NİHAT HATİPOĞLU

Deizm yanılgısı

Bazı insanlar böyle diyorlar. Allah'a inanıyorum ama herhangi bir dine veya peygambere inanma gereği duymuyorum. Bu iman veya inanç bir mana ifade eder mi?
Allah'a inanan kişi, Allah'ın bu evreni boşuna yarattığına inanmıyordur. Evrenin boşuna yaratıldığını zanneden kişi Allah'ı abes -boş- işlerle uğraşıyor gibi görüyordur. Haşa.
Yaradan'ın mutlaka bir gayesi vardır. Bunu da iletiyordur. Peki nasıl iletecek. Bunu ya herkesin aklına koyar ki bu durumda bütün insanların aynı şeye iradesiz inanması lazım. Veya bir aracıyla, insan cinsinden bir aracıyla istediğini iletir.
Aynı zamanda da insanı dilediğini seçmekle muhayyer -serbest- bırakır. Dileğine göre hareket etmeyene de sonucun ne olacağını iletir.
Bu aracılar peygamberdir. Peygamber kendisine iletilen bilgiyi insanlara iletir ve evrenin, varlığın gayesini anlatır. Bu söylediklerimizi Kur'an ifade ediyor aslında:
"İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanıyor?"
(Kıyame, 36) Elbette başıboş olamaz. Bir hesap, bir nizam vardır.
Hesap sormayan bir Allah'a inandığını zanneden, büyük bir problemle karşı karşıyadır. Bütün bu varlığı nizamsız, idaresiz, gayesiz, hedefsiz ve kontrolsüz sanıyordur. "Başıboş yaratıldım, hayat buradan ibarettir" diyen kişinin hesaba katmadığı bir sürprizle karşılaşacağı kesindir. Kur'an bunu hatırlatıyor ki, insan ahirette bilmiyordum diyemesin.
Allah, inanmayanın bütün boş mazeretlerini ellerinden alıyor:
"Yoksa sizi boşuna yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sanmıştınız?" (Müminun, 115)
Peygamberlere ve dinlere inanmayanlar bu teselliyle yaşıyorlar. Onlar Allah'ı kendi hizmetlerinde, kendi zevk ve hevalarına uygun şeyler yaratmak zorunda olan bir ilah mı sanıyorlar.
Doğru ve yanlış, din ile bilinir
Evreni dolduran insanın yapacağı hangi şeyin doğru veya yanlış olduğunu tek başına akıl kurgulayamaz.
Bu işi salt akla bırakırsak 7 milyar akıl kadar 7 milyar doğru ve yanlış cetveliyle karşılaşırız.
Kimine göre ahlaki ve erdemli olan, diğerine göre hayata müdahale sayılabilir. Kimini dehşete düşüren şey, başka birinin kutsalı olabilir. Hakem kim olacak? Ahlak derseniz, kime göre ahlak? Aklın ahlakla, ahlakın akılla beraber pozisyon alması çözüm olabilir mi?
Hindistan'daki Aghori kabilesi
Bu kabile üyeleri kendi akıl, ahlak ve geleneklerine göre bazı garip ritüellerle ortaya çıkıyorlar.
10. yüzyıldan beri var olan Hinduizmin bu mezhebinin üyeleri ölülerini yiyorlar.
Böylece ölüm korkusunu aşıyorlar.
Çok daha garip ritüelleri var. Sulawesi Adası'nda yaşayan Toraja halkı her yıl ölülerini onurlandırmak amacıyla ölülerini mezardan çıkarıp en güzel elbiselerini giydiriyorlar, gezdirip fotoğraf çektiriyorlar. Onlarca kutsal bir ritüel.
İnsan eti yiyen insanlar
Ölülerini akbabalara yediren inanç mensupları var. Yamyamlığın (Kanibalizm) bir vakıa olduğunu biliyoruz. Maoriler öldürdükleri insanların etlerini şölenle yiyorlardı. Sumatra'da yaşayan Bataklar, Hollanda'nın kontrolüne girmeden önce pazarda insan eti satarlardı.
Ürkütücü görülüyor. Ama bunlar vakıa. Ve bunların çoğu kendi ahlak, gelenek veya akıllarına göre en doğruyu yapıyorlar.
Milwaukee Canavarı olarak tanınan Amerikalı Jeffrey Dahmer'in çoğu siyahi çocuk olmak üzere 17 genci öldürüp etlerini buzdolabında saklayarak yemesini bir ruhsal bozukluk ve örnek olarak görebiliriz. Doğrudur da. Hatta insan eti yiyen kabileleri de öyle sayabiliriz. Ama bunların her birine göre en doğruyu kendileri yapıyordur. Ve kendilerine göre bir doğruları vardır.
Din ve peygamberler bütün insanların, her çağda en erdemli sonuca varmalarını işaret eden temel bilgilerle geldiler. Din; ahlakı, bencil, hodbin, menfaatçi, hezeyanları ve hiçbir sınır tanımayan aklı disipline eden tek doğru yoldur. Yaradan, peygamberler ve kitaplar yoluyla bizimle iletişim kurar.

