahiplerine değil.
***
İNSAN ÖZDEN UZAKLAŞINCA
Hz. Musa (AS) zamanında gece gündüz ibadetle meşgul olan bir abid vardı. Bunca ibadete rağmen gönlünde ne bir zevk ne de bir ferahlık hissediyordu. Gönül güneşinin aydınlığını hâlâ bulamamıştı. O iyi adamın uzun ve güzel bir sakalı vardı, arada bir sakalını tarardı. İbadetle çokça meşgul olan bu adam, Hz. Musa'yı (AS) uzaktan görünce yanına gidip, "Ey Tur Dağı'nın efendisi! Cenab-ı Hakk'a bir sor da neden benim bunca ibadete ve taate rağmen bir zevke ve hale erişemediğimi bir öğren" dedi.
Hz. Musa (AS), Tur Dağı'na varınca Cenab-ı Hak'tan bunun sebebini sordu. Cenabı Hak, "Uzak dur! O bizim vuslatımıza eremedi, daima kendi sakalıyla meşgul oldu" diye buyurdu.
Musa (AS) o abid kimseye Cenab-ı Hakk'ın buyruğumu bildirince, adam sakalımı yolmaya, ağlamaya başladı. Cebrail derhal Musa'nın (AS) yanına geldi ve dedi ki: "Şimdi yine sakalıyla meşgul!"
Eğer sakalını süsler ve bezerse, ıstıraba düşer. Ama yok yolmaya kalkışırsa, yine sakalıyla meşgul oluyor demektir. Onsuz bir nefes dahi almak kusurdur. Ondan uzaklaşıp geri kaldıktan sonra ister sağa sap, isterse de sola hiç fark etmez. Behey şaşkın! Daha sakalından vazgeçemiyorsun. Bu kan denizinden nasıl kurtulacaksın? Sen bu sakalla denize dalınca, kendi sakalından kurtulup da Allah'a teveccüh etmen mümkün olur mu?
(Feridüddin Attar)
***
DUANIN KABUL OLMASI İÇİN...
Çoğu kez, "Ne kadar dua etsek de duamız kabul olmuyor" diye yakınır ve "Ne yapalım da duamız kabul olsun" deriz. İşte bu soruyu sahabenin büyüklerinden, Hz. Resul'ün de akrabalarından olan Sa'd bin Ebu Vakkas (RA), Hz. Peygamber'e (SAV) soruyor: "Ey Allah'ın Elçisi! Duası kabul edilenlerden olmam için ne yapmam lazım? Ayrıca bunun olması için yüce Allah'a dua eder misiniz?"
Efendimiz (SAV) cevap verdi: "Ey Sa'd, helal ve temiz ye, duası kabul edilenlerden olursun. Muhammed'in hayatını elinde bulunduran Allah'a yemin olsun ki, bir kul midesine haram bir lokma indirirse onun kırk gün ameli kabul edilmez. Bir vücut ki haramla beslenmiştir, yanmaya daha layıktır."
Bu hadiste geçen, "Kırk gün ameli kabul edilmez" sözünü hadis yorumcuları, "Kırk gün boyunca yaptığı ibadetten manevi hazzı alamaz" olarak anlamışlardır. Yoksa kırk gün boyunca hiçbir ameli kabul olmaz anlamında değil. Yüce Allah helal rızık versin. Yetirecek kadar versin ki, harama gözümüz ve gönlümüz kaymasın.
***
BİR HADİS
Ebu Hureyre'den rivayetle, Resulullah şöyle buyurdu: "Hz. Musa (AS) Rabb'ine, 'Ey Rabbim! Kullarının hangisi senin katında daha değerlidir?' diye sordu. Yüce Allah, 'İntikam almaya gücü yettiği halde afla muamele eden kimsedir' buyurdu."
***
MELEKLER, HZ. ÂDEM'E SECDE ETTİLER Mİ?
"İblis hariç bütün melekler Hz. Âdem'e secde ettiler, o kâfirlerden oldu" (Bakara, 34). Bu ayeti kerime, Allah'ın emrine muhatap olanlardan bütün meleklerin secde ettiğini, iblisin secde etmediğini bildiriyor. Ancak bu secde ubudiyet (kulluk) secdesi değil, Allah'ın emrine tabi olma secdesidir.
Evliya derken erkekler akla geliyor. Kadın evliya yok mu?
Erkeklerden de, kadınlardan da evliya olur elbette. Kitaplarımızda yüce Allah'ın kadın saliha kullarından uzun uzadıya bahsediliyor. Hz. Meryem, Firavun'un karısı olan Hz. Asiye, Rabiatü'l Adeviyye gibi kadınlar elbette Allah'ın veli, sadık kullarıdır. Bu meselede kadın ile erkek arasında bir fark yoktur. Kim takva sahibi ise o Allah'a yakındır.
Bazı dileklerim neden gerçekleşmiyor?
Hiçbir zaman ümidinizi yitirmeyin. Dileğim gerçekleşmedi diye de üzülmeyin. Neyin iyilik veya kötülük getireceğini biz bilemeyiz. Bazen şer olan şeyi severiz, hayırlı olan şeyden de kaçarız (Bakara, 216). Eğer Allah ile olan itikadınızda iyi iseniz bilin ki önünüze gelen her şeyden yüce Allah bir çıkış yolu nasip edecektir.
Şeytandan bahseder misiniz?
Gerçek anlamda şeytan fiziki bir varlıktır. Ateşten yaratılmıştır. Cinlerin yoldan çıkmış bir taifesidir. En büyükleri yüce Allah'ın emrini kibirden dolayı dinlememiş ve bu yüzden de Allah'ın huzurundan, ebedi rahmetten ve cennetten kovulmuş bedbaht bir kuldur. Buna iblis de deniyor. İblisin insanlarla uğraşma isteğini yüce Allah onaylamış ve imtihan gereği olarak ona böyle bir misyon yükletilmiştir. Bu büyük iblisin soyundan ve yolundan gidenlere de şeytanlar denmiştir. Genel anlamda ise yoldan çıkan, saptıran, fitne, azgınlık ve pislik yayan, insanları şerre yönelten, hakikatin önünde duran, küfre hizmet eden her cin ve insana şeytan denmiştir (En'am, 112).
Sevmediğim bir insana durup dururken "Sana hakkımı helal etmiyorum" diyebilir miyim?
Bir insana "Hakkımı helal etmiyorum" diyebilmeniz için, o insanla maddi veya manevi bir hukukunuzun oluşması gerekir. Böyle bir ilişkiniz yoksa, yani mesela borç alışverişi, ticaret, hak yeme gibi halleriniz olmadan o kişiye hakkınızı helal etmeniz veya etmemeniz söz konusu değildir. Sevmediğinize veya hoşlanmadığınız bir insana durup dururken "Hakkımı helal etmiyorum" diyemezsiniz. Ancak dedikodunuzu yapan, hakkınızı yiyen, paranıza el koyan, zulmeden birine hakkınızı helal etmeyebilirsiniz.
Sarhoş bir insan, mukaddes değerlere (melekler, din, iman gibi) hakaret ederse ne olur?
Aklı başında olan biri Rabbimiz, Peygamberimiz, kitabımız, melekler ve ezan gibi değerlerden birine hakaret ederse elbette dinden çıkar. Sarhoş olan bir kişi ise, temyiz kabiliyetine sahip olmadığı için böyle bir sözü kullanırsa bazı âlimlere göre dinden çıkmaz. Zira ne dediğini bilmiyordur. Kullandığı sözün sorumluluğunu hesap edemiyordur. Ancak bazı âlimlere göre kişi kendi iradesiyle içki kullandığı ve sonucunda ne olacağını bildiği, kendi hür iradesiyle sarhoş olduğu için dine hakaret sayılan bir söz söylerse dinden çıkar. Netice itibarıyla böyle bir insanın mutlaka tövbe edip imanını tazelemesi gerekir.
Bir malı satarken vade farkı konulabilir mi?
Bir eşyayı satarken alıcıya, "Peşin paraya şu kadar, şu kadar vadede ise şu kadar olur" demeniz dinen caizdir. Kişi bu seçeneklerden birini kabul eder ve akdi netleştirirse bu alışveriş dinen uygundur.
Ben kadınım. Evde kimse yokken namaz kıldığımda saçımı örtmek zorunda mıyım?
Evde kimse olmasa da kadının namazdaki tesettürüne dikkat etmesi şarttır. Bu erkek için de böyledir. Bir erkeğin de kimse yokken diz kapağı ile göbek arası açık olursa namazı caiz olmaz.