***

ORUÇSUZLAR SEVABI ALDILAR
Enes: "Hz. Peygamber (s.a.v.) ile beraberdik. Bir kısmımız oruçlu, bir kısmımız oruçsuz idi. Sıcak şiddetli idi. Bir yere konaklamak için indik. Oruçlular uyudu. Oruçsuzlar çadır kurdu. Yolculara hizmet ettiler. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: Bugün oruç tutmayanlar sevapları alıp götürdüler. (Buhari, Cihad, 71; Müslim, Sıyam, 100)" İnsanlar için çalışanları oruç tutanlardan üstün sayıyor. Burada kastedilen oruç; muhtemelen nafile olan oruçtur. Veya yolculukta -seferiiken tutulan oruçtur.
DİNDE ZORLAMA YOKTUR
İslam'ı çok iyi anlamış olan büyükler dini tebliğ etmiş, insanları hidayete kavuşturmak için gayrette bulunmuş ama asla zorlamaya başvurmamışlardır.
Neticede Yüce Allah, Kur'an'ında "İki yol gösterdik" (Beled, 10) buyuruyor. İstediğini seç, sonucuna katlan. "Dinde zorlama yoktur. Doğru eğriden açıkça ayrılmıştır. Artık kim sahte tanrıları reddeder de Allah'a inanırsa kopmayan sağlam bir kulba yapışmıştır. Allah her şeyi işitir ve bilir" (Bakara, 256) buyurarak yolu göstermiştir.
Zorlama olmaması, batıl yolda olanları onaylamak anlamına gelmez. Neticede;
"Sizin dininiz size, benim dinim bana"dır. (Kafirun, 6) Ancak İslam, zorlanarak İslam'a kazandırılmışın imanının samimi olmadığına hükmediyor. Ama kapıyı da kapatmamak gerekiyor. Bu hususta da Hz. Ömer bize güzel bir örnek sunuyor:
Vesik er-Rumi anlatıyor: Ben Hz.
Ömer'in hizmetkârıydım. Bana sık sık "Müslüman ol" derdi. Müslüman olursan, sana Müslümanların bazı işlerini gördürürüm.
Bu işlerde onlardan olmayan biriyle iş görmem uygun olmaz derdi. Ben de "Hayır" derdim.
Bunun üzerine bana, "Dinde zorlama yoktur" (Bakara, 256) ayetini okudu. Zorlamadı.
Ömrümün son zamanlarında beni azat etti. "Dilediğin yere gidebilirsin, serbestsin" dedi.
Yüce Allah, bütün insanlığın gönlüne İslam'ın muhabbetini koysun, batıl ve faydasız yoldan dönerek tövbe etmelerini nasip eylesin.
"ALLAH'IN PEYGAMBERİ ÇOK OKUYORSUN"
Hz. Peygamber sık sık şu duayı okurdu:
"Ey kalpleri evirip çeviren Rabbim! Kalbimi itaatin ve dinin üzerine sabit kıl."
Efendimizin bu duayı çok okuduğunu görünce Hz. Aişe merakla sordu:
"Allah'ın Resulü! Siz bu duayı neden çok okuyorsunuz?" Bu soru üzerine Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ey Aişe!
Adem oğlunun kalbi Allah'ın iki parmağı arasındadır. Diledi mi kaydırır, diledi mi dini üzerine sabit tutar."
Not: Yüce Allah, kulun kalbini durup dururken yoldan çevirmez elbette. Kul günah ve isyanla bunu hak eder. Allah da onun kalbini öyle yapar. Yoksa Yüce Allah asla kulunu yolundan kovmaz.
Bir de buradaki "Allah'ın parmakları" cümlesinden insan parmağı gibi parmak düşünülemez. Bu mecazi bir ifadedir.
KIRK YILDIR SABAHTAN KAÇTIM
Tasavvuf hayatının büyüklerinden Ali Masisi şöyle derdi: Tam kırk yıldır beni üzen tek şey sabahın olmasıdır. Bana göre gece ne kadar da kısa sürüyor. Zira ben gece karanlığında Yüce Allah'ı anmaktan doyamıyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